23.02.2008

Yabancı dille eğitim nedir, ne değildir

Bu yazıda, yabancı dille eğitimi masaya yatıracağız, faydalı ve zararlı yönlerini “mümkün olduğu kadar” objektif bir şekilde incelemeye çalışacağız.

Yabancı dilin tanımı, yabancı dil öğrenmenin faydaları
Yabancı dil nedir? İnsanların doğduğu ülkede konuşulmayan, ancak başka bir milletle iletişim kurmak için öğrenilmesi gereken dile yabancı dil diyoruz. İki yabancı topluluk birbiriyle anlaşabilmek için ya ortak bir dil bilmeli, ya da birbirinin dilinden anlamalıdır. Olaya yalnızca iki toplumun birbirinin söylediğini anlaması olarak bakmak yeterli değildir; yabancı dil öğrenildiğinde o toplumun kültür birikimi, tarihsel gelişimi ve değer yargıları da öğrenilmeye, böylece ilişkiler sağlamlaşmaya başlar. Ne yazık ki, bütün toplulukların konuşacağı ortak bir dil projesi (Esperanto gibi) çok fazla rağbet görmemiştir. Geriye kalan ikinci seçenekte ise, genellikle daha gelişmiş olan ülkenin dili öğrenilip konuşulur.

Yabancı dille eğitimin tanımı
Yabancı dille eğitim nedir peki? Bu yöntem, ülkemizde yaygın kullanım alanı bulmuştur. Bir dersin veya bütün derslerin belli bir yabancı dille verilmesi, öğrencilerin sorularını bu yabancı dille sorması, sınavların, ödevlerin, sunumların bu dille yapılması olarak özetlenebilecek bir süreci kapsar.

Yabancı dille eğitimin avantajları
Yabancı dille eğitimin bazı belirgin avantajları vardır. Bunlardan biri, genellikle daha gelişmiş ve güncel olan, o yabancı dildeki kaynakların daha iyi okunup anlaşılmasına yardımcı olmasıdır. Bir diğeri de o yabancı dildeki önemli kavramların öğrenciye öğretilmesidir. Yabancılarla ilişkilerde bu kavramların yerine oturmuş olması, aynı zeminde tartışma olanağına imkân tanır. Gerektiği zaman bu kavramları yabancı dilde yazacağı eserlerde kullanarak, kendi dilinde pek rağbet görmeyecek olan (bu durumda yabancıların da içinde bulunduğu geniş bir kitleye ulaşmayacaktır) böyle bir çalışmayı daha geniş kitlelere duyurma olanağı doğar.

Yabancı dille eğitimin dezavantajları
Avantajları yanında, dezavantajları da barındıran bir sistem olması, yabancı dille eğitimdeki şu özelliklerle açıklanabilir: İnsanlar, genellikle anne karnında bir dil öğrenmeye