30.03.2008

Fatih Sultan Mehmet & Kont Drakula

Bu yazıda, gerçeklerle efsanelerin birbirine iyice karıştığı karanlık bir çağda, yakından tanıdığımız iki ünlü tarihsel simânın kan kardeşliğiyle başlayıp ölümcül bir düşmanlıkla noktalanan sıradışı öyküsüne konuk olacağız. Bir cephesinde "Cihan Fatihi" nâmlı Sultan Mehmet, diğer cephesinde ise "Kazıklı Voyvoda" nâmlı Romen Prensi Vlad Tepeş'in yer aldığı son derece trajik bir öykü bu... Öyle her yerde okuyamazsınız, o yüzden tadını çıkartın!

Geçtiğimiz haftanın ortalarında bazı gazetelerimizde Romanya mahreçli ilginç bir haber yayımlandı. Habere göre, Romen Turizm Bakanlığı, başkent Bükreş yakınlarında "Dracula Parkı" adını taşıyacak bir eğlence merkezi açmayı planlıyormuş. Hani şu "Disneyland" türü yerlerden biri...

Korku edebiyatına meraklı olanların da hemen anımsayacağı gibi, sinemanın ölümsüz vampiri Kont Dracula İrlandalı yazar Bram Stoker'ın aynı adlı romanından doğmuştu. Öte yandan Stoker'ın da bu kahramanı dünya edebiyatına kazandırırken, biz Türklerin tarih kitaplarında "Kazıklı Voyvoda" olarak andığımız ünlü Eflak Prensi Vlad Tepeş'ten esinlendiği günümüzde konunun meraklılarınca gayet iyi biliniyor.

Malûm, Vlad düşmanlarını kazığa oturtması ve onların kanını içmesiyle nâm salmış bir tarihsel kişilikti. "Dracula Parkı" projesinin mimarlarının hedefi de kurulacak parkın içindeki bütün etkinliklerin bu vampir esprisine uygun olmasıymış. Sözgelimi, turistlere kan renginde pudingler, beyin şeklinde tatlılar falan satmayı planlıyorlarmış. Ve tabiî Dracula'yı Dracula yapan şu ünlü kazıkların da hemen her köşeyi süsleyeceği belirtiliyordu sözkonusu haberde...

"Liberal piyasa ekonomisi" tam olarak böyle birşey işte. Ardında yoğun bir trajedi barındıran en istisnai tarihsel olayları ve kişilikleri bile gün gelir para için hiç acımadan soytarıya çevirir. Hele de Vlad'ı yüzyıllardır su katılmamış bir "ulusal kahraman" olarak gören Romenlerin böyle bir işe kalkıştığını gördükten sonra, vahşi kapitalizmin bu yıkıcı kudreti konusundaki endişelerim artık iyice arttı.

Yakın geçmişte bir belgesel film çekimi kapsamında Transilvanya'yı ziyaret edene dek, doğrusunu söylemek gerekirse benim de Vlad Tepeş'e ilişkin bütün tarihsel malûmatım lise kitaplarından öğrendiklerimle sınırlıydı. Ancak, Karpatlar'da çıktığım o gizemli yolculuğun sonunda, öğrencilik yıllarında adını her okuduğumda gözümün jönünde daima canavara yakın bir surette belirten bu ürkütücü insanın gerçek öyküsünü öğrenme fırsatını elde ettim. Evet, Vlad'ın, bizim okul kitaplarının yazdığından çok daha derin ve trajik bir bağı vardı Osmanlı Devleti'yle. Üstelik, bu bağ, Fatih Sultan Mehmet Han ile çocukluk arkadaşlığına, hattâ bir çeşit "kan kardeşliğine" dek uzanıyordu.

Hemen belirteyim ki bu soluk kesici tarihsel öyküyü, Romanya'da çıktığım renkli yolculuk boyunca bana kılavuzluk yapan son derece aykırı bir adamdan, "Transilvanyalı Dracula Derneği'"nin egzantrik başkanı Nicolae Paduraru'dan öğrendim. Kurduğu dernekten de anlaşılacağı üzere aklını Kazıklı Voyvoda ile bozmuş olan Bay Paduraru, Türklerin Vlad'ın hazin öyküsünün önemli bir bölümünde sürekli ön planda olmalarından dolayı, yalnız Romanya tarihini değil aynı zamanda Osmanlı tarihini de yemiş yutmuş "profesör zihni sinir" tipinde bir adamdı. Romanya topraklarında bir hafta süren çalışmamız boyunca da bana Türk-Romen ortak tarihinin derinliklerinden hiç bilmediğim ve duymadığım nice garip olaylar aktardı. Bu alandaki derin bilgi birikimiyle şöhreti ülkesinin sınırlarını aşan Paduraru'ya, şimdilerde History Channel'de vampir efsanelerinin incelendiği bir belgesel programda da sık sık rastlıyorum.

Bükreş'ten başlayan yolculuğum sırasında, Kazıklı Voyvoda'nın hayatında dönüm noktası oluşturan bütün ana duraklara tek tek uğradım. Vlad'ın doğduğu Sighişoara kasabası ve müze olarak korunmakta olan evi, Osmanlı ordusu tarafından kuşatma altına alındığı kuş uçmaz kervan geçmez Poeinari Kalesi ve Snagov gölünün üzerindeki bir manastırda bulunan ürkütücü mezarı, bu duraklardan yalnızca bir kaçıydı.

Gezimizin bir durağında ise Braşov kentindeki görkemli Bran Şatosu'nu ziyaret ettik. Burası görsel açıdan olağanüstü etkileyici bir yer olmakla birlikte, güzergâh ve tarihsel kronoloji itibarıyla Voyvoda'nın öyküsüyle pek örtüşmüyordu. Gezdiğimiz şatonun Vlad'ın serüveninde ne gibi bir anlamı olduğunu sorduğum Bay Paduraru bu soruma karşılık acı acı gülerek "Aslında hiç bir anlamı yok" cevabını verdi. "Biz Romenler Amerikalı turizm yatırımcılarının yoğun baskısı altındayız. Bu adamlar yıllardır seyrettikleri şatolu vampir filmlerinden dolayı, turistlere Dracula turu yaptırırken mutlaka heybetli bir şato da görmek istiyorlar. Bizler de mecburen batıdan gelenlere burayı gezdiriyoruz. Aslında Vlad burada hiç oturmadı. Çünkü ömrü boyunca Türklerle savaşmaktan şatolarda keyif çatmaya pek vakit bulamamıştı."

Sizin anlayacağınız, öykünün bu deforme edilmiş versiyonunun ilk temelleri, Bran Şatosu'nun efsaneye dahil edilmesiyle, yani benim Romanya'yı gezdiğim 1998'lerde atılıyordu. Para için herşeyi sulandıran kapitalist girişimciler de şimdilerde "Dracula Parkı" gibi numaralarla bu oyunu iyice pekiştirmekteler...

Bu pazar Amerikan "showbusiness" palavralarını bir kenara bırakıp yine kendi yolumuzdan gidecek, sıradan bir tarih kitabında ayrıntılarına çok zor ulaşabileceğiniz trajik bir öyküyü, Vlad Tepeş ile Fatih Sultan Mehmet Han'ın sonu kan ile noktalanan arkadaşlığının öyküsünü, tamamen alternatif kaynaklardan derlediğimiz bilgilerle sizlere aktaracağız. Okuduktan sonra şöyle bir düşünün bakalım, İngiliz yazar Tolkien'in bütün dünyayı ayağa kaldıran "Yüzük Kardeşliği" mi daha etkileyici, yoksa bu mu? Üstelik (tarihsel açıdan tam netleştiremeğim bir kaç ayrıntı bir kenara bırakılacak olursa) bu öykü büyük oranda da gerçeklere dayanıyor...

"Şeytan'ın oğlu" saraya gidiyor

Türkler, 1431 yılında Orta Romanya'daki Sighişoara kasabasında dünyaya gelen Vlad'ın hayatında, henüz küçücük bir çocuk olduğu günlerden, savaş meydanında son nefesini verdiği âna dek daima en belirleyici unsur oldular. Buna belki de "alınyazısı" demek daha doğru olur.

Macar kralı Vladislav'ın seçkin birliklerinde yer alan babası Vlad Dracul cengâverliği ve acımasızlığıyla ünlenmiş bir şovalyeydi. Soyadı olarak kullandığı lâkâbı "Dracul"un Romencede "şeytan" anlamına gelmesi de ona yönelik kitlesel korkunun somut bir ifadesiydi aslında.

Vladislav'a bağlı diğer bütün seçkin şovalyeler gibi, kılıcında ve zırhında bir ejderha figürü bulunan baba Vlad, giriştiği savaşlarda uçurduğu yüzlerce kafaya rağmen, oğlu doğduğunda bütün babalar gibi pamuk kalpli bir adama dönüştü ve sevinçten bayram etti. Evladını el bebek gül bebek büyütebilmek için de bütün imkânlarını seferber edecekti nâmlı cengaver...

Romenlerin "Wallachia" olarak andıkları bu topraklar Sultan 2'nci Murat'ın amansız akınlarının ardından Eflak ve Boğdan adlarıyla Osmanlı'ya bağlanınca, baba Vlad da Türklerin o dönemdeki başkenti Bursa'ya ister istemez bağlılığını iletmek zorunda kalıyordu.

Osmanlıların fetih politikasında, kazanılan yeni topraklara, merkezden o yöreye yabancı yöneticiler atamak pek sıklıkla başvurulan bir yöntem değildi. Devlet, bunun yerine daha akıllıca bir yola başvuruyor ve ele geçirdiği her yeni diyara yine o bölgelerde doğup büyümüş sadık yerel liderler tayin etmeyi tercih ediyordu. Bu doğrultuda Wallachia'nın sözü geçen soylularının geniş bir istihbaratını yaptıran Sultan Murat Han, onlar arasından Vlad Dracul'un adının ön plana çıktığını görecekti. Bunun üzerine şovalyenin küçük oğlu ile kızı, bizzat babalarının rızasıyla, yetiştirilmek üzere başkent Edirne'ye getirildi. Ablası sarayda "prenses" statüsünde ağırlanırken, gelecekte Eflak ve Boğdan Voyvodası (Osmanlı'da geniş yetkilerle donatılmış, bir çeşit genel valilik rütbesi) olması planlanan küçük kardeş Vlad da seçkin çocuklara verilen özel bir eğitim programına alınıyordu.

"Ölünceye dek kardeşiz"

Küçük Vlad, Edirne'yi ve Osmanlı saray hayatını kısa sürede benimser. Murat Han da sarayının koridorlarında ablasıyla birlikte koşturup duran bu küçük konuğun üzerine titremektedir. Gelecekte Osmanlı'nın Balkanlardaki uçsuz bucaksız topraklarını kendisi adına sadâkatle yönetecek olan bu zeki Romen çocuğunun her açıdan kusursuz bir eğitim almasını arzulamaktadır Sultan. Türkleri sevmesi için çok geçmeden onun yanına bir de arkadaş verir. Bu kişi, sonradan "cihan fatihi" olarak anılacak olan sevgili oğlu Mehmet'tir.

Şehzade Mehmet, kendisinden yalnızca bir yaş küçük olan Romen arkadaşıyla yıllar boyunca omuz omuza çok sıkı bir eğitimden geçer. Birlikte en seçkin hocalardan yabancı dil dersleri alır, kılıç kullanmayı, ata binmeyi ve devlet yönetiminin türlü inceliklerini öğrenirler. Zamanla arkadaşlıkları iyice derinleşecektir iki çocuğun. Büyüdüklerinde birbirlerini hiç unutmayacakları ve kanlarının son damlasına kadar destek olacaklarına dair karşılıklı yeminleşir, ardından da kesik parmaklarını birleştirerek "kan kardeşi" olurlar.

Yıllar geçecek ve yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen bu iki arkadaşın yolları zorunlu olarak ayrılacaktır. Vlad seçkin bir yönetici adayı olarak anavatanına geri gönderilir. Babasının 1451 yılındaki ölümü üzerine genç yaşında tahta geçen Sultan Mehmet ise 1453 yılında, İslâm aleminin öteden beri en büyük hayâli olan İstanbul'un fethini gerçekleştirerek yüce peygamberimizin hadis-i şerifindeki övgülere mazhar olur.

Onun bu büyük askerî başarısını, yıllar sonra geri döndüğü ülkesinden hayranlıkla izleyen Vlad da yeni başkent İstanbul'a siyasî bağlılığını bildirir. Genç lider bunun üzerine 1456'da Sultan Mehmet Han tarafından Eflak ve Boğdan'a resmen "Voyvoda" olarak atanacaktır.

Başlangıçta herşey yolunda gitmektedir. Bölgeyi büyük bir başarıyla yöneten Vlad, Osmanlı'nın çıkarlarını içtenlikle korumakta ve devletin vergi gelirlerini düzenli olarak tahsil edip merkeze yollamaktadır. Bunun karşılığında saray da ona her Voyvoda'ya tanınmayan düzeyde çok geniş bir özerklik alanı sunmuştur.

Ancak, zaman geçtikçe Vlad'a bir haller olmaya başlar. Romen soyluları arasında esen miliyetçilik rüzgârları, İstanbul'a bağlılığı kuşku götürmeyen onu da adım adım etkilemeye başlamıştır. Bölge bağımsızlık hareketleriyle için için kaynarken, herkes Voyvoda'dan bu yeni dalgaya önderlik etmesini beklemektedir. Bu noktada babasının efsanevî savaşçılık kariyeri de sık sık önüne konulur ve aklını başına toplaması istenir. Bir tarafta gönülden bağlı olduğu Fatih, öte tarafta ise bağımsız Wallachia'ya kral olma hayâli...

Vlad giderek öylesine büyük bir açmaz içinde kalacaktır ki bu durum onu kısa sürede alkole düşkün biri haline getirir. Sabah akşam içmekte ve emirlerine uymayanlara akıl almaz işkenceler yapmaktadır. Bu arada Voyvoda babasının bölgede efsaneleşmiş olan soyadı "Dracul"u da "Draculea" (Eski Romencede "şeytanın oğlu") şeklinde kullanmaya başlar. Eflak ve Boğdan'a egemen olan huzurlu ortam bir kaç yıl içinde yerini tam bir cinnet atmosferine bırakacaktır.

