12.10.2008

TARKAN İSMİNİN ANLAMINI BİLİYOR MUSUNUZ?


"TARKAN Türk gücünü ve kudretini yansıtan bir kelimedir. Bu kelimeyi Türk kanı taşıyan kahraman manasında yarattım. Kahramanlık ve mertlik ifade eder."



SEZGİN BURAK
İSMİNİ NASIL YARATTI?

Sezgin Burak, TARKAN'ın çalışmalarına İtalya'da başlamıştır. Ancak, TARKAN'ın gerek çizgi gerekse isim olarak ortaya çıkışı, sanatçının tüm ömrünü kapsayan uzun bir inceleme, araştırma ve birikimin sonucudur.

Sezgin Burak, İtalya'da bulunduğu süre içerisinde, Türklerin ve de özellikle Büyük Hun İmparatoru ATTİLA'nın İtalya ve İtalyanlar üzerinde bıraktığı izlerden etkilenmiş ve çalışmalarına başlangıç noktası olarak bu ülkeyi ve o tarihi dönemi seçmiştir.

Sezgin Burak, Türkiye'ye dönüş zamanı yaklaştıkça yeni eseriyle ilgili hazırlıklarını hızlandırmış ve kahramanın çizimlerini, kılık kıyafet, mekan gibi dönemin medeniyetine ait belirleyici öğeler çerçevesinde tamamlamıştır. Sıra, en son olarak, bu kahramana, ait olduğu Türk ulusunu temsil edecek çarpıcı bir isim bulmaya gelmiştir. Belki de bütün emeğinin geleceğini etkileyecek olan bu ismi bulmak Sezgin Burak'ın yartıcılığının zirveye ulaştığı an olmuştur. Eşi Türkay Burak, o anı şöyle anlatmaktadır; "Sezgin, Milano'daki evin koridorunda kabına sığamayan bir halde dolanıyor ve sanki dilinin ucunda olan bir sözü söylemeye çalışıyormuş gibi görünüyordu. Bu düşüncemde yanılmamışım ki çok geçmeden ben mutfakta iken yanıma geldi ve -Adını TARKAN koymaya karar verdim, ne dersin? diye sordu. Ben de; -Neden TARKAN? diye sordum. Bana, -Tatar kanı kelimelerinden yola çıkarak bu ismi buldum. dedi. İsim kulağa oldukça hoş geliyordu. Ses olarak da oldukça dolu ve kişilikliydi. Bazıları tersini savunsa da bu isim, tamamen Sezgin'in yaratıcılığının bir eseridir. Bunun en açık delili, bugün aramızda dolaşan genç TARKAN'lardır."

Nitekim, 60'lı yılların sonlarında okuyucularıyla buluşan TARKAN Türk halkı tarafından çok sevilmiş bunun sonucu olarak da pek çok okur yeni doğan erkek çocuklarına TARKAN ismini vermiştir.

Sanırız, bundan sonra TARKAN okurları ve de özellikle bu ismi taşıyanlar, TARKAN isminin anlamı konusunda bilgi sahibi olabilecekler.

5.10.2008

Ünlü oyuncuya ahlaksız teklif

Kurtlar Vadisi Irak ve Cennetin krallığı filimleriyle tanıdığımız Suriyeli oyuncu, ahlaksız teklife hayır dedi.

Kelebek adlı Türk filminde oynamak için geçen hafta İstanbu’a gelen Suriyeli oyuncu Hasan Mesut,acı bir itirafta bulundu.

2005’te çekilen Hollywood yapımı film, Cennetin Krallığı’nda Selahattin Eyyübi’yi oynayarak ünlenen Mesut, artık Hollywood yerine, Türk sinemasında oynamayı tercih ediyor. Çünkü sanatçı, “Hollywood yurduma, dinime ihanet etmemi istedi.” diyor.

Suriyeli oyuncu Hasan Mesut, Kelebek adlı Türk filminde oynamak için geçen hafta İstanbu’a geldi.

2006’da Kurtlar Vadisi Kuzey Irak’ta, geçen yıl da Karayip Korsanları’nın 3. bölümünde bir kaptan rolüyle karşımıza çıktı.

Cihan Taşkın’ın ilk uzun metrajlı filmi ‘Kelebek’te çağdaş bir Mevlevi dedesini canlandıran Mesut, ilk Hollywood tecrübesinden sonra pek çok film teklifi almış.

