30.07.2007

Mustafa Akkad

Alo, kimse var mı orada?
Mustafa Akkad, Hollywood'un en muteber korku filmleri yapımcısıydı.

Aslen Suriyeliydi, Müslüman'dı, ama filmlerinde bunu hiç belli etmiyordu.

Bir gün bir haber çalındı kulağına:

Bazı Hollywood'lular Peygamber Efendimizin (Sallallahu Aleyhi Vesellem) hayatını film yapmak istiyorlarmış.

Tedirgin oldu.

Endişeye kapıldı.

"Bu herifler bu işi yüzlerine gözlerine bulaştırır, en iyisi ben onlardan önce davranayım" dedi.

Diğer projelerini rafa kaldırıp Siyer-i Nebî'de yoğunlaştı.

Finansman arayışına girdi.

Çekim yerlerini tespit etti.

Anthony Quinn'le anlaştı.

Libya lideri Muammer el-Kaddafi'nin desteğiyle "Çağrı"yı çekti.

"Çağrı"dan hemen sonra da "Çöl Aslanı Ömer Muhtar"ı çekti.

İslam dünyasında fırtına gibi esen bu filmler, Ümmet-i Muhammed'i coşturdu.

25 senedir bu coşkuyla idare ediyoruz.

Akkad'ın iki filmini çeyrek asırdır tepe tepe kullanıyoruz.

Televizyonlarımız her Ramzazan'da, her bayramda, her kandil gecesinde bu filmleri gösteriyor.

"Çağrı"yı ve "Çöl Aslanı"nı da tekrar tekrar öpüp başımızın üstüne koyuyoruz, fakat "Daha?" demekten de kendimizi alamıyoruz.

Daha?

Mesela Selahaddin Eyyübi?

Mesela Fatih Sultan Mehmet?

Mustafa Akkad, bu filmleri de çekmeye dünden hazır.

"Selahaddin filminin maliyeti 70 milyon dolar. Fatih filminin maliyeti 100 milyon dolar. Parayı bulduğum anda filmleri çekmeye başlarım" deyip duruyor.

1993 senesinde TGRT, Akkad'ı İstanbul'a davet etmişti.

Üstadın yukarıda mezkûr projelerine destek vaadinde bulunulmuştu.

Hatta bu projelere Çanakkale projesi de ilave edilmişti.

Akkad geldi gitti, ama projeler hayata geçmedi.

10 sene sonra bir daha geldi, Akkad.

Türk televizyonlarına çıktı, projelerini bir daha anlattı, bilhassa Fatih filmi için Türkiye'den destek istedi…

O zaman Gerçek Hayat dergisinde okumuştum:

Kültür ve Turizm Bakanlığı bir yıllık bütçesini (maaş ve kira giderleri hariç) Fatih filmi için Akkad'a versin; gerekirse bakanlık bir yıllığına kapatılsın; bu film yapılsın; yapılsın ki Türkiye ve bütün İslam dünyasına özgüven aşılansın, iyimserlik aşılansın, coşku ve ümit aşılansın…

Amerikalılar "Gladyatör"ü çekiyor, "Truva"yı çekiyor, "İskender"i çekiyor, sinemada destan üstüne destan yazarak kendi insanlarını kahramanlığa özendiriyorlar; estirdikleri kahramanlık rüzgarlarıyla yeni savaşların, işgallerin psikolojik zeminini hazırlıyorlar.

Biz de Selahaddin ve Fatih gibi filmlerle yeni fetihlerin psikolojik zeminini hazırlayabiliriz.

Hiç değilse Ümmet-i Muhammed'in üzerindeki ölü toprağını kaldırabiliriz.

Bunları yıllardır önümüze gelene anlatıyoruz.

Milletvekillerine, bakanlara da anlatıyoruz.

"Yenilgilerin acısını beyaz perdede çıkaralım. Beyazperdeden fışkıracak enerji, yenilgilerimizi zafere dönüştürebilir" diyoruz, fakat nafile.

Zaten dünyayı idare eden Amerika Birleşik Devletleri, halkını 'kıvamda' tutmak için sinemaya milyarlarca dolar harcıyor, fakat biz, Fatih projesi için Mustafa Akkad'a verecek 100 milyon dolar bulamıyoruz.

Bu para çöpe gitmeyecek!

Film dünya sinemalarında oynayacak ve muhtemelen sermayesinden fazlası geri dönecek.

Velev ki dönmesin…

İstanbul'u fethetmenin muhteşem hazzını tekrar yaşamanın değeri parayla ölçülür mü?

Bildiğim kadarıyla Mustafa Akkad, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve hükümetle de temas kurdu, Fatih projesi için destek istedi…

Aslında tersi olmalıydı.

Biz, Türkiye olarak, Mustafa Akkad'ın kapısını çalmalıydık.

"Gel şu filmi yap, ne istersen verelim" demeliydik.

Ne yazık ki, Akkad'a müracaat etmek şöyle dursun, Akkad'ın müracaatını bile değerlendirmedik.

Adamcağız yıllardır haber bekliyor.

Alo, Kültür ve Turizm Bakanlığı!

Alo, Tanıtma Fonu!

Alo, kimse var mı orada?

Ama malesef, Mustafa AKKAD'ı kaybettik.
Artık bu projeyi hayata geçirebilecek cesarete sahip bir Mustafa AKKAD yok. Amman daki bombalamada hayatını kaybetti. ALLAH RAHMET EYLESİN.