Adalet duygusunu tamamen yitirmiş vaziyetteki Vlad, kendisine zalimâne bir de meşgale bulmuştur: "Kazığa oturtma işkencesi... Sarayının çevresini binlerce sivri kazıkla donatan Voyvoda, suçlu olarak gördüğü kişileri canlı canlı bu kazıklara oturtmakta ve kurbanlarının bazen günler süren can çekişmelerini büyük bir keyifle izlemektedir. Bu arada, halkı arasında, onun şeytanî bir güç kazanmak amacıyla düşmanlarının kanını içtiğine dair söylentiler de yayılmıştır.

Eflak ve Boğdan'da bunlar olup biterken, Voyvoda'nın sapkın davranışları İstanbul'a, Fatih'in kulağına dek ulaşır. Bölgede yaşanan kargaşanın merkezinde çocukluk arkadaşı Vlad'ın olduğunu öğrenen Sultan, duyduğu bu korkunç haberlere ilk anda inanmak istemez. Ancak, hem vergileri toplamak hem de olup bitenleri araştırmak üzere gönderdiği diplomatik temsilcilerinin başına gelen korkunç bir olay, cihan hükümdarını radikal bir karar almaya sevkedecektir.

Ruhsal dengesini tümüyle yitirmiş durumdaki Vlad, İstanbul'dan gelen elçiler sarayına ulaştığında hayatının hatası sayılabilecek bir adım atar. Konuklarını tutuklatır, onlara bizzat kendi elleriyle işkence yapar ve sonunda da -ellerinde Fatih'in mührünün bulunduğu ültimatom mektupları taşıyan- bu kişilerin hepsini kazığa oturtur.

Fatih, elçilerinin akıbetini duyduğunda uzun uzun ne yapacağını düşünür. Başka hiç kimseye göstermeyeceği bir tahammülle Vlad'a son bir mektup daha gönderir. Cihan fatihi, çocukluk arkadaşına aklını başına toplamasını ve bu tür vahşet gösterilerinden vazgeçerek Saray'a bağlılığını yinelemesini emretmektedir. Vlad'ın bu son uyarıya verdiği karşılık ise onu geri dönülmez bir yola sokacaktır. Voyvoda artık İstanbul'un otoritesini tanımadığını bildirerek bağımsızlığını ilan eder. Kardeşlik yemini artık sona ermiştir.

"Geliyorum deyyus Vlad!"

1462 yılı ilkbaharında emrindeki büyük bir ordu ile Balkan seferine çıkan Fatih için artık tek bir hedef vardır. İbret-i âlem için Vlad'ı yok etmek. İsyana destek olan bütün yerel yöneticileri etkisiz hale getirerek Eflak ve Boğdan'ın içlerine doğru ilerleyen kızgın komutan, en büyük hedefi durumundaki Vlad'ı ise Poeinari Kalesi'nde kıstırır. 900 metre yükseklikteki sarp bir dağın zirvesine kurulmuş bulunan Poeinari Kalesi, erişilmezliğiyle tam bir kartal yuvası görünümündedir. Bu haliyle de aşağıdan bir saldırıyla düşürülmesi bir hayli güçtür. Ancak, hiddetinden yanına yanaşılamayan Fatih'i hiç bir zorluk durduramaz. Birlikleriyle kalenin çevresini kuşatan Sultan, Vlad'a son mesajını gönderir: "Artık işin bitti! Geliyorum deyyus Vlad!"

Her iki komutan da birbirlerinin huyunu suyunu çok iyi bilmektedirler. Vlad bu avantajını kullanarak, kıstırıldığı yüksek kalede aylarca direnmeyi başarır. Buna karşılık, lojistik desteği tam olan Osmanlı ordusu da hiç acele etmemekte ve kalenin dibinde sinir bozucu bir sabır içinde kamp yapmayı sürdürmektedir. Öyle ki sırf kaledekilerin direniş gücünü yıkabilmek için zaman zaman askerî bandonun kılıçların şakırdadığı gösteriler düzenleyip gürültülü savaş marşları çaldığı bile olur. Fatih, kendisine karşı sergilenen bu büyük ihaneti muhatabını aşağılayarak cezalandırmaktadır. İnatçı bir adam olan Vlad Fatih'in taktiklerine direnir direnmesine, ancak kalede kendisiyle birlikte mahsur kalan sevgili eşi Elizabetha ise onun kadar güçlü değildir. Genç kadın bu sinir savaşına daha fazla dayanamaz ve kuşatmanın ilerleyen haftalarında kendisini kalenin burçlarından aşağı bırakarak intihar eder.

Wallachia, İstanbul Fatihi'nin bağımsızlık peşindeki prense verdiği bu ağır dersi anlatan öykülerle kaynamaya başlamıştır. Vlad'ı kendi egemenlik bölgesinde siyasî olarak bitiren Fatih, isyancı bir Voyvoda için İstanbul'u bu kadar uzun süre sahipsiz bırakmanın riskli olacağına karar verir ve hasmının yakalanmasını beklemeksizin birliklerinden bir kısmını yanına alarak merkeze geri döner. Giderken Eflak'a yeni ve sadık bir Voyvoda atamayı da ihmal etmeyecektir. Eşinin intiharıyla psikolojik olarak çökmüş olan Vlad, kurtulmak için son bir hamle daha yapar. Fatih'in yokluğunda bir ölçüde gevşemiş olan kuşatmayı yarmayı başaran devrik Voyvoda, kendisine yardım eden bazı Rumen köylülerinin de yardımlarıyla bir gece komşu Macaristan'a kaçar. Romen tarihçiler, Vlad'ın kaçışını haber alan Fatih'in buna çok da fazla öfkelenmediğini söylüyorlar. Bugün için büyük Sultan'ın o anda neler düşündüğünü elbette ki net olarak bilemiyoruz, ancak olayların gidişatı onun çocukluk arkadaşına ülkeyi terketmesi için yine de son bir şans tanıdığı kanısını uyandırıyor bizlerde. Malûm, "kan kardeşliği" yeminini öyle bir çırpıda silip atmak kolay değil...

Son çırpınışlar ve ölüm

Macaristan'ın Vishegrad ve Pest kentlerinde tam 14 yıl sürgünde kalan Vlad, ülkesinde yönetimi ele geçirebilmek için yıllar sonra son bir deneme daha yapar. 1476'da Macar Kralı Matei Corvin ve Moldova Prensi Büyük Stefan'ın yardımlarıyla yeniden Wallachia prensliğini eline geçiren eski Voyvoda, İstanbul'dan gelen özel bir emirle bu kez ölümüne köşeye kıstırılacaktır. Osmanlı istihbaratı onu hiç unutmamış, Fatih'in özel talimatı üzerine, tehlikeli bir isyancı olarak faaliyetleri yıllarca dikkatle izlenmiştir. Bu kez emir titizlikle yerine getirilir ve bölgeyi yöneten yeni Voyvoda Radu, selefi Vlad'ı yanında bulunan az sayıda destekçisiyle birlikte Transilvanya ormanlarında kıstırıp öldürür. Bu arada prensin başı da yine sarayın isteği üzerine İstanbul'a gönderilecek ve binlerce Türk'ün katili olarak kentin sokaklarında dolaştırılacaktır. Hem de tıpkı onun düşmanlarına yaptığı gibi, bir kazığa saplanmış vaziyette! Prensin başsız gövdesi ise Bükreş kenti yakınlarındaki bir gölün üzerinde kurulu bulunan Snagov Manastırı'na gömülür.

Saray açısından bu eski hesap artık tümüyle kapanmıştır.

Peki ya, prensin ülkemize getirilen başına ne oldu? Bunu hiç kimse bilmiyor. İstanbul'da günlerce halka teşhir edilen kesik baş, sonunda kentte bir yerlere gömülür. Ama nereye?

Siz İstanbullular, bundan böyle hafriyat yaparken çok dikkatli olun. Bir gün bahçenizden ya da inşaat alanınızdan tüm zamanların en korkutucu adamının kafatası çıkabilir. Hele bir de Stoker'in ünlü öyküsünü dikkate alırsak, ertesi sabah boynunuzda iki küçük diş iziyle uyanmanız işten bile olmaz, ona göre!

Kazıklı Voyvoda'yı Kont Dracula'ya dönüştüren adam: Bram Stoker

Gerçek bir insan olan "Kazıklı Voyvoda" ile roman ve sinema kahramanı "Kont Dracula" arasındaki bağlantı, edebiyatla ilgisi sınırlı bir çok kişi için hâlâ son derece muğlak bir konu. Dilerseniz bu alandaki bulanıklığı biraz aydınlatalım...

Geceleri mezarlarından çıkarak insanların kanını emdiğine inanılan vampirler, ilk olarak Slav ve Macar kökenli halk masallarında ortaya çıktılar. Zamanla dilden dile yaygınlaşıp Asya ve Afrika'nın uzak kültürlerinde de boy göstermeye başlayan bu efsaneyi popüler kültüre kazandıran kişi ise hayâl gücü oldukça geniş bir İrlandalı yazardı. 1890'larda Dublin Şatosu'nda devlet memuru olarak çalışan Bram Stoker (1847-1912) boş zamanlarını Avrupa tarihi üzerine kitaplar okumakla geçiriyordu. Türklerle Romenlerin giriştiği mücadeleleri incelerken Kazıklı Voyvoda'nın ilginç öyküsünü de öğrenen Stoker, özellikle Prens'in kazık işkenceleri ve kan içme merakından bir hayli etkilenmişti. Voyvoda'nın bu alışılmadık tarzı, ona bir süre sonra kendi muhayyilesinde ürettiği özgün bir kahraman için de ilham kaynağı oldu. Görev yaptığı kasvetli şatoda ölümsüz vampir "Kont Dracula" romanını yazmaya başlayan Stoker, öyküsüne mekan olarak ise o güne kadar hiç gidip görmediği Romanya'nın Transilvanya bölgesini seçecekti.

İlk kez 1897 yılında İngiltere'de yayımlanan "Dracula" romanı, piyasaya çıkar çıkmaz edebiyat dünyasını birbirine kattı. Gerçek bir tarihsel kişiliğin bozunuma uğratılmasıyla ortaya çıkan bu yeni kahraman, zamanla bütün dünyada en çok tanınan korku edebiyatı figürü haline geldi. 1920'lerden itibaren defalarca sinemaya da uyarlanan "Dracula"yı aralarında Bela Lugosi, Klaus Kinski, Christopher Lee ve Gary Oldman'ın da yer aldığı bir çok ünlü aktör başarıyla canlandırdı. Bunlar arasında özellikle İngiliz oyuncu Christopher Lee, gerek sert fiziği gerekse güçlü oyunculuğuyla Kont'un karanlık dünyasıyla adetâ özdeşleşecekti.

Günümüzde hemen bütün dünya dillerine çevrilmiş bulunan "Dracula", geçmişteki onca uyarlamasına karşın sinemacılar tarafından da hâlâ verimli bir kaynak olarak görülüyor. En son 1992'de yönetmen Francis Ford Coppola eliyle bir kez daha beyazperdeye aktarılan roman, her yönetmenin elinde farklı bir biçim alan esnek yapısıyla sinemacılara günümüzün ultra teknoloji çağında bile son derece ürkütücü gotik filmler yapma fırsatı veriyor.

Çağdaş Romen gençleri ülkelerinin Stoker'ın romanı ve ondan uyarlanan filmler sayesinde uluslararası bir üne kavuşmasından memnunluk duyarken, geleneğe bağlı yaşlı Romenler ise bu durumdan pek hoşnut değiller. Çünkü, onlara göre Vlad, yönetimi sırasında sergilediği bazı acımasız uygulamalara karşın, sonuçta ne yaptıysa ülkesinin bağımsızlığı için yapmış ve bu uğurda kanının son damlasına kadar çarpışmış bir yurtseverdi. Nitekim, bu yaklaşıma Snagov gölünün üzerindeki manastırda Vlad'ın mezarını görüntülerken en çarpıcı biçimiyle tanık olduk. Manastırın tam ortasındaki mezarda çekim yapmamıza uzun süre direnen Ortodoks papaz, tatlı dilimiz ve güler yüzümüzle kendisini ikna edene dek, "Şu adamın ruhunu artık rahat bırakın!" diye bağırıp durmuştu ekibimize: "Siz gazeteciler, onu kan içen vampir olarak göstermekten vazgeçin! Vlad, halkı için ölen talihsiz bir kahramandı!"

Tarih, insanoğlunun ürettiği en sübjektif bilim dalıdır. O papaz belki kendi açısından haklıydı, ama bizim açımızdan hiç değil!

(Ali Murat Güven)

BUNU GÖLGE BİR YERE KALDIRIN

TV8'de yayınlanan 'Hayat Deyince' programında Sunay Akın'ın anlattığı
anektod gözleri doldurdu.

Çanakkale'de görev yapan doktorun elinde morfin azdır.

Ameliyat yapabilmek için hastaları ayırt etmek zorundadır.

Umutsuzları kaldırıp ölüme terk etme zorunda, kurtarılabileceklere de
morfin vererek ameliyat etmek durumundadır

Bu kalsın,

Bunu kaldırın,

Bunu da kaldırın...

Derken bağırsakları dışarıda ölmek üzere bir asker daha getirirler.

Doktor 'Bunu da kaldırın' der.

Asker doktora döner

'Baba beni tanımadın mı. Çok acım var baba' der doktor'un yaralı oğlu

Doktor gözleri dolu bir şekilde sıhhıyeci askerlere seslenir ve şu emri verir

Bunu gölge bir yere kaldırın!

İşte biz bu savaşı böyle kazandık


Sunay Akın

ALİ RIZA PAŞA'nın kurtardığı sadece bir insan değil, bir ulusdu

FRANSIZLAR YENI BULUSLARI OLAN UÇAGI TANITMAK IÇIN TÜM ULUSLARDAN KATILIMCILARI DAVET EDERLER...