Mesela George Cooleney’in Oscarlı filmi ‘Syriana’ ve geçen ay vizyona giren Ridley Scott’un yönettiği, Russel Crow ve Leonardo Di Caprio’nun rol aldığı ‘Yalanlar Üstüne’ adlı filmi gibi.

KÖTÜ ARAP ŞEYHİ YA DA MÜSLAMAN TERÖRİST ROLÜ
Ancak Mesut, o rolleri kabul etmesinin mümkün olmadığını söylüyor ve nedenini şöyle açıklıyor: “Ya kötü bir Arap şeyhini ya da Müslüman terörist rolünü oynamamı istiyorlardı. Reddetmek zorundaydım. Hem kültürüme hem de şahsıma uymayan tekliflerdi. Yurduma, dinime ihanet etmem isteniyordu. Eğer o rolleri oynamış olsaydım siz de bana karşı tavır alırdınız. Ben misyonu İslam olan bir sanatçıyım. İman etmiş, İslam için çalışan biriyim.”

1.10.2008

Savaşla gelen KUTLU NETİCE

Savaşla gelen KUTLU NETİCE
Abbasîlerin Türkler için Irak’ta kurdukları Samarra şehrindeki Ulu Camiinin meşhur minaresi.

İslam’ı Talas Savaşında kılıç savururken tanıdılar. Kılıç zoruyla değil; gönül rızâsı ile Müslümanlığı seçtiler ve asırlarca İslamiyetin yeryüzündeki bayraktarı oldular.


İslâmiyetin zuhurundan az bir müddet sonra, 641 yılında Müslümanlar Suriye ve Mısır’ı fethederek Doğu Roma İmparatorluğu’nun kanatlarını kırmaya muvaffak oldular. Ertesi sene de Sâsânî İmparatorluğunu yıkıp Ceyhun kenarına ulaşarak Türklerle ilk teması kurdular. Ancak bu devrede İslâm İmparatorluğu’nun merkezinde, Hazret-i Ömer ve yerine geçen Hazret-i Osman’ın suikast neticesinde öldürülmesi ve sonraki yıllarda başlayan iç mücadeleler, 8. yüzyıl başlarına kadar Türklerle Müslümanların münasebetlerini bir sınır komşuluğundan ileri götürmedi. Halife Muaviye devrinde Ubeydullah bin Ziyad, ilk Müslüman olan Türklerden bazılarını Kûfe’ye yerleştirdiği bildirilmektedir. Demek ki daha bu devirde Türkler arasında İslâmiyet yayılmaya başlamıştı.