İşte bu yüzden hiç bir işimizi ertelememiz lazım, eğer mümkünse bir an önce gerçekleştirmek gerekir. Yarın insanın başına ne geleceği belli olmaz. Ama onun için imkanlar bir an önce gerçekleştirmesine izin vermedi, peki ya gerekli desteği verebilecek yetkililerimiz, onlar ne yaptı?

Amman daki otellerin bombalanması kimin işi?
Ürdün'ün başkenti Amman'daki otelleri El Kaide mi bombaladı? Ebu Musab Ez-Zerkavi hakkındaki şaibeleri, ABD istihbaratının rolünü, Zerkavi'nin ABD'ye karşı mı yoksa ABD çıkarlarına göre mi savaştığı tartışmasını şimdilik bir kenara bırakalım.

Dünya, saldırıları Zerkavi'nin yaptığına inandı. Saldırganlardan biri geçen yıl ABD tarafından gözaltına alınıp serbest bırakılmasına, yakalanan Sacide er-Rişavi adlı kadının sözleriyle Ürdün istihbaratının verdiği bilgiler çelişmesine rağmen. Cevabı verilmesi gereken can alıcı sorular var!

Sacide Rişavi saldırıdan bir saat sonra yakalandı. Adı biliniyorsa neden saldırıdan önce yakalanmadı? Kocasının üzerindeki bombayı patlattıktan sonra kendi üzerindeki bombayı patlatmaya çalıştığını söyledi. Bu nasıl olabilir? Havaya uçan kişi, karısı üzerindeki bombayı nasıl patlatabilir? Kadın o sırada neden yaralanmadı?

Ürdün Başbakan Yardımcısı Mervan Muaşir'in eline tutuşturulan el yazması metinle, Sacide'nin eline verilen metin neden farklı?

Saldırganların üzerindeki bombalar nasıl bu kadar büyük hasar verebiliyor?

Ölenler neden çok önemli ve neden hepsi İsrail'in sevmediği isimler?

Mustafa Akkad; Çağrı ve Çöl Arslanı filmleriyle Müslüman dünyada yeri doldurulamayacak bir isim. Ürdün'de Kudüs'ün fethini işleyen "Selahaddin" filminin hazırlıklarını yapıyordu.

Ağır kayıplar veren düğün sahipleri. Biri Çerkes diğeri Arap. Filistin direnişinde şehitler veren bir ailenin düğününe saldırı yapıldı.

Ya ölen Filistinli üst düzey yetkililer? Batı Şeria İstihbarat Şefi Beşir Nafi, Yardımcısı Abid Alluni, Filistin'in Kahire Büyükelçilik Ataşesi Cihad Fettoh, Filistin Yasama Meclisi Sözcüsü Ravhi Fettoh'un kardeşi ve Kahire-Amman Bank'ın Filistin sorumlusu Musab Kaharma. Devam edelim:

Çinli üç Savunma Koleji "öğrenci"si öldü. Nedense hepsi 40 yaşın üstünde. Bu yaşta "öğrenci" olur mu? Ve gerçekler:

Çinli yetkililer (öğrenciler!) Filistin yöneticileri ile görüşmeye gelmişti. Çin'in Ortadoğu'ya ve Filistin'e ilgisi dikkat çekici. Üst düzey ziyaretler yapılıyor. Filistin lideri Mahmut Abbas ilk ziyaretlerinden birini Çin'e yaptı. Filistin'in BM'deki en güçlü destekçisi de Çin. Buluşma önemliydi. Filistin savunması için görüşmeler, silah anlaşmaları yapılacaktı. Suriye'nin Rusya'dan hava savunma sistemleri almasını engellemek için İsrail'in dünyayı ayağa kaldırdığını hatırlatmaya gerek yok.

Saldırıya Ürdün askerleri de katıldı, bir çoğu tutuklandı. İsrail'in Haaretz gazetesi, saldırıdan bir saat önce İsraillilerin Radisson SAS Oteli'nden tahliye edildiğini yazdı. Baskılar üzerine haberi değiştirdi. Los Angeles Times'a konuşan İsrailli karşı-terör uzmanı Amos N. Guiora, "İsrail'deki kaynaklarının, kendisine de bu tahliyelerden bahsettiğini" bildirdi.

Ürdün ABD/İsrail istihbaratı tarafından yönetilen bir ülke. ABD bir çok yerde Mossad yerine Ürdün istihbaratı ile çalışıyor. Olaydan sonra Ürdün yönetiminde tasfiyeler yaşandı. Ürdün'ün İsrail Büyükelçisi Maruf El-Bahit güvenliğin başına getirildi.

Duma (Rusya) Uluslararası İlişkiler Komitesi üyesi Şamil Sultanov, "Filistin lideri Mahmud Abbas'ın hasta olduğunu, ABD ve İsrail'in Filistin İçişleri Bakanı Muhammed Dahlan'ı iktidara getirmeyi planladığını, Beşir Nafi'nin ölümünün bu yolu açtığını" söyledi.

Mustafa Akkad gibi bir isim öldü, Kudüs'ün Fethi filmi tarihe karıştı. Filistin'in çok önemli isimleri öldü. Filistin direnişine etkin biçimde katılan ailenin üyeleri öldü. Filistin-Çin güvenlik/silah anlaşmaları sabote edildi. ABD ve İsrail, Mahmut Abbas sonrası için bir engelden kurtuldu.

Kim yaptı saldırıları? İsrail olamaz mı? Kimin yardımıyla? Ürdün istihbaratının…

Ya Zerkavi? ABD/İsrail istihbaratının elinde oyuncak olan ne kadar Müslüman var, biliyor musunuz?

(İbrahim Karagül)