HERKES BÖYLE BIR ICATIN GERÇEKLESMIS OLMASI NEDENIYLE SASKIN VE MERAKLIDIR...

DÖNEMIN OSMANLI HÜKÜMETINE DE KATILIMCI IÇIN HABER GÖNDERILMIS...

HÜKÜMET ICATLARA OLDUKÇA MERAKLI OLAN ALI RIZA PASA YI GÖNDERELIM O MERAKLIDIR DEMISLER...

VE DERHAL SARAYA ÇAGIRMISLAR...

KENDISINE FRANSIZLARIN BULUSUNDAN BAHSETMISLER VE OSMANLI YI TEMSILEN GITMESINI ISTEMISLER...

ALI RIZA PASA BUNU BIZ YAPMALIYDIK DEMIS IÇINDEN HAYIFLANARAK...

YALNIZ PASA YA

"DAVET 2 KISILIK YANINA 1 KISI DAHA AL ONU DA SEN BELIRLE"

DEMISLER...

ALI RIZA PASA BIRAZ DÜSÜNMÜS VE BIR DELIKANLI VAR ONU GÖTÜREYIM DEMIS...

NEYSE ALI RIZA PASA VE DELIKANLI PARIS'IN YOLUNU TUTMUSLAR...

PARIS'TE OTEL E YERLESMISLER...

VE BULUSUN GÖSTERILECEGI GÜN KALABALIK MEYDAN VE PIST HERKES MERAKLA
BEKLIYOR..

DERKEN PILOT HAZIRLIKLARINI YAPIYOR...

ÜSTÜNE MONT GIYIYOR, BIR DE GÖZLÜK TAKIYOR...

UÇAK HAVALANIYOR...

PARENDELER TAKLALAR MANEVRALAR MÜTHIS BIR GÖSTERI...

PISTE INIYOR...

ALKISLAR ARASINDA INIYOR UÇAKTAN...

HERKES KISKANÇ AMA SASKIN ....

BIR YETKILI BIR GÖNÜLLÜ ISTIYOR..

PILOTUN ARKASINDA ONA ESLIK EDEBILECEK CESARETI OLAN..

BIZIM DELIKANLI ATILIYOR..

"BEN BEN..."

"TAMAM", DENIYOR VE DELIKANLIYA GÖZLÜK VE MONT VERILIYOR...

DELIKANLI MONTU GIYIYOR GÖZLÜGÜ TAKIYOR..

KALABALIKTAN SIYRILMAK ÜZERE IKEN ALI RIZA PASA KOLUNDAN TUTUYOR..

"BOSVER SEN BINME BIRAK BASKASI BINSIN DIYOR..."

"NEDEN" DIYE SORUYOR DELIKANLI "BIRSEY MI HISSETTINIZ"..

"YOK, SEN YINE DE BINME EVLAT DIYOR... "

DERKEN BASKASI BINIYOR UÇAGA..

UÇAK HAVALANIYOR

DELIKANLI ÖFKELI PASA YA ...

PARANDELER..MANEVRALAR..

DERKEN UÇAK ALEV TOPUNA DÖNÜYOR VE PISTE ÇAKILIYOR..

2 ÖLÜ... DELIKANLI PASAYA BAKIYOR HAYRETLER IÇINDE...

PASA MAGRUR VE MUTLU BIR INSANI KURTARDIGI IÇIN...

AMA BIR BASKASI ÖLMÜSTÜ....

AMA KURTARDIGI BIR INSAN DEGILDI....

BIR ULUSTU... ÇÜNKÜ DELIKANLI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK' TÜ....



Sunay Akın

Özlü Sözler

Son günlerde mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki hangi istiklâl var ki, ecnebilerin nasihatleri ve plânlarıyla yükselsin!
Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.
~ Atatürk ~ (1922)

Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.
~ N.F.Kısakürek ~

Umutla yolculuk etmek, gidilecek yere varmaktan çok daha zevklidir.
~ Stevenson ~

Bütün kâinat birbirine sevgi ile bağlanmış. Sevgini vermesini öğren. Çünkü gönlün anlasın ki hepsine yer varmış. Sevgisiz insandan dünya unutma ki korkarmış.
~ Mevlâna ~

İnsanlar başaklara benzer. İçleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler.
~ Montaigne ~

İnsanlar ağaçlardan ders almalıdır. Onlar ne üzerinde barınan kuşların, ne gölgesinde yatan insanların, ne de verdikleri meyvelerin hesabını tutar.
~ Anonim ~

Derin olan kuyu değil, kısa olan iptir.
~ Konfüçyüs ~

Bir ülkenin geleceği, o ülke insanlarının alacağı eğitime bağlıdır.
~ Aynştayn ~

Ölmeye değer bir amacı olmayan insanın, yaşamaya değer bir amacı da olamaz.
~ Martin Luther ~

Önemli olan; yaşamda en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır.
~ Eflatun ~

Beynim bir sünger gibi olsaydı, kafamdaki lüzumsuz bilgileri atmak için arada bir çıkarıp sıkmak isterdim.
~ Lincoln ~

Uzun dönemde kötümserler haklı çıksa da, aynı zaman diliminde iyimserler iyi vakit geçirmiş olur.
~ Daniel Reardon ~

Yaptığımız şeyler için duyduğumuz pişmanlık zamanla geçer. Ne var ki, yapmadığımız şeylere duyduğumuz pişmanlığın çâresi yoktur.
~ Sidney Harris ~

Câhilin yanında kitap gibi sessiz ol.
~ Mevlâna ~

Çizik bir elmas, çizik olmayan bir çakıl taşından daha iyidir.
~ Konfüçyüs ~

Umut iyi bir kahvaltı, fena bir akşam yemeğidir.
~ Bacon ~

Günün sonunda kendini bir köpek kadar yorgun hissediyorsan, bu belki bütün gün hırladığın içindir.
~ Anonim ~

Dostluk, verdiğini unutmak, aldığını ise daima hatırlamaktır.
~ Dumas The Younger ~

Ne kadar okursan oku, bilgine yakışır şekilde davranmazsan câhilsin demektir.
~ Sâdi ~

Başkalarının ıstırabını unutmak kolaydır.
~ G. Greene ~

Uzaklara gözlerini kapayan, yanıbaşında hüzün bulacaktır.
~ Konfüçyüs ~

Dostluk havasını yaratmak için, ufak bir gülümseme yeterlidir.
~ Dale Carnegie ~

Başını semaya çarpmaktan cüceler korkar.
~ Cenap Şahabeddin ~

Düşünce rüzgâr, bilgi yelken, insanlık da kayığın kendisidir.
~ W. Hare ~

Bilmediğini bilenin arkasından gidin, bilmediğini bilmeyeni uyarın, bilmediğini bilene öğretin, bilmediğini bilmeyenden kaçının.
~ Konfüçyüs ~

Çalışmak, uçup gidebilecek bir alışkanlıktır; bırakması kolay, yeniden başlaması zor bir alışkanlıktır.
~ Victor Hugo ~

Dağ ne kadar yüce olsa da, yol üstünden aşar.
~ Yunus Emre ~

Uçurtmalar, rüzgâr kuvvetiyle değil, bu kuvvete karşı uçtukları için yükselirler.
~ Churchill ~

En büyük başarı hiç düşmemek değil,
her düşüş sonunda kalkıp yola devam edebilmektir.
~ Konfüçyüs ~

Yarın bambaşka bir insan olacağım diyorsun. Niye bugünden başlamıyorsun?
~ Epiktetos ~

Mutlu olmak istiyorsak, hayatın cisimde değil, ruhta olduğuna inanmalıyız.
~ Tolstoy ~

Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik; ama kardeşçe yaşamayı öğrenemedik.
~ Martin Luther King ~

Toprakta biten güller solar gider. Gönülde biten güller ise kalıcı ve hoştur.
~ Mevlâna ~

Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için.
~ Yunus Emre ~

Kar yaza kalmaz, yeşil güze kalmaz.
~ Dede Korkut ~

Göz odur ki dağın arkasını göre, akıl odur ki başa geleceği bile.
~ Türk Atasözü ~

Eğer bir yerde küçük insanların gölgeleri büyük görünüyorsa, orada güneş batıyor demektir.
~ Çin Atasözü ~

Kanatları altınla kaplı kuş uçamaz.
~ Tagore ~

Okumayı sevmek, yaşamdaki can sıkıcı saatleri en güzel saatlerle değiştirmek demektir.
~ Montesquieu ~

Tüm büyük işler, küçük başlangıçlarla olur.
~ Çiçero ~

Bu dünyada yalnız iki trajedi vardır: Birincisi istediğimiz şeyi elde edememek, ikincisi elde etmek.
~ Oscar Wilde ~

Bir değişimin önünde gidenler lider, ortasında gidenler durumu kavramış, sonunda gidenler sürüklenmiş olurlar ama karşı çıkanlar mutlaka yok olurlar.
~ Napolyon ~

Yeryüzü, herkesin ihtiyacını karşılamaya yeterlidir, fakat herkesin oburluğunu karşılamaya değil.
~ M. Gandi ~

Basit insan zamanı nasıl öldüreceğini, değerli insan ise nasıl kazanacağını düşünür.
~ Schopenhauer ~

Böcek olmayı kabul edenler, ayaklar altında kalıp ezilmekten yakınmamalıdırlar.
~ Kant ~

Çalışmak bizi şu üç şeyden kurtarır: Can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar ve yoksulluk. Tanrının insana en güzel armağanı, onu çalışmak zorunda yaratmasıdır.
~ Voltaire ~

Hiçbir insana rastlamadım ki, onda öğrenilecek bir şey olmasın.
~ Alfred de Vigny ~

Her zaman doğruyu söyle; ne dediğini hatırlamak zorunda kalmazsın.
~ Mark Twain ~

Başkasının izinde yürüyen, iz bırakamaz.
~ J. Brannon ~

İyi bir vicdan, en rahat yastıktır.
~ C. Brentana ~

En çok hoşumuza giden insan kendimize benzettiğimiz insandır.
~ Moliere ~

Yapılırken heyecan duyulmayan işler başarılamaz.
~ Emerson ~

Ham düşünceleri, ancak akıl pişirir.
~ Firdevsî ~

Köleliğin en kötüsü nefsine köle olmaktır.
~ La Fontaine ~

Dehânın yüzde biri ilham, yüzde doksan dokuzu terdir.
~ Edison ~

İnsan ne kadar az bilirse, o kadar çok bildiğini sanır.
~ J.J.Rousseau ~

Dünyayı yönetenler; kalem, mürekkep ve kâğıttır.
~ J. Howells ~

Hayatta sağlık ve erdemden başka, bilgi ve bilimden daha değerli hiçbir şey yoktur; aynı zamanda onun kadar kolay elde edilen bir şey de yoktur.
~ Goethe ~

Bazıları ışığın, bazıları gölgenin peşine düşer.
~ T.S. Eliot ~

İki şeyin sonsuz olduğunu biliyorum: Evren ve aptallık. Aslında ilki konusunda çok da emin değilim.
~ Aynştayn ~

İnsan yaşamının dörtte üçünü yapamayacağı şeyleri istemekle geçirir.
~ Goethe ~

Ne zaman insanlar benimle aynı fikirde olsa, hatalı olduğumu düşünürüm.
~ Oscar Wilde ~

Her şey üstüne üstüne geliyorsa belki de sen ters gidiyorsundur.
~ Fransız Atasözü ~

Ayakkabılarım olmadığı için üzülürdüm, ta ki sokakta ayakları olmayan adamı görene kadar.
~ Balzac ~

Aldığın her nefesi fırsat bil. Ot değilsin, yeniden bitmezsin.
~ Ömer Hayyam ~

Güneşi kaçırdım diye ağlarsan, yıldızları da göremezsin.
~ Tagore ~

İnsanlar yaşadıkça ihtiyarladıklarını sanırlar, halbuki yaşamadıkça ihtiyarlar.
~ İskoçya Atasözü ~

Karakterinize şöhretinizden daha çok önem verin; çünkü karakteriniz aslında ne iseniz odur, oysa şöhretiniz, başkaları sizi ne sanıyorsa odur.
~ John Wooden ~

Rüzgârın nasıl estiği fark etmez. Farkı yaratan yelkenlerinizi nasıl açtığınızdır.
~ Vera Peiffer ~

Başkasından üstün olmamız önemli değildir. Asıl önemli olan şey, dünkü hâlimizden üstün olmamızdır.
~ Hint Atasözü ~

Sabrı olmayanlar ne kadar fakirdirler.
~ Şekspir ~

Şurada burada güçlü adımlarla dolaşmaktansa, doğru yolda sekerek yürümek daha iyidir.
~ Augustinus ~

Olgun adam bilgisini saat gibi taşır, çıkarıp herkese göstermez, gerektiğinde kullanır.
~ T.Brown ~

Çok dinlememiz ve az konuşmamız için iki kulağımız, bir dilimiz vardır.
~ Diyojen ~

İnsanlar, fırsatı nâdiren tanır; çünkü o zorlu bir iş kılığında gelir.
~ H.L. Mencken ~

Başkalarını küçülterek büyüdüğüne inanan insanlar olduğu gibi, başkalarını korurken kendilerinin büyüdüğüne inanan insanlar da vardır.
~ George Sand ~

Bedenimiz bizim bahçemizdir, irademiz ise onun bahçıvanıdır.
~ Şekspir ~

Hayat, insana bağışlanmış değil, ödünç verilmiştir.
~ P. Syrus ~

Aşk, sıpalara bile dans etmesini öğretir.
~ Fransız Atasözü ~

Aşk, ciddi bir akıl hastalığıdır.
~ Plâton ~

En uzun süren aşk, asla karşılık görmeyen aşktır.
~ Somerset Maugham ~

Allah bütün insanları mesut olmaları için yaratmıştır, bedbaht oluyorlarsa kendi hataları yüzünden oluyorlardır.
~ Epiktetos ~