DOĞRU TARAFI TERCİH
Emevîler devrinde İslâm İmparatorluğunun bütün şark mıntıkalarını içine alan Irak umumî vâliliğine Haccac’ın getirilmesi ve bunun da Horasan’a o devrin mümtaz kumandanlarından Kuteybe bin Müslim’i tayin etmesi (705), savaşları birdenbire alevlendirdi. Müslümanlar kısa zamanda Mâverâünnehr’e hâkim olduktan sonra, Talas Irmağına kadar akınlarda bulundular. Türgeş hakanı Şulu Han idaresindeki Türkler, 720 yılından itibaren cephelerdeki hâkimiyeti ele alarak Arap ordularını bozguna uğrattı. Ancak bu mücadeleler Türklerin İslâmiyeti yakından tanımalarına ve tedkik etmelerine zemin hazırladı. 751 yılında Müslümanlarla Çinliler arasında yapılan Talas Meydan Muharebesinde, Türkler Müslümanların safında çarpıştı. Bu tarih, Türklerin tarihinde mühim bir dönüm noktasıdır. Bundan itibaren, Türkistan’ın yeni hâkimlerinin dini olan Müslümanlık, öncelikle Mâverâünnehr bölgesinde yaşayan Göktürkler arasında yayılmaya başladı. Zamanla bütün Türk ülkesi İslâmiyet ile tanıştı. Sayıca az birkaç grup hariç, Türkler tamamen Müslümanlığı seçtiler.
Türklerin, İslâmiyeti kabul etmeleri tarihlerinde bir dönüm noktasıdır. Acaba hangi sebepler, kendilerini bu yeni dine girmeye sevketti? Bu sebepler birkaç tanedir.
1. Dinî sebep: Türklerin inanç ve yaşayışları, İslâmiyete çok yakındı. Türklerdeki, tek bir yaratıcıya, âhirete, ruhun ölmezliğine iman ve yaratıcıya kurban sunma gibi temel inanışlar İslâmiyette de vardı. Buna ilâveten zinâ, hırsızlık, gasp, adam öldürme, yalancılık ve koğuculuk gibi kötü huylar Türklerde olduğu gibi İslâm dininde de şiddetle yasak ediliyordu. Türklerde de çok evlilik vardı. Türkler, domuz eti yemez, domuz beslemezlerdi. Nihayet, İslâmiyetteki cihad emri, Türklerin fütuhat görüşüne uygun düşüyordu.
2. İktisadî sebep: Türkistan’ın Müslümanlarca fethi üzerine, buranın yerli halkı ile Müslümanlar arasında kesif ticarî münasebetler kurulmaya başladı. Ticarî münasebetler, Müslümanlarla Türklerin birbirleriyle sıkı fıkı olmasına ve Türklerin yanı başlarındaki bu yeni dini tanımalarına sebep oldu. Böylece ilk olarak şehirlerde yaşayan ve ticaretle meşgul olan Türkler arasında İslâmiyet yayılmaya başladı. Zamanla, kuzeyde ve doğuda yaşayan Türkler, ticarî münasebette bulundukları ve aynı dili konuştukları ırkdaşlarının dinini benimsemeye başladılar.
GÜZEL AHLAKIN TESİRİ
3. İctimaî sebep: O zamanki Müslümanların ahlâk prensiplerine riayetkârlığı, ticarî dürüstlükleri ve adalete verdikleri kıymet, ticaret veya komşuluk vesilesiyle bir araya gelme imkânı buldukları yerli halka müsbet tesir etti. Nitekim sonradan Müslüman olan milletlerin çoğu, meselâ Malaya halkı da, kendileriyle ticaret yapmaya gelen Müslüman tâcirlerin güzel ahlâkını görerek kitle halinde Müslüman olmuştur. Kumaş satarken gevşek, alırken gergin ölçen bu tüccarlar, Asya halkını büyülemiş; “Acaba bunlar insan mı, melek mi” diye düşünceye sevketmişti.
4. Siyasî ve askerî sebep: Bilhassa Abbasîler zamanında Türklere büyük bir teveccüh söz konusu olmuştu. Halifeler, bu yeni komşularından ordu teşkil ettiler. Bu ordular için de Samarra gibi garnizon-şehirler kurdular. Savaş kabiliyeti yüksek olan Türkler, orduda yüksek mevkilere geldiler. Devlet idaresinde de Türklerin vazifelendirildiği oldu. Böylece ordu ve devlet hizmetleri mühim ölçüde Türklerin eline geçti. Bu da, Türk topluluklarının İslâmiyete ısınmasına sebep oldu.

GÖNÜL RIZASI...
Türklerin kılıç zoruyla değil, gönül rızası ile Müslüman olduğu âşikârdır. İslâm hukukunda, insanları kılıç zoruyla İslâmiyete sokmak câiz değildir. Nitekim Türk ülkesinin Müslümanlar tarafından fethinin başlangıcı 8. asır başlarındadır. Türklerin kitle halinde İslâm dinine girişleri ise bundan neredeyse iki asır sonra, 10. asır başlarında olmuştur. Bu zaman zarfında Türkler arasında Müslüman olanlar vardır. Ama çok büyük kitleler teşkil etmez. Bu da, Türklerin kılıç zoruyla değil; gönül rızâsı ile İslâmiyeti benimsediklerini gösterir.
Gayrı müslimlerin ödediği vergiler, Müslümanlardan daha fazladır. Dolayısıyla bunların kendi dinlerinde kalması, aslında devlet için daha menfaatlidir. Dolayısıyla gayrı müslimleri kılıç zoruyla Müslüman yapmaya kalkışmaları zaten beklenmez. Nitekim Emevîler zamanında gayrı müslimler arasında İslâmiyete girenlerin çok artması, vâlileri cizye ve harac gelirinin düşeceği endişesine sevk etmişti. Zamanın Mısır vâlisi, Şam’daki halîfe Ömer bin Abdülaziz’e mektup yazarak, gayrı müslimlerin cizye ve harac vergisinden kaçmak için Müslüman olduklarını düşündüğünü bildirmiş; duruma engel olup olmamak hususunu sormuştu. Halife, “Allah, bizi vergi tahsildarı olarak göndermedi. Binaenaleyh yapacak bir şey yoktur!” şeklinde tarihî bir cevap vermişti.