Çalışan insanın gözyaşı dökmeye vakti yoktur.
~ L. Byron ~

Bilgili bir ahmak, câhil bir ahmaktan daha ahmaktır.
~ Moliere ~

Af, insanlık dilinin en tatlı kelimesidir.
~ Victor Hugo ~

Bir dostunuz yemiş bahçenizi geziyorsa, dalgın görünmeniz en büyük nezakettir.
~ Japon Atasözü ~

Hiçbir kalp zorla elde edilmez.
~ Moliere ~


Güzellik kaybolur, fazilet devam eder.
~ Goethe ~

Başarısızlık, daha zekice başlama fırsatından başka bir şey değildir.
~ Henry Ford ~

Bilmediğini bilenin arkasından gidin, bilmediğini bilmeyeni uyarın, bilmediğini bilene öğretin, bilmediğini bilmeyenden kaçının.
~ Konfüçyüs ~

Gül sunan bir elde dâima bir miktar gül kokusu kalır.
~ Çin Atasözü ~

Sevgi, bilmekten doğar.
~ Mevlâna ~

Kurnaz insanlar, okumayı küçümser,
basit insanlar saygı duyar,
akıllı insanlar ise ondan faydalanır.
~ Bacon ~

Ne kadar bilirsen bil; söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır.
~ Mevlâna ~

Hayâl kurmak bilgiden daha önemlidir, çünkü bilgi sınırlıdır, ancak hayâl tüm dünyayı kapsar.
~ Aynştayn ~

Bülbüller ötmeye başlayınca kargalar susar.
~ Mevlâna ~

Kalp boşaldıkça kese dolar.
~ Victor Hugo ~

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye lâyık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.
~ Şekspir ~

Bazılarına göre para mâbut, bankalar ise mâbettir.
~ M. Akif Ersoy ~

Sevecenlikten daha büyük bir bilgelik bulabilir misiniz?
~ J. J. Rousseau ~

Uyanan bir düşünce, kolay kolay uyuyamaz.
~ T. Carlyle ~

İnsan yaşadıkça anlıyor ki, kendi kayığını kendin çekmezsen bir yerlere gidemiyorsun.
~ Katherine Hepburn ~

Olgun insan güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceğini söyleyen adamdır.
~ Konfüçyüs ~

Hayat, silgi kullanmadan resim çizme sanatıdır.
~ John Christian ~

Eğer bir atınız ve bir arabanız varsa, üç şeye sahipsiniz demektir: Bir at, bir araba ve bir at arabası.
~ Çin Atasözü ~

Size başarının değil, ama başarısızlığın formülünü verebilirim: Herkese hoş görünmeye çalışın!
~ Bill Cosby ~

Gözler yaşarmadıkça gönüllerde gökkuşağı oluşmaz.
~ J.V. Cheney ~

Gerçekten sevenler, karşılık beklemeden severler.
~ A.H. Tanpınar ~

Gerçek bilgi, seciyenin ve medeniyetin temelidir.
~ Victor Hugo ~

Birçok insan mutluluğu burnunun üstünde unutulmuş gözlük gibi etrafta arar.
~ Droz ~

İnsan, sevdiğinden korkar, fakat korktuğunu sevemez.
~ C. Şahabeddin ~

Bir kötülüğü beğenen, onu işleyenden daha kötüdür.
~ Ş. Sâmi ~

Haklı olan bir iddia, er geç muzaffer olur.
~ J. Simon ~

Maşrapamız küçükse deryayı suçlamaya hakkımız olmaz.
~ Mevlâna ~

Yalan dört nala gider. Hakikat ise adım adım yürür, fakat yine de vaktinde yetişir.
~ Japon Atasözü ~

Dost kazanmanın tek yolu, dost olabilmektir.
~ Emerson ~

Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir.
~ Lâtin Atasözü ~

İyi geçen bir gün nasıl mutlu bir uyku getirirse, iyi geçen bir ömür de mutlu bir ölüm getirir.
~ Leonardo da Vinci ~

Kuvvete dayanmayan adâlet âciz, adâlete dayanmayan kuvvet zâlimdir.
~ Pascal ~

Doğruluk her türlü şart altında meyve verir.
~ Schiller ~

Boş bir çuval dik durmaz.
~ Benjamin Franklin ~

Yalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma! Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku.
~ Francis Bacon ~

Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen.
~ Yunus Emre ~

Akıllı bir kimse, düşmanından akıl öğrenmeyi ihmal etmez.
~ Beydeba ~

İnsanların yalnız yüzlerine değil, içlerine de bakın.
~ Chesterfield ~

Biraz bilmek tehlikelidir. Ya derinliklerden iç ya da bilgeliğin tadını tatmaya kalkma! Çünkü sığ sular beyni zehirler, bol sular insanı temizler.
~ Pompey ~

Büyük işler gibi, büyük düşüncelerin de davula ihtiyaçları yoktur.
~ Bailey ~

Başkalarını inandırmanın en iyi yolu, onları dinlemektir.
~ D.Rusk ~

Eğitimin kökleri acı, meyveleri tatlıdır.
~ Aristo ~

Eğitim sadece okumak değildir. Okudukları üzerinde düşünebilmek yeteneğidir
~ Hilty ~

Yenilmesi gereken ilk düşmanlar öfke ile ümitsizliktir.
~ Alain ~

Konuşmak ihtiyaç olabilir ama susmak bir sanattır.
~ Goethe ~

Plânınız bir yıl içinse pirinç ekin, on yıl içinse ağaç dikin, yüz yıl içinse insanları eğitin.
~ Huang-Çe ~

Bir çiçeğin kokusu ne ise, bir insanın şahsiyeti de odur.
~ Shwab ~

Yeryüzünde açlıktan ölenlerin sayısı, tokluktan ölenlerden çok daha azdır.
~ Theognis ~

Bazı yıkılışlar, daha parlak kalkışların teşvikçisidir.
~ Şekspir ~

Buluş, başkalarıyla aynı şeye bakıp, farklı düşünebilenler tarafından yapılır.
~ A.S. Gyorgyi ~

Hepimiz genel düşünürüz ama ayrıntıları yaşarız.
~ Alfred North Whitehead ~

İnsanın yaşama karşı ödevi yaşamaktır.
~ Eugene O'Neill ~

Bir şeyi gerçekten bilmek, onu anlatmakla olur.
~ Socrates ~

Bilim aklın şiiridir; şiir de yüreğin bilimidir.
~ Maksim Gorki ~

Düşünür, yeniden düşünen ve şimdiye değin üzerinde düşünülmüş şeylerin asla yeterince düşünülmemiş olduğu kanısına varan kişidir.
~ Paul Valery ~

Hiçbir şey karar verebilme yeteneğine sahip olmak kadar zor ve değerli değildir.
~ Napolyon Bonapart ~

Her zaman ara, bir gün altın ararken bakır bulursun, yarın bakır ararken altın bulursun.
~ Descartes ~

Belleği çok güçlü olan birçok insan sırf bu nedenden ötürü özgün bir düşünür olmaz.
~ Nietzche ~

Tembellik dünyada en büyük şeyin harcanmasıdır: Yaşamın...
~ Jeremy Taylor ~

Kendini beğenme duygusu ilerlemeyi geri çeker.
~ Heraklitos ~

Kitaplar aklın çocuklarıdır.
~ Jonathan Swift ~

Ne iyi bir savaş vardır, ne de kötü bir barış.
~ Benjamin Franklin ~

Adâlet ancak doğruluk ve gerçekten, mutluluk ancak adâletten doğabilir.
~ Emile Zola ~

Hayatlarında hiçbir başarı gösteremeyenler, kendilerini başkalarının başarılarını küçültmekle teselli ederler.
~ Cemil Sena ~

Anne daima haklıdır. O kadar çekmiş ve o kadar çok sevmiştir ki, başka türlü olamaz."
~ Balzac ~

Kurtların içinde, ceylan masumiyetiyle ömür sürülmez.
~ Hüseyin Rahmi Gürpınar ~

Kitap okumayan bir kimsenin, okumasını bilmeyen bir insan üzerinde üstünlüğü yoktur.
~ Mark Twain ~

Yanlış, güçlenmekle hiçbir zaman doğru hâle gelmez.
~ Tagore ~

Hem kuzular eksiksiz, hem de kurt tok olmaz.
~ Boşnak Atasözü ~

Dünyada başarı kazanmanın iki yolu vardır:
Ya kendi aklından faydalanacaksın, ya da başkalarının akılsızlıklarından.
~ La Bruyere ~

Yaşamı uzatma şansın yok. Ama onu genişletmek ve derinleştirmek senin elinde.
~ Gorch Fock ~

İnsanların çoğunun bahtiyarlığı, kendi düşüncelerine ve görüşlerine bağlıdır.
~ Lincoln ~

Nefis üç köşeli dikendir, ne türlü koysan batar.
~ Mevlâna ~

Eğer Allah istediğimiz her şeyi bize vermiş olsaydı, elimizden en büyük mükâfatını almış olurdu. Yâni, bir işi başarmış olmanın zevkini.
~ Frank A. Clark ~

İnsanın karşısına kötülük fırsatı günde yüz kere çıkar. İyilik yapma fırsatı ise, yılda bir kez ancak doğar.
~ Voltaire ~

Erdem sadece düşmanını yenmek değil, heveslerine de hâkim olmaktır.
~ Demokritos ~

Ünlü keman sanatçısı Nicola Paganini, başarısının sırrını soranlara şu cevabı verdi:
- Çalışmak, yalnızlık ve dua.

Güzel konuşmanın sırrı, lüzûmsuz sözleri terk etmektir.
~ Hz. Ebubekir ~

İnsanın gözü karanlıkta da iyi görmez, fazla ışıkta da.
~ Montaigne ~

İşaret olsa yol şaşırılmaz, bilgi olsa söz saptırılmaz.
~ Kaşgarlı Mahmut ~

Zekâsız kuvvet yıkabilir, fakat yapamaz.
~ Cenap Şahabeddin ~

Büyük başarılar kişiyi aptallaştırmadığı taktirde, kişi alçakgönüllü olur.
~ Alain ~

Büyük insanlar, bütün acılara şikâyetsiz katlanırlar.
~ Schiller ~

Devletleri yıkan bütün hatanın altında nice gururun gafleti yatar.
~ Yavuz Sultan Selim ~

Yemine gerek görmeyecek kadar sözlerine sadık ol.
~ Dale Carnegie ~

Kötü yaradılışlı insana ilim öğretmek, yol kesen haydutların eline silah vermeye benzer.
~ Mevlâna ~


Basit bir insanın elinden geleni yapabilmesi, zeki bir insanın tembelliğinden çok daha değerlidir.
~ Baltasar Bracias ~

Geçmişin tehlikelerinden biri esir olmaktı, geleceğinki ise robot olmaktır.
~ E. From ~

Hakikati insanların ölçüleriyle değil; insanları hakikatin ölçüleriyle tanı.
~ Hz. Ali ~

Ana babalarımız tesâdüfle, arkadaşlarımız seçimle kazanılır.
~ Delille ~

Suratı ekşi olanın balı da acı olur.
~ Şeyh Sâdi ~

Bilgi kuvvettir.
~ Atatürk ~

Bir memleketin nasıl yönetildiğini anlamak mı istiyorsunuz; onun müziğine kulak veriniz. Nerede güzel eserlerden oluşmuş uyum vardır, orada adâlet ve erdem hüküm sürer.
~ Konfüçyüs ~

Ölçüsüz istekler bir çocuğa yaraşır, bir adama değil.
~ Demokritos ~

Alkışı en sessiz şekilde karşılayan, alkışı hak etmiş demektir.
~ Emerson ~

Sıkı bir araştırma yapılırsa görülür ki; iş, herhangi bir eğlenceden çok daha az sıkıcıdır.
~ Charles Baudelaire ~

Borçlu olup düşünmektense, uyuz olup kaşınmak yeğdir.
~ Laedri ~

İlmin âfeti unutmaktır. Sözün âfeti yalandır. Hilmin âfeti sefahettir. İbâdetin âfeti ara vermektir. Şecaatin âfeti azgınlıktır. Müsamahanın âfeti başa kakmaktır. Güzelliğin âfeti kendini beğenmişliktir. Cömertliğin âfeti israftır. Soyluluğun âfeti övünmektir. Dinin âfeti ise nefsine uymaktır.
~ Hz. Muhammed ~

Denizin kenarında durarak ve suya bakarak denizi aşamazsınız.
~ Tagore ~

Yarın; yorgun kimselerin değil, rahatlarına kıyabilenlerindir.
~ Nurullah Ataç ~

Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir.
~ Cenap Şahabeddin ~

İnsanlara akılları derecesinde söz söylenmelidir.
~ Sâdi ~

Rüzgâr yangın için neyse, ayrılık da aşk için odur; küçüğünü söndürür, büyüğünü körükler.
~ La Rochefoucauld ~

Düşünmek kolaydır, yapmak zordur. Dünyada en zor şey ise düşündüğünü yapmaktır.
~ Goethe ~

İnsanların çok büyük tutkuları olmasa, çok küçük şeylerle mutlu olabilirler.
~ Longfellow ~

Akıl yeterli değildir, asıl beceri onu yerinde kullanmaktır.
~ Descartes ~

Dünyanın en güç işi bir şeyin nasıl yapılacağını bilirken, başka birinin nasıl yapamadığını ses çıkarmadan seyretmektir.
~ T.H. White ~

Kararsızlık ve gecikme, başarısızlığın sebebidir.
~ W.E. Channing ~

Hayat bir bisiklete binmek gibidir. Pedalı çevirmeye devam ettiğiniz sürece düşmezsiniz.
~ Claude Peppeer ~

Cehâlet, insanın kendi isteğiyle talihsizliğe tâlip olmasıdır.
~ G. Ipsen ~

Dün, tecrübedir; öğren.
Bugün, fırsattır; kullan.
Yarın, tahmindir; plânla.

Savaşırken ölenleri kahraman yapan; ölümleri değil, ölümlerinin sebepleridir.
~ Napolyon ~

Faydalı ile faydasızı ayırt edebilenler, bilgi sahibi olanlardır.
~ Edebâli ~

Dünya üç gündür; dün, bugün ve yarın. Dün geçti. Yarının geleceği belli değil. Öyle ise bugünün kıymetini bil!
~ Hasan Basri ~

Düşündüğünüz, söylemek istediğiniz, söylediğinizi sandığınız, söylediğiniz, karşınızdakinin duymak istediği, duyduğu; anlamak istediği, anladığını sandığı, anladığı arasında farklar vardır. Dolayısıyla insanların birbirini yanlış anlaması için en az dokuz ihtimal vardır.
~ Sylviane Herpin ~

Eğitimli insanların dokuz düşüncesi vardır:

Baktıklarında, berrak görmeyi düşünürler.
Dinlediklerinde, iyi duymayı düşünürler.
Görünüşleri bakımından, sıcak olmayı düşünürler.
Davranışlarında, saygılı olmayı düşünürler.
Konuşmalarında, doğru olmayı düşünürler.
İşlerinde, ciddi olmayı düşünürler.
Kuşkuya düştüklerinde, soruları nasıl soracaklarını düşünürler.
Öfkelendiklerinde, sorunları düşünürler.
Kazancı gördüklerinde, adâleti düşünürler.
~ Konfüçyüs ~

İmkânsızlık, yalnız sersemlerin sözlüğünde bulunan bir kelimedir.
~ Napolyon ~

Hayatı kaybetmekten daha acı bir şey vardır, yaşamın anlamını kaybetmek.
~ Seneca ~

Hakk'ı sevmek kolay, güç olan halkı sevmektir. Bilin ki yaşamın sırrı güç olanı başarmaktır.
~ Mevlâna ~

Ay'la, ay'ı gösteren parmağı birbirine karıştırmayın.
~ Konfüçyüs ~

Bazen bir tek kelime, bize karşımızdakinin akıllı mı, aptal mı olduğunu anlatmaya kâfidir.
~ Konfüçyüs ~

Başkalarının zararına dolan kese ve kimseye faydası olmayıp da sırf kendi nefsine hasredilmiş servet, makbul ve itibarlı değildir.
~ Mevlâna ~

Bugünü düşünürüm. Dün öldü! Yarın var mı? Gençliğe de güvenmem. Ölen hep ihtiyar mı?
~ Bişr-i Hafi ~

Bir insanı tanımak istiyorsanız, onu büyük bir mevkiye getiriniz.
~ Emerson ~

Pırıl pırıl gökkuşağını görmek için önce yağmuru yaşamak gerekir.
~ Fransız Atasözü ~

Oyun bitince, şah da piyon da aynı kutuya konur.
~ İtalyan Atasözü ~

Yüzünü güneşe çeviren insan gölge görmez.
~ Helen Keller ~

Sual de bilgiden doğar, cevap da.
~ Mevlâna ~

Sizden birinizin ayakkabı bağı koptuğu zaman, bunu düzeltmedikçe diğer ayakkabısıyla yürümesin.
~ Hz. Muhammed ~

Ey can, önce farenin şerrini defet sonra buğday biriktirmeye çalış, çabala.
~ Mevlâna ~

Unutmayın; sorgulanmayan yaşam, yaşamaya değmez. Düşünmek beynin hastalığıdır.
~ Konfüçyüs ~

Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti cancağızım,
ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım.
~ Mevlâna ~

Bir ülkede okumaya karşı istek artmadıkça, gaflet ve gafletten doğacak felâket azalmaz.
~ Benjamin Franklin ~

Âlimin kaleminden damlayan mürekkep, şehitlerimizin damarından akan kandan daha mukaddestir.
~ Hz. Muhammed ~

Mevlâna'nın yedi öğüdü:

1. Cömertlikte ve yardım etmede akarsu gibi ol.
2. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
3. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
4. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
5. Tevâzu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol.
6. Hoşgörülülükte deniz gibi ol.
7. Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.

Tüm güzel ilkeler, yol gösteren deniz fenerlerine benzer ve ancak limanı bilenlerin işine yarar.
~ Fayol ~

Ümidini kaybetmiş insanın başka kaybedecek şeyi yoktur.
~ Boise ~

Dünyayı yönetenler, kalem, mürekkep ve kâğıttır.
~ A. De Musset ~

Dostluğu yaşamdan kaldırmak isteyenler, güneşi dünyadan ayıranlara benzer.
~ Çiçero ~

Sefâlet içindeyken mutlu günleri anımsamak kadar büyük bir acı yoktur.
~ Dante ~

Tükenmek üzere şu kısacık an. Yakında yok olacak. Ve ister altından yapılmış, isterse acıyla yüklü olsun. Bir kez daha aynı kılıkla karşına çıkmayacak.
~ G. Brooks ~

Bu dünyada tek iyilik bilgi, tek kötülük cehalettir.
~ Socrates ~

Mumlar pastadan daha pahalı olmaya başladığında yaşlandığını anlarsın.
~ Bob Hopef ~

En büyük cezaevi, câhil bir insanın kafasının içidir.
~ Montaigne ~

Buluş, başkalarıyla aynı şeye bakıp, farklı düşünebilenler tarafından yapılır.
~ A.S. Gyorgyi ~

Bazı kitaplar tadılmalı, bazıları yutulmalı, birkaçı da ağır ağır çiğnenmeli ve sindirilmelidir.
~ Francis Bacon ~

Dostunun kusurlarını, ona yalnızken söyle, başkalarının yanında ise onu öv.
~ Aristo ~

Hayat merdivenlerini çıkarken, insanlara iyi davranalım. Çünkü inerken gene aynı insanlara rastlayacağız.
~ Cenap Şahabettin ~

İyi arkadaş güzel koku saçan gibidir. Sana koku sürmese de yanında bulunduğun müddetçe güzel kokusundan faydalanırsın.
~ Ebuzerr ~

Faydalı ile faydasızı ayırt edebilenler, bilgi sahibi olanlardır.
~ Edebâli ~

Yanlışlık fare deliğinden geçer, doğruluk kapılardan sığmaz.
~ Bernard Shaw ~

Kafaları bilgi nuru ile aydınlatınız ki, onları kesme ihtiyacı duymayasınız.
~ Victor Hugo ~

Bazı horozlar güneşin kendileri yüzünden doğduğunu sanırlar.
~ Theodor Fontas ~

Durmak ölüm, taklit uşaklıktır; çalışmak ve yetişmek ise hayat ve özgürlüktür.
~ L.Y. Rauch ~

Büyük olma yolundaki ilk adım, dürüst olmaktır.
~ S. Johnson ~

Bilgi kartopu gibidir, yuvarlandıkça büyür.
~ L. Sidney ~

Düşünmeden konuşmanın cezası sonradan düşünmeye mahkûm olmaktır.
~ Thomas Edison ~

Basit bir ruh mutluluk ile övünür, felâketle de yere serilir.
~ Epicure ~

Kararsızlık ve gecikme, başarısızlığın sebebidir.
~W.E. Channing ~

Herkes dünyada bir şeyi tamamlamak için görevlendirilmiştir.
~ Martin Buber ~

Hiç kimse rastlantıyla ya da onun aracılığıyla doğru ve akıllı olmaz.
~ Aristo ~

Yetkililer haksız olduğu zaman haklı olmak tehlikeli bir durumdur.
~ Voltaire ~

Neden yaşadığını bilen, her nasıl olursa olsun yaşamaya tahammül eder.
~ Nietzsche ~

Dürüstlüğünüz ve nezâketiniz, kesinlikle başkalarının tanıklığına gerek duymamalıdır.
~ Markus Orelyus ~

Bir insanın bildiğini zannettiği şeyi öğrenmesi imkânsızdır.
~ Epiktetos ~

İnsanların kötü olduğunu görmek beni şaşırtmıyor, ama bu yüzden hiç utanmadıklarını görünce hayretler içinde kalıyorum.
~ Goethe ~

İnsanlar ömür kısadır der ama yine de onu kısaltmak için elinden geleni yapar.
~ J.J. Rousseau ~

Her seçiş bir vazgeçiştir.

Eğer su kaynağı, senin kendi ruhundan fışkırmazsa susuzluğunu gideremez.
~ Goethe ~

Kendi aklına hizmet etmek için cesur ol.
~ Kant ~

Söylediklerinizi duyurmak için kimseyi kolundan tutmayın. Çünkü insanlar sizi dinlemeye istekli değilseler, onları tutacak yerde çenenizi tutmanız daha hayırlıdır.
~ Chesterfield ~

Aptal bir insanın yüreği dilinde, bilge bir insanın dili yüreğindedir.
~ Benjamin Franklin ~

Yaratan bize iki organ verdi. Biri düşünmek, diğeri oturmak için. Başarı hangisini kullandığınıza bağlı.
~ Ann Landers ~

Değişim, sadece içeriden açılabilen bir kapıdır.
~ Neil ~

Hiçbir zaman gülümsemekten vazgeçme, üzgün olduğunda bile. Gülümsemene kimin, ne zaman âşık olacağını bilemezsin.
~ G.G. Marquez ~

Dualarınıza dikkat edin. Gerçekleşebilirler.
~ Emerson ~

İçinde hep en iyi ikinci olacağına inancını koruyanlar, hep o işi en iyi ikinci yapan olurlar.
~ D.J. Schwartz ~

Para her kapıyı açan diyenlerin, para için çalmayacakları kapı yoktur.
~ George Saville ~

Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu. Birinciliği beyaza verdiler.
~ Özdemir Asaf ~

Neyi hâkir görürsün? İşte bununla tanınırsın.
~ Frank Herbert ~

Kişinin hayatı, düşünün rengine boyanmıştır.
~ Markus Orelyus ~

İnsan, öğrenmeyi bıraktığı zaman yaşlanır.
~ Henry Ford ~

Alışkanlık, anahtarı kaybolmuş bir kelepçedir.
~ Amos Parrish ~

Eğitilmişlerin umutları, hiçbir şey öğrenmeyenlerin zenginliğinden daha güçlüdür.
~ Demokritos ~

Hiç kimse sizin izniniz olmadan, size kendinizi değersiz hissettiremez.
~ Eleanor Roosevelt ~

Bütün dünya sizsiniz, yine de başka bir şey var sanmaya devam ediyorsunuz.
~ Hsijeh-Feng ~

Hayat, biz başka şeyler yapmakla meşgulken olagelen şeylerdir.
~ John Lennon ~

Olmamız gereken şeyi, olduğumuz gibi kalarak olamayız.
~ Maks de Pree ~

İnsanlar hayâlleriyle yaşar ve biraz yaşamaya başlayınca tüm hayâllerini kaybederler.
~ Voltaire ~

Başkalarının bilgileriyle bilgili olabilirsiniz ama, sâdece kendi aklınızla akıllı olabilirsiniz.
~ Montaigne ~

Başarılarımız, yaptığımız kötü hareketlerden daha çok düşman kazandırır.
~ T. Jefferson ~

Sıkılmış bir yumrukla kimseyle tokalaşamazsın.
~ Indra Gandi ~

Câhilin sorusuna verilecek en doğru cevap, susmaktır.
~ Lokman Hekim ~

Hayâllerin yerini pişmanlıklar almadıkça, insan gençtir.

Her istediğini yapamıyorsan yapabileceğin şeyleri iste.
~ Firdevsi ~

Dostluk gündüz görünmez, o ateşböceği gibi yalnız geceleri parlar.
~ Petöfi ~

Her şeyin bir yolu vardır, cennetin yolu da ilimdir.
~ Hz. Muhammed ~

Bilgi kartopu gibidir, yuvarlandıkça büyür.
~ L. Sidney ~

Para iyi bir hizmetçi, kötü bir efendidir.
~ A.D. Fils ~

Akıllılar istedikleri şeyi, akılsızlar başkalarının istediğini öğrenir.
~ Şirazlı Sâdi ~

İnsan, gençliğinde öğrenir, yaşlandığında anlar.
~ Eschenbach ~

Bilgi, paylaşıldıkça artan bir hazinedir.
~ Bhartrihari ~

Düşen bir çığda hiçbir kar tanesi kendisini olup bitenden sorumlu tutmaz.
~ Oscar Wilde ~

Başkasının izinde yürüyen, iz bırakamaz.
~ J. Brannon ~

Âşık olmayan insan, yemişsiz ağaca benzer.
~ Yunus Emre ~

Dünyanın gördüğü her büyük başarı, önce bir hayâldi. En büyük çınar bir tohumdu, en büyük kuş bir yumurtada gizliydi.
~ Allen ~

Büyük insanların ülküleri, sıradan insanların hevesleri vardır.
~ Irving ~

Evinizin eşiğini temizlemeden, komşunuzun damındaki kardan şikayet etmeyiniz.
~ Konfüçyüs ~

Zaman büyük bir öğretmendir; ne yazık ki bütün öğrencilerini öldürür.
~ Curt Goetz ~

Yalan kadar insanı alçaltan bir şey yoktur.
~ Çehov ~

Egoistlerin en iyi tarafı, sürekli kendilerinden bahsettiklerinden başkalarını çekiştirmemeleridir.
~ S. Harper ~

Yaşamın en hüzünlü ânı, mevsimine kapıldığın kişinin bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadığını anladığın andır.
~ Anonim ~

Fenalıkların ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır.
~ Eflatun ~

Hırs ile mutluluk, birbirlerini hiç görmezler.
~ B.Franklin ~

Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın.
~ Hugo ~

Gençliğinde bilgi ağacı dikmeyen, yaşlılığında rahatlayacağı bir gölge bulamaz.
~ Seneca ~

Bilgi insanı kuşkudan, iyilik acı çekmekten, kararlı olmak korkudan kurtarır.
~ Konfüçyüs ~

Öğretmek, iki kere öğrenmek demektir.
~ Joseph Jaubert ~

İşsiz insan durgun su gibidir, kısa sürede bozulup kirlenir.
~ Normand ~
Büyük görünen birçok adam, yakından bakılınca büyüklüklerini kaybederler.
~ W.S. Landor ~