İLK MÜSLÜMAN HÜKÜMDARLAR
Toharistan hükümdarı Nizak Tahran, 704 yılında kardeşi ile beraber Müslüman oldu ve Abdullah adını aldı. Müslümanların kumandanı Kuteybe ile seferle katıldı. Oğlu Salih Emevîlerin Şaş (Taşkent) vâlisi idi. Zamanın Karluk hükümdarı Yabgu Bey de ilk Müslüman hükümdarlardandır. Soyu Abbasîler devrine kadar Toharistanda beylik sürdü. Buhârâ hükümdarı Tuğşad bir Göktürk prensi idi. 739 senesinde Müslüman oldu. Nesli Buhârâ’da vâlilik sürdürdü. Yine bir Göktürk prensi olan Cürcan hükümdarı Sul Tekin ziyarete gittiği Medine’de Müslüman oldu. Sulî adını taşıyan neslinden hükümdar ve şairler gelmiştir. Semerkand hükümdarı Ihşid Gürek, Halife Ömer bin Abdülaziz’in davet mektubu üzerine Müslüman oldu. Soyu Semerkand beyliğini muhafaza etti. Üsrüşene hükümdarı Kâvus, 730 senesinde ihtidâ etti. Soyundan gelenler Üsrüşene’de Abbasîlere tâbi olarak hüküm sürdü. Merv hükümdarı Bazam da ilk Müslüman Türk hükümdarlarındandır. Bunların hepsi Göktürklere tâbi beyler idi.


SATUK BUĞRA HAN GERÇEĞİ
Bir Türk boyu olan Bulgarların Volga nehri civarında yurt tutup devlet kuranları, Müslümanlığı da erken çağda benimsediler. Bunların hükümdarı İlteper Almış Han 920 yılında tahta çıktı ve Müslüman olarak Cafer adını aldı. Cafer, o zamanki Abbasî halifesinin de adı idi. Ancak ilk Müslüman Türk hükümdarı olarak asıl şöhret bulan Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han’dır. Buğra Han gerçi ilk Müslüman Türk hükümdarı değildir ama, han (imparator) sıfatı nazara alınacak olursa bu payede Müslüman olan ilk Türk hükümdarıdır. Müslümanlıkla, 25 yaşlarından önce Artuç valisi iken, Müslüman tüccarlar vasıtasıyla tanıştı. Onların güzel ahlâkı kendisine tesir etmişti. Rivayete göre, bu sıralarda rüyasında Hazret-i Peygamber’i görerek “Müslüman olma zamanın gelmedi mi?” hitabına ermiş; bunun üzerine hemen Müslüman olarak Abdülkerim ismini almıştı. 924 yılında hanlık tahtına çıkan Buğra Han’ın İslâmiyete girişi ile, Türklerden binlerce çadır halkı Müslüman oldu.

Almış Han Atamıza Destan
Bir rivayete göre ilk Müslüman olan Türk hükümdarı Abdülkerim Satuk Buğra Han’dan yüz yıl kadar önce Müslüman olup Abdullah oğlu Cafer adını alan Volga Bulgarlarının hükümdarı İlteper Almış Han için Arab seyyahı İbni Fadlan’ın seyahatnamesinin verdigi habere göre Kervancıoğlu Kıbrıslı Mustafa’nın yazdığı destandır.

İslâmın haberin Harzem elinden
Varıp gelenlerden almış, Almış Han
Hidâyet bağının akçe gülünden
Derip erenlerden olmuş, Almış Han

Dua etsin diye Türk’ün boyuna
Elçiler göndermiş ABBAS soyuna
Evvel yola giren HAK kervanına
Coşup girenlerden olmuş Almış Han

İdil Volga nere, Bağdad’ım nere
Arada nice dağ aşılmaz dere
Âşıklara nasib olan habere
Hakk’ın lutfu ile ermiş, Almış Han

Bağdad’da devletli halife varmış
Nice kâmil âlim, bir nice ermiş
Her tarafa iman nuru yayarmış
Bu nurun kadrini bilmiş, Almış Han

Görülmemiş çadır bin kişi alır
Bağdad’dan devletli konuklar gelir
Türk İslâm’a, İslâm Türk’e yar olur
Vuslâtın toyunu kurmuş, Almış Han

Hak yoluna nice sohbetler olmuş
İman nuru ile kalpler nurlanmış
Türk elleri bu nur ile şenlenmiş
Bunu görüp şükr eylemiş Almış Han

İbn Fadlan gezip gördüğün yazmış
Kervancım da size nazmını düzmüş
Türk hanlarından ilk Müslüman olmuş
Bolkar ellerinde beymiş, Almış Han
Kervancıoğlu Kıbrıslı Mustafa


Ekrem Buğra Ekinci
01 Ekim 2008 Çarşamba
Kaynak; Türkiye Gazetesi