Bir adam köprü kurar, bin adam geçer.
~ Özbek Atasözü ~

Bilge sözler şeker kamışına benzer; ne kadar emsen de tadı tükenmez.
~ Afrika Atasözü ~

İki düşman arasında öyle konuş ki, barıştıkları zaman mahcup olmayasın.
~ Sâdi ~

İnsanla hayvan arasındaki fark, edeptir.
~ Mevlâna ~

Kibir, bele bağlanmış taş gibidir. Onunla ne yüzülür, ne de uçulur.
~ Hacı Bayram Veli ~

Gecenin ne kadar uzun olduğunu ancak hastalar bilir.
~ Sâdi ~

Dünyada hiçbir şey insanı kin besleme duygusu kadar yıpratamaz.
~ Nietzsche ~

Hürriyet, ancak hürriyetini her gün yeniden kazanan insana lâyıktır.
~ Goethe ~

Dünya zevkleri acıdan başka bir şey değildir.
~ Balzac ~

Yiğitlik intikam almakta değil, tahammül göstermektedir.
~ Şekspir ~

Tuzağa saçtığın taneler, cömertlik sayılmaz ki.
~ Mevlâna ~

Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi.
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.
~ Kânuni Sultan Süleyman ~

Yüzün rengi, kalplerin casusudur.
~ Mevlâna ~

Çok işte çırak olacağına, bir işte usta ol.
~ Gazali ~

Kusuru kendisine söylenmeyen adam, ayıbını hüner sanır.
~ Sâdi ~

Yarın için en iyi hazırlık, bugünün işini fevkalâde iyi yapmaktır.
~ William Osler ~

Maddî hayata tapanlar deniz suyu içenlere benzer, içtikçe susuzlukları artar."
~ Muhyiddin-i Arabî ~

Doğru olan şeyi gördüğü hâlde yapmamak cesaretsizliktir.
~ Konfüçyüs ~

Güvensizlik başlayınca dostluk kaybolur.
~ Epicure ~

İnsanlar ve toplumlar gelecekleri ile ilgilenmezlerse, üzüntü ve kayıpları yakındır.
~ Konfüçyüs ~

En kötü isyanları, aç kalan karınlar doyurur.
~ Aristo ~

Hiç kimse senden iyi değildir. Ama sen ortaya bir şey koymazsan, sen de hiç kimseden iyi değilsin."
~ Donald Laird ~

İnsanın zekâsını gizleyerek kullanabilmesi, büyük bir zekâyı gösterir.
~ La Rochefoucauld ~

Korkaklar hiçbir zaman zafer anıtları dikememiştir.
~ Plâton ~

Gündüz kandilini hazırlamayan gece karanlığa râzı demektir.
~ Cenap Şahabeddin ~

Allah'ın bütün yaratılarını sev. Çöllerini ve her kum zerresini sev. Hayvanları sev, bitkileri sev, tabiatı sev. Bu sevgiyi bir kere içine yerleştirebilirsen, O'nu her gün daha iyi anlayacaksın; her şeyi kaplayan bir sevgi ile bütün dünyayı seveceksin.
~ Dostoyevski ~

Başkalarının gizli ayıplarını ortaya serme. Onları sevimsiz, kendini de güvensiz edersin.
~ Sâdi ~

İnsan kötülük yapmakla olduğu kadar, iyilik yapmakla da hınç uyandırır.
~ Machiavelli ~

Siz kendinize inanın, başkaları da size inanacaktır.
~ Goethe ~

Işığı önüne al yürü, gölge arkadan ister istemez gelecektir.
~ Arif Nihat Asya ~

Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, onu aramamak demektir.
~ Mevlâna ~

Dünya sevgisi, insanın kalbinden imanın tadını çıkarır.
~ Malik Bin Dinar ~

Gecenin en karanlık ânı, şafak sönmeden az öncedir.
~ T. Fuller ~

Hükûmetlerin en kötüsü, suçsuzu korkutandır.
~ Beydebâ ~

Sevmek, birbirine bakmak değil, birlikte aynı yöne bakmaktır.
~ A.Saint Exupery ~

Erdemlerin en büyüğü ilimdir.
~ Farabî ~

Fakire verilen, daha onun eline geçmeden Allah'a ulaşır.
~ Mevlâna ~

Dünyayı idâre edenler, dirilerden çok ölülerdir.
~ Howel ~

Kötü insanlar, iyi insanları sınamaya yarar.
~ Voltaire ~

Alıntıdır;
http://site.mynet.com/ariggg/ozlusozler.html

En Erken Türk Çocukları Öğreniyor.

Dünya çapında yapılan bir araştırma sonucunda anadilini en erken öğrenen çocukların Türk çocukları olduğu ortaya çıktı.

''International Association for the Study of Child Language'' (Uluslararası Çocuk Dili Araştırmaları Derneği) adlı kuruluşun Almanya'nın başkenti Berlin'de yapılan 10. kongresinde, Türk çocukların 2 - 3 yaşına kadar kendi dillerinde dil bilgisi kurallarına uygun konuştukları belirtildi.

Dil bilimi profesörü Klann Delius, Türk dilinin kolay öğrenildiğini belirterek, ''Türkçe'nin şahıs ve zaman belirleyen ekleri düzenli. Lego taşlarının yan yana dizilmesi gibi'' dedi.
Arapça konuşulan ülkelerde çocukların ana dillerini dil bilgisi açısından doğru konuşmalarının yaklaşık 12 yıl sürdüğü, Alman çocuklarının da ancak 4-5 yaşları arasında temel dil bilgisi kurallarına hakim olabildikleri kaydedildi.

Berlin'de düzenlenen kongreye yaklaşık 800 dil bilimcisi katılıyor.
Alman profesörün bu iddiasıyla birlikte, aslında moleküler kimya profesörü olan ve 30'lu yaşlarının başında Amerika'da profesörlük ünvanı kazanarak Time dergisine bile haber olan Oktay Sinanoğlu'nun tezi de doğrulanmış oluyor.
Prof. Sinanoğlu, Türkçe'nin dünyanın en matematik dillerinden biri olduğunu savunuyordu.

Kaynak :
http://site.mynet.com/ariggg/erkenogreniyor.html
http://www.nethaber.com/?h=23284

Dilin önemi üzerine söylenmiş sözler.

Türkçem,
ses bayrağım.
~ Fazıl Hüsnü Dağlarca ~

Türkçe; ağzımızda, anamızın dili gibi helâl ve güzel olmalı.
~ Yahya Kemal Beyatlı ~

Bizim dilimiz, bir imparatorluk dilidir. Her dil imparatorluk dili olamaz. Çünkü her millet imparatorluk kuramaz.
~ Nihad Sami Banarlı ~

Gönlü ve sözü bir olmayan kişinin yüz dili bile olsa, o gene dilsiz sayılır.
~ Mevlâna ~

Bir ulusun bütün yönetimi bana bırakılsaydı, ilkin dilini düzeltirdim. Çünkü, dil düzgün olmayınca söylenen anlaşılmaz ve yapılması gereken yapılmadan kalır, böyle olunca töreler ve sanat geriler, adalet yoldan çıkar, halk çaresizlik içinde kalır. İşte bundan dolayı söylenmesi gereken başıboş bırakılamaz. Bu her şeyden önemlidir.
~ Konfüçyüs ~

Kamusa (sözlüğe) uzanan el, namusa uzanmıştır.
~ Cemil Meriç ~

Dilini kaybeden bir millet, herşeyini kaybetmiş demektir.
~ Peyami Safa ~

Bir ülkenin kanunlarının çiğnenmesinden sonra en büyük suç, dilinin çiğnenmesidir.
~ Walter Lanoor ~

Millet, edebiyatı olan topluluktur.
~ Balzac ~

Bana mükemmel bir lisan ver, sana büyük bir millet teşkil edeyim.
~ Leibniz ~

Kendi dilini tam olarak bilmeyen, başka dilleri de bilemez.
~ Bernard Show ~

Herhâlde münevver bir insanın, anadilinden en az 30.000 kelime bilmesini zaruri bulurum.
~ H. Saadettin Aral ~

Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır.
~ Ludwig Wittgenstein ~

Bir kimsenin ne söylemesi gerektiğini bilmesi yeterli değildir; nasıl söyleneceğini bilmesi de gerekir.
~ Aristo ~

Dil, insanın karakterinin bir parçasıdır.
~ Bacon ~

Ben insanlara yalnız anadillerini bilmedikleri zaman dayak atılmasına taraftarım.
~ Churchill ~

Konuşma, insanın aklını kullanma sanatıdır.
~ Eflâtun ~

Sözün doğrusu, dilin süsüdür.
~ Hariri ~

Dil sürçeceğine, ayak sürçsün daha iyi.
~ Herbert ~

Kuşlar ayaklarıyla, insanlar dilleriyle yakalanırlar.
~ Thomas Füller ~

Söz ola kese savaşı
Söz ola bitire başı
Söz ola ağulu aşı
Bal ile yağ ede bir söz
~ Yunus Emre ~

Gerçeği söylemek değil, anlatmak güçtür.
~ Cenap Şahabettin ~

Atatürk ve Türkçe

Atatürk'ün Türkçe üzerine sözleri.


"Türk demek Türkçe demektir.
Ne mutlu Türk'üm diyene"

"Türk demek, dil demektir. Milliyetin en bariz vasıflarından biri dildir. Türk herşeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır."

"Türk milletinin dili Türkçe'dir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bizde Türk dili, Türk milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz hadiseler içinde ahlakının, ananelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin velhasıl bugün kendi milliyetini yapan herşeyin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor.
Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir."

"Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli olması,milli hissin gelişmesinde başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkelerinin yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır."

"Milli eğitimin ne olduğunu bilmekte hiçbir tereddüt kalmamalıdır.Bizde milli eğitim esas olduktan sonraonun lisanını, usulünü, vasıtalarını da milli yapmak zarureti münakaşa edilemez."

"Türkçe konuşmayan bir insan Türk topluluğuna bağlılığını iddia ederse,
buna inanmak doğru olmaz."

"Kat'i olarak bilinmelidir ki, Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatında hakim ve esas olacaktır."

"Batı dillerinden hiçbirinden aşağı olmamak üzere, onlardaki kavramları anlatacak keskinliği, açıklığı haiz Türk bilim dili terimleri tespit edilecektir."

"Türlü bilimlere ait Türkçe terimler tespit edilmiş,bu suretle dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır.Bu yıl okullarımızda tedrisatın Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarda başlamış olmasını kültür hayatımız için mühim bir hadise olarak kaydetmek isterim."

"Bakınız arkadaşlar,ben belki çok yaşamam.Fakat siz ölene dek Türk gençliğimi yetiştirecek ve Türkçe'nin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye ve Türklük, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir."

22.03.2008

Kazım Mirşan'ı niye unuttuk - Haluk TARCAN

CAMBRIDGE'ten C. Renfrew, Stanford (California) Üniversitesi'nden Cavalli ve Sforza, Floransa Etrüskoloji Ensititüsü'nden Camporeale ve öteki üniversite profesörlerinin tekrar tekrar yaptıkları DNA testi ile Etrüsklerin %97 Türk oldukları 2007'de ortaya çıkmıştı. Etrüskler, Latin kültürünün kökeninde olduğundan, keşfedildiklerinde uçaklardan traktlar atılmış, artık kökenimizi biliyoruz diye Avrupa, Batı dünyası bayram etmişti.

Bundan sonra, Batılı araştırmacılar, "Latin alfabesinin neden (A) ile başladığı" yıllar süren tartışmalarını bırakmalıdırlar. Madem ki, Etrüskler Türktürler, Latin alfabesi de Etrüsk... Yani atalarımızın alfabesidir. Bir harf olmayıp bir damga olan ve AT diye okunan A şekli ve devamındaki Latin alfabesi denilen damga düzeni Ön-Türkçe bir cümle olup, "Tanrı adına elde edilen zaferleri halka anlatmayı olumlu kılan sesleri veren, eskiden gelen işaretler" demektir.

Kan ve ırk peşinde koşmayan bizler için önemli olan, Etrüsklerin %97 Türk oluşunu gösteren kanın terkibi değil, temsil ettiği Türk kültürüdür.

Aynı grup profesör ve ona katılan diğer araştırmacılar ile 'Centre National de la Recherche Scientifique'in Eylül 2000 tarih ve 386 sayılı bülteninin 8'inci sayfasında "...18'in sonları ve 19'ncu yüzyılların başlarında, dilbilimcilerce ortaya atılan Hint-Avrupa dilleri karşılaştırmalarını tamamıyla yalanlama zorunluluğu ortaya çıkmıştır. (Yani, Hint-Avrupa dilleri teorisi değerini yitirmiştir.) Böylece, örneğin, Hint-Avrupa grubunun kendisi Altay grubu dillerle aynı 'üst-aile'nin dalları olmaktadır ki, Fransızca/Türkçe ve Mançuca gibi birbirinden farklı diller bu 'üst-aile' içine girmektedir..." denmektedir. (Demek ki, değerli bir ord. profesörümüzün ısrarla reddettiği Ural/Altay grubu, yerine şerefle döndükten başka, bir de üst-aile grubunda yer alarak evrensel değer kazanmaktadır.)

TÜRK KÜLTÜRÜ
Evrensel kültür tarihinin kökeninde yer almış olan Türk kültürü -tercih edildiği üzere- Batılılarca ortaya konmuş olduğuna göre, bu iki inanılamayacak kadar büyük evrensel değer Türk propagandasının sürekli kaynağı olmalıdır.

Nobel, bu iki büyük gerçeği 1970'te Anadolu Proto-Türkleri kitabında ortaya koymuş olan Kazım Mirşan'a verilmeli idi. Laughing Vermeyecekleri malumdur! Biz ona 'Atatürk Ödülü' vermeliyiz ve de Batı ülkelerinde konferanslar tertip edip gerçek Türk kültürü propagandası yapmalıyız.

Bir acı gerçek... İlk dünya savaşında, imparatorluğu yıkmak isteyen Britanya Başbakanı Loyd Corc, yazdığı makalede "Uygarlığa hiçbir katkısı olmamış olan (!) bu Türkleri Anadolu'dan kovmalı" fikrini savunmuştu...

Yazdığı yazının Latin, yani Etrüsk alfabesiyle yazılmış olduğunu bilmeden...

Haluk TARCAN

5000 yıldır Türklüğün sembolü

Türk Mukavemet Teşkilatında'ki Bozkurt

Atatürk'e Hediye Edilen Bozkurt

Ergenekondan Çıkış

ATATÜRK’ÜN İSTEĞİ İLE ÜNLÜ RESSAM İBRAHİM ÇALLI TARAFINDAN YAPILAN ERGENEKON ADLI TABLO

Atatürk’ün 1928 yılında Türk Ocağı Genel Merkezi binası olarak yaptırdığı Cumhuriyet döneminin en güzel mimarîlerinden olan, günümüzde, Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi olarak hizmet veren binanın üst katına çıkan merdivenlerin başına Atatürk’ün isteği üzerine ünlü ressamlarımızdan İbrahim Çallı’nın Türkler’in Ergenekon’dan çıkışını, canlandıran “Ergenekon I” adlı tablosu asılmıştır.

Atatürk'ün Emri ile Açılan Türk Ocakları Amblemi

ANKARA ULUS MEYDANI ZAFER ANITINDAKİ “BOZKURT” BAŞI

ZAFER ANITINDAKİ 2.”BOZKURT” BAŞI

PETROL OFİSİ’NİN AMBLEMİ BOZKURT
ATATÜRK DÖNEMİNDE KURULAN ŞİRKETLERİN AMBLEMLERİNDE “BOZKURT” LOGOSU KULLANILMIŞTIR.

ANADOLU KURTLARI
H.K.K KOMUTANLIĞI F-16 BOZKURT SAVAŞ FİLOSU

Tarihimize ve bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkalım.

Türkler ve Truva

Anadolu’nun en eski dillerinden biri olan Luvi dilinin ve lehçelerinin çözülmesi kültürel gelişimin

Mezopotamya’dan veya Yunan yarımadasından Anadolu’ya değil, Anadolu’dan daha güneye ve batıya doğru yayıldığı tezini güçlendirmiştir.

Günümüzde, Likçe denilen Likya dilinin Luvi dilinin bir türevi olduğu kabul edilmektedir. Luviler'in yaşadığı kentlerden biri, Luvi dilinin konuşulduğu Truva'dır (Troya). Yedinci Truva kentinin B katmanında bulunan hiyeroglifik mühür

Bir grup bilimci Luviler'in Kafkas ya da Orta-Asya kökenli olduğunu ve Etrüskler'in Luviler'in bir kolu olduğunu düşünmektedir.

Fatih Sultan Mehmet İstanbul'un fethinden sonra "Truvanın intikamını aldım, Hektor'un intikamını aldık" der. Çanakkale'ye gider ve Truvalı şehitler hatırasına kurbanlar kestirir.(Sinan Meydan, Son Truvalılar)

Mustafa Kemal ATATÜRK Büyük taarruzda yanındakilerin duyacağı şekilde "Truva'nın intikamını aldım" der.

Truva bir ön Türk yurdu olabilir.

Truva Fransızca okunuşudur.Asıl adı troia.Britanya, Almanya, Rusya gibi...Yani Trolar ülkesi...


''Truvalılar ölülerini yakarlardı'' der İlyada Destanı.. Eski Türklerde ölülerini yakarlardı.''Çok iyi at binerlermiş Truvalılar iyi ok atarlarmış.

Truva düşerken kaçanlar arasında türciler vardı'' ilyada..... Kim bu türciler. Rolling Eyes

Kazıların şu an ki başkanı Alman arkeolog Manfred Korfman Truvalıların yunan olmadığının kesin olduğunu ve eski bir anadolu halkı olduğunu söylemekte.

Birde tahta at masalı var ki herkes bilir. 9 adet truva kazılarda bulunmuş üst üste kurulmuş.

Tarihi ve arkeolojik kanıtlara göre 6. veya 7. truva savaştaki truva.Önceden tarihe göre 6. truva deniyordu aşimdi 7. truva deniyor. Sebeb 6. truva depremle yıkılmış. Acaba deprem sonrası yunanlar saldırıp depremin ardından işgal edip zaferlerine kendilerini zeki göstermek ve zaferin hakimi gibi bir tahta bir at masalı uydurmuş olmasınlar?

Unutmayalım ki bu savaşın tarihi M.Ö. 1200'ler İlyadanın yazılış tarihi M.Ö 700. Homeros bölgeyi gidip çok çok sonra gezmiş ve eserini kulaktan dolma bir biçimde toplamıştır.

Yakut Türkleri ile Mayalar Akraba

Araştırmacılar, Sibirya’da yaşayan Yakut Türkleriyle, yerli Amerikalılar arasında yakın akrabalık bulunduğunu ortaya çıkardı.
Stanford Üniversitesinden Richard M. Myers başkanlığındaki ekibin, Science dergisinde yayımlanan çalışmasında, 51 halktan 938 kişinin genetik ayrıntıları incelenerek, insanların nasıl benzer ya da farklı olduğunun kanıtı ortaya kondu.

Genetik bağlantı ortaya çıktı
Çalışmada ortaya çıkan bulgulardan biri de Sibirya’da yaşayan Yakut Türkleri’yle Meksika, Orta Amerika, Kolombiya ve Brezilya’da yerli halklar arasında bulunan genetik benzerlikler oldu. Yakutlar ile Amerika’da akrabalıkları bulunan yerli halklara Orta Amerika’da Mayalar, Brezilya’da Surui ve Karitianalar dahil.

Sibirya’dan göçmüşler
Araştırmacılar, Sibirya’daki Yakut Türkleri’yle, deniz seviyesinin daha alçak olduğu dönemde kara köprüsü üzerinden Sibirya’dan geçtiklerine inanılan yerli Amerikalılar arasında yakın akrabalık bulduklarını belirttiler. Bulguların, insanların Amerika’ya muhtemelen 12 bin ila 30 bin yıl önce var olan kara köprüsüyle Bering Boğazını geçerek Sibirya’dan göçtüğü teorisine uygun olduğuna işaret ediliyor. Daha önceki araştırmada, Yakutlarla Amerikalılarda benzersiz bir genetik mutasyon bulunarak genetik bağlantının ortaya konulduğu, ancak yeni bulgularda daha derin genetik bağlantıların ortaya çıktığı belirtiliyor. Çalışmada ayrıca, Orta Doğuluların atalarının izini hem Afrika’da hem de Avrupa’da sürebileceğini, çünkü Orta Doğu’nun iki bölge arasındaki ileri geri hareketlerde bir köprü oluşturduğu ifade edildi.

Avrupalıların Kahve ile Tanışması

1683 yılında Viyana önlerine gelen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, şehri alacağından o kadar emindi ki, Viyana'yı aldıktan sonra şehirde yapacağı geçit törenini planlıyordu. Bu nedenle, bu büyük merasimde kullanılacak eşyaları Topkapı Sarayı'ndan çıkarttırmış ve yanına almıştı. Müttefik ordusunun başına Polonya Kralı Jean Sobiesky'nin geçmesiyle, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın bütün hayalleri yıkılmış oldu. Bunun üzerine herşeyini Viyana surlarının önünde bırakan Kara Mustafa Paşa, askerleriyle beraber Belgrad'a doğru çekildi. Geride kalan ne varsa Viyana'yı kurtaran Polonya Kralı Sobiesky'nin oldu. (bugün Topkapı'da bile bulunmayan bazı parçalar Polonya müzelerinde sergilenmektedir.)

Bu sırada ilginç bir olay yaşandı :
Hazinelerin yanında çuvallar dolusu çekilmemiş kahve bulunmaktaydı. Kahve çekirdeklerini gören Avusturyalılar, gördükleri çekirdekleri başka bir şey zannederek, "Türkler meğerse keçi pisliği yerlermiş" dediler ve kahve çekirdeklerini imha etmeye çalıştırlar. Daha önce Osmanlı topraklarında yaşamış bir Viyanalı'nın kahve çekirdeklerini farketmesi ve Avusturyalılara tanelerin ne işe yaradığını anlatması sonucunda Avrupalılar kahveyle tanışmış oldular.

16.03.2008

Atatürk ve 19 sayısı

1. 1881'de 19. yüzyılın bitimine 19 yıl kala doğmuştur

2. Sağlığında, İngiliz İmparatorluğu Hükümeti Atatürk' ün doğum gününü tebrik için Türk Hükümeti 'nden sormuş, ATATÜRK 19 Mayıs 1881 diye yanıtlamış ve kayıtlara böyle geçmiştir.

3. 1900'de 19 yaşında Harbiye' ye girmiştir.

4. 19 Aralık 1904' de bağımsız düşümcelerinden ötürü yıldız sarayına çağrıldı.

5. Harb akademisinden aldığı sicil 317-8 dir. Bu rakamların tek tek toplamı 19 eder.

6. Çanakkale Savaşının zaferle sonuçlanmasında 19' uncu fırka' yı (tümen) kurmuş ve ona komuta etmiştir.

7. 19 mayıs 1915' de albay oldu.

8. Mahiyetindeki komutanlara: "Ben size, taarruz edin demiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar yerimize başka kuvvetler gelebilir" demiş elindeki çok az kuvvetle 19 Mayıs 1915' e kadar oyalama muharebesi ile düşmanı tutmuştur. Düşmanın yine Çanakkale' deki başarısızlıkları sonucunda 10 Aralık 1915' te Gelibolu Yarımadası boşaltılmıştır.

9. Zor bir duruma düşen 7. Ordu' ya komutan tayin edilen M.Kemal, bir düşman saldırısını seziyor ve hazırlanıyor. Nitekim 19 Eylül sabahı düşman harekete geçiyor, hem de kat kat üstün kuvvetlerle. Sağındaki ve solundaki kuvvetler epeyce kayıp verdikleri halde M.Kemal zamanında aldığı tedbirlerle kayıp vermekten kurtuluyor.

10. 19 Mayıs' ta Samsun' a çıkacak olan Atatürk' ün bindiği vapurda 19 yolcu vardı.19 Mayıs 1963 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Prof.Dr. Tarık Zafer Tunaya' nın 19 Mayıs ve ötesi adlı makalesinden.

11. 19 Mayıs 1919' da Samsun'a çıkıyor. Bu tarihte 3 tane 19 rakamı vardır ki Atatürk' ün ömrü de zaten 3x19 dur. 19 Mayıs 1919' da iki ondokuz=38 yaşındaydı.

12. 19 yıl Türk Milleti' nin hakimiyetine bilfiil hakim olmuş, Türk Milletine Baş Komutan ve Devlet başkanı olarak hizmet etmiştir. (1919-1938)

13. Milli Mücadele' ye fiili olarak başlaması için komutanlara yaptığı konuşma ve Meclis' te Milli davanın gerçekleşmesi yolunda güdülecek siyasetin karara bağlanma tarihi de 19 Kasım 1919 'dur.

14. Sakarya Meydan Muharebesi' ni kazandıktan sonra, başarısına karşılık TBMM kendisine olan minnet ve şükranını belirtmek için 19 Eylül 1921' de kabul ettiği özel bir kanunla Mareşallik ve Gazilik ünvanı vermiştir.

15. Millete yayınladığı bir beyanname ile Osmanlı Devleti' nin hayat ve egemenliğinin sona erdiğini belirterek Türk Milleti' ni hayat ve bağımsızlığa kavuşturmak için, Ankara ' da olağanüstü bir Meclis toplantısı ve Türk Milleti' nin iradesini bu Meclise devretmeyi 19 Mart 1920 'de kararlaştırmıştır.

16. Hitabet sanatının bir şaheseri olan Büyük Nutuk' un sonundaki Türk Gençliği'ne Hitabesi de başlangıç cümlesiyle beraber 19 cümledir.

17. Büyük devlet adamı ve eşsiz kahramanın adı ve soyadı ^^MUSTAFA KEMAL ATATÜRK^^ 19 harftir.

18. "NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE ". Bu saheser cümle 19 harftir.

19. "İSTİKLAL GÖKLERDEDİR" Ne rastlantıdır ki, Atatürk' ün bu sözleri de 19 harftir.

20. 10 Kasım 1938 (19x2x19) (10 Kasım günü saat 9 da 10+9=19) 3x19 =57 yaşında ölümlü yaşama gözlerini kapamıştır.

21. Cenazesi büyük bir merasimle 19 Kasım 1938 günü Yavuz zırhlısı ile İzmit' e götürülmüştür.

22. En Büyük Kahraman' ın ebediyete intikali üzerine arkadaşı ve halefi İsmet İnönü' nün Türk Milletine beyannamesi 19 cümledir.

23. Doğum ve ölüm yılları (1881 ve 1938), 19 sayısının katlarıdır.

24. 1919 rakamında 101 tane 19 vardır.

25. İlk 19 yılda hazırlandı, ikinci 19 yılda siyaset ve askerlik alanında savaştı, üçüncü 19' uncu yılda devlet başkanı sıfatı ile hizmet etti.

11 Sayısı ile ilgili ilginç rastlantılar


-new york city 11 harften olusur
-afganistan 11 harften olusur
-ramsin yuseb (1993 te ikiz kuleleri tehdit eden teroristin adi) 11 harften olusur
-george w. bush 11 harften olusur
bunlar tesaduf olabilir evet, peki ya asagidakiler?

-new york, amerika'nin 11. eyaleti
-ikiz kulelere carpan ilk ucagin ucus numarasi 11 di
-11 numarali ucus 92 yolcu tasiyordu 9+2=11
-ucus numarasi 77 olan ve kuleye carpan ikinci ucakta 65 yolcu bulunuyordu 6+5=11
-olay 9 eylulde yani 9/11 de meydana geldi 9+1+1= 11
-911 ayni zamanda acil servis numarasidir 9+1+1=11
-9 eylul yilin 254. gunudur 2+5+4=11
-9 eylul'den sonra yilin sonuna 111 gun kalir
-madrid'teki 3/11/2004 te meydana gelen terrorist saldirisi ikiz kulelere olan saldirilardan 911 gun sonra meydana geldi

peki devami sizce tesadufmu?

-bildiginiz gibi amerikanin sembolu kartaldir;
.kuranda (9:11) numarali ayet derki; arapogullari'ndan biri zalim kartali uyandiricak.zalim kartal ofkesini allah'in topraklarindan(arap topraklari) alicak.insanlar caresizlik icinde olaylari izlerken bircok insan kartal'in yaptiklarini sevincle karsilicak.ve en sonunda baris gelcek.(ayet numarasina bakin)

şimdi sira asil ilginc olanda

1. bilgisayarinizda en basitinden yeni bos bir windows .txt (text) dosyasi acin.
2. icine buyuk harflerle q33 ny yazin. (bu kulelere carpan ilk ucagin havaalanindaki kapi cikis numarasi)
3. q33 ny un uzerini kopyaliyormus gibi aydinlatin (highlight)
4. .txt (font size) sayfa ayarlarindan yazinin boyutlarini buyutun ve 48 e ayarlayin
5. ve son olarak yazi cesidini wingdings olarak degistirin.

Bir Türk'e ne öğretilemez?

İngiliz kralı VIII. Edward İstanbul'a Atatük'ü ziyarete geldiği zaman,
Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce,

-"Bana İngiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur,
onu bilen birisini, yahut bir aşçı bulunuz !...dedi.


Ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan ögrenerek sofrayı o
şekilde düzene koydular... Akşam kral sofraya oturunca kendisini
kral sarayında zannederek memnun oldu. Atatürk'e dönerek:

- "Sizi tebrik eder ve teşekkür ederim. Kendimi İngiltere'de
zannettim" diyerek memnuniyetini bildirdi. Sofraya hep Türk
garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak,
elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de
halılara dağıldı.


Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral'a:

- "Bu millete her şeyi ögrettim, fakat uşaklıgı ögretemedim!"
dedi. Bütün sofradakiler Atatürk'ün bu sözlerine hayran oldular.
Atatürk garsona da "vazifene devam et" emrini verdi.

2.03.2008

Türkçesi Varken!!

Türkçesi varken yabancı olan kelimenin kullanılmasına günümüzde oldukça sık rastlanıyor ve bu oldukça hızlı bir şekilde de yayılıyor. Peki, neden Türkçesi varken yabancı olan kelimeyi kullanıyoruz?

Yabancı dillere özenme; Osmanlı zamanında Farsçaya-Arapçaya, kısa bir süre önce Fransızcaya ve son 45–50 yıllık zaman diliminde ise İngilizceye kaymıştır. Bunun sebebi olarak bilim dilinin İngilizce olması gösteriliyor. Fakat olaya dikkatli baktığımız zaman bilim dilinin İngilizce olmadığı, aksine İngilizce gibi bir dilin bilim için hiç uygun olmadığını görüyoruz.

Farklı yöntemlerle kendi dilimizdeki kelimeleri unutmamız ve yerine yabancı kelimeleri kullanmamız sağlandı. Fakat artık yabancı kelime kullanmak toplum içinde bir fark olmaktan çıktı hatta artık bizler tarafından ayıplanır duruma geldi. Günümüzde “ organisation un Türkçesi ne?” dediğimiz zaman karşılık olarak organizasyon. Ya da “ ‘ambulance’ ne demek?” dediğimiz zaman ambulans cevabını alıyoruz. Dilimize yapışmış o kadar saçma sapan kelimeler var ki! Artık bunları dilimizden kazıyıp atmanın zamanı gelmiştir.

Anlaşılıyor ki şu anda Oktay SİNANOĞLU hocamızın dediği gibi büyük bir uyanış vardır. Aşağıda günlük yaşamda sık sık karşılaştığımız ve kullanılmasının artık ayıp olarak gördüğümüz sözcüklere karşılık küçük bir sözlüktür.


Ambulans: Cankurtaran
Trend: Gidiş, Gidişat
Erozyon: Toprak Aşınması

Kabine: Bakanlar Kurulu
Medya: Yayın-Basın

Dizayn: Tasarım
Fast Food: Tez Yemek
Servis: Hizmet

Filtre: Süzgeç
Mobil: Gezgin
Termik: Isıl
Radikal: Aşırı

Brifing: Bilgilendirme
Miting: Toplantı
Politika: Siyaset
Market: Bakkal, Çarşı, Pazar

Star: Yıldız
Süper: Ülken, Üstün, Koca

Şanslı: Bahtlı, Bahtı Açık
Sosyal: Toplumsal
Sprey: Püskürteç
Deterjan: Arıtmaç

Fuel Oil: Yakıt Yağ
Petrol: Neft
Shopping Center: Alışveriş Merkezi

Stant: Tezgâh, Sergi
Bariyer: Engebe
Operatör Dr: Cerrah
Dekor: Süs
Üniversite: Evrenkent

Kampüs: Yerleşke
Sponsor: Destekçi
Antik: Eski
Aktif: Etkin, Faal
Pasif: Edilgen
Galeri: Sergi
Spesiyal: Özel

Terör: Tedhiş
Terörist: Tedhişçi
Transfer: Aktarma
Defans: Savunma
Korner: Köşe
Enternasyonal: Uluslar Arası
Detay: Ayrıntı
Pozisyon: Durum, Konum
Reyting: Sıralama
Air Lines: Hava Yolu
Final: Son, Son Sınav

Vize: Ara Sınav
Lider: Önder
Alternatif: Seçenek
Legal: YasalOrganize: Düzenlemek
Organizasyon: Örgüt, Topluluk

Deklarasyon: Beyanname
Ekonomi: İktisat
Prestij: İtibar
Doküman: Belge
Komisyon: Encümen
Komisyoncu: Aracı
Ambargo: Yaptırım
Sektör: Kesim
İzolasyon: Yalıtım

Agresif: Saldırgan
Operasyon: İşlem, Ameliye
Format: Biçim
Kompozisyon: Hitabet, Tahrir
Egzersiz: Alıştırma

Favori: As
Favori(yüzdeki): Duluk
Alarm: Uyarı
Otomatik: Öziş
Biyoloji: Dirilbilim
Sinema: Beyazperde

...

Şöyle konuşuyor Batılı benliğimiz:

Müslüman kalabilirsin ya da başka bir dinde; ama beni yakalamak için değişmelisin dostum. Dilini değiştirmelisin önce. Yüksek ortamlarda benim dilimi kullanmalısın. Benim dilimi ikinci dil ya da yabancı dil olarak öğrenmen yetmez. Kendi dilin yabancı kalmalı, hatta neredeyse etnik bir dil; benim dilim ise yüksek ortamlarda anadil olmalı. Nedir bu yüksek ortamlar? En başta yüksekokullar.
Sonra liseler, ortaokullar, ilkokullar, hatta anaokulları. Kendi dilinle konuşmak sende aşağılık duygusu yaratmalı.

Örneğin marketing (pazarlamanın yüksek olanı) alanında benim sözcüklerimle cümleler kurmalısın. Kendi dilinle ifade etmeye çalış bak, ne kadar da bayağı kalıyor. Global dünyanın bir parçası olarak kendini hissetmek istiyorsan, benim yaptığımı iyi yapmalısın.
Gazetelerinin, televizyonlarının! isimleri bile benim dilimde olacak (Eskiden beri olanlar kalsın). Edirne'den Sibirya'ya kadar bütün Türkler, gökteki yıldıza "yıldız" der, ya da "cıldız". Biliyorum binlerce yıldır bu böyleydi. Ama artık "star" demelisin. Unut artık "yıldız"ı. Senin yıldızın geçmişte değil, Doğu'da hiç değil, bizim tarafta. Zaten bu konuları da sana ben öğretmiyor muyum? Hangi ülkede Orta Asya ile ilgili daha çok araştırma yapılıyor sanıyorsun; sende mi bende mi? Bırak sözcükleri, harfleri bile istediğim gibi okuyacaksın. Kendi harfini benim okuduğum gibi söyle. "Entivi" de mesela. Diğer türlü söylemeyi dene, bak, sende gördün; ne kadar da bayağı, köylü, doğulu bir "sound" değil mi? Hem sen değil misin modern olmak isteyen? Kendini ve kültürünü, dilini, geleneklerini, geçmişini aşağıda hissetmezsen (açıkça değil tabii, içinde, sadece
içinde) bu metamorfozu gerçekl! eştiremezsin dostum."," Leyla"ya da "Laila" diyeceksin ve yazacaksın. Biraz oryantalist ;ama "daha Batılı gözüyle bir Doğulu şıklık!" Sen bakma "köşk" sözcüğüne, biz artık ona "kiosk" diyoruz, sen de öyle söyle. Hah şöyle! Ne diyoruz, concept yaratmalıyız.
Yaratıcı ol, kendine "creative" de; Fabrikayı Ümraniye'de kur, markanı İtalyanca'dan al. Yoksa malını satamazsın. Türk olduğu anlaşılırsa ya da Türk gibi gözükürse kimse evine sokmaz. Sen ona, Türk olmayan bir isim bul en iyisi. Kimse de sana kızamaz. "Trend"
böyle. Tavuk bile satamazsın. Neden Mudurnu "Chicken" oldu sanıyorsun? İnsanlar tavuk değil "chicken" yemek istiyor. Ne zamandır radyolar; "Good morning Türkiye" diye sesleniyor. Bizi uyandırmak için olsa gerek.

Özcan Yüksek



Alıntıdır.
www.ayyildiz.org/ayt/forum

Museviler mi Çok Başarılı? Müslümanlar mı Çok Başarısız?

Museviler mi Çok Başarılı? Müslümanlar mı Çok Başarısız? (İşte Örnekler)

Dünyadaki Yahudi nüfusunu toplasanız ancak bir İstanbul ediyor. Kayıtlara geçen dünya üzerindeki toplam Yahudi nüfusu 14 milyon… Bu kadar azlar yani… Ama o küçük cemaat dünyaya hükmediyor… En ünlü bilim adamları onlardan; Albert Einstein, Sigmund Freud, Karl Marx sadece bunlardan bir kaçı… En en zengin işadamları da yine Yahudi: George Soros (finansçı), Ropert Murdoch (medya devi), Ralph Lauren (Polo’nun sahibi), Levi Strauss (Levi’s Jeans’ın sahibi), Howard Schultz (Starbuck’s) ve Sergei Brin (Google) bilinen örnekler…

En ünlü ve en etkili politikacılar da Yahudi… ABD’yi yöneten güç de dahil… Peki ya Müslüman toplumu… Dünyadaki müslüman sayısı yaklaşık 1.5 milyar… Ticaret, bilim, güç söz konusu olduğunda; Bu büyük kalabalığın ne adı var ne sanı… Peki neden böyle? Yahudiler mi çok başarılı? Yoksa Müslümanlar mı çok başarısız?

Pakistanlı bilim adamı Dr. Faruk Saleem’in ortaya koyduğu rakamlara bir gözatalım… Son 105 yılda Yahudiler 100′ün üstünde BİLİM dalında Nobel ödülü kazandı. 1.4 milyar Müslüman içinden ise bu zamana kadar sadece 3 Nobel ödülü alan bilim adamı çıktı. Sakın bana “Nobel torpili” yapmışlar demeyin! Zira “bilim” alanındakiler Orhan Pamuk’a verilen ödüle pek benzemez. Proje, ispat, sonuç gerektirir… Bu tablo Müslüman ülkelerin bilime sıfır yatırım yaptıklarının göstergesi… Geri kalmışlığın, başarısızlığın temel nedeni de işte bu… Çağımızda bilime hükmeden, dünyaya hükmediyor…

Sadece Yahudiler değil, Hıristiyan ülkeler ile Müslüman ülkeler arasında da büyük bir uçurum var… Rakamlara bakalım; İslam Konferansı Örgütüne üye 57 ülkede kaç tane üniversite var biliyor musunuz? Hepsindeki toplam sayısı 500… Sadece ABD’deki üniversitesi sayısı ise 5 bin 758…

Eğitim seviyesine gelince… Hıristiyanlar içinde okuma-yazma oranı yüzde 90… 15 Hıristiyan ülkesinde ise bu oran yüzde 100
Peki müslüman ülkelerde durum ne? Okur-yazar oranı yüzde 100 olan hiç bir islam ülkesi yok… En iyi oran ilköğretim düzeyinde, o da yüzde 50… Üniversiteli oranı ise sadece yüzde 2…
Eğitime bu kadar az önem verilince bilim adamı çıkar mı? Eh, çıkmamışda zaten… Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerdeki toplam bilim adamı sayısı sadece ve sadece 230… ABD’de sayı 4 bin, Japonya’da ise 5 bin…

Bilime yatırım yapılmadığı gibi üretimde de yoklar. ABD tek başına 12 trilyon dolar değerinde mal ve hizmet üretiyor… Çin 8 trilyon dolar, Japonya 3.8 trilyon dolar ve Almanya 2.4 trilyon dolarlık üretim yapıyor… Peki müslüman ülkeler ne yapıyor dersiniz? Petrol zengini Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Katar’ın toplam üretimi sadece 500 milyar dolar… Üstelik bu üretimdeki asıl dilimi petrol oluşturuyor. Petrol dışında üretim neredeyse “sıfır” yani…

Şimdi başta sorduğumuz soruyu şöyle tekrarlayalım. Yahudi ve Hıristiyanlar mı çok çalışkan? Müslümanlar mı çok tembel?


Kaynak: Hacer Alkan

(Not: Yazı içinde belirtildiği gibi veriler Pakistanlı bilim adamı Dr. Faruk Saleem’in derlemesidir…)

Makale Adresi: http://www.eno7.org/genel/museviler-mi-cok-basarili-muslumanlar-mi-cok-basarisiz-iste-ornekler.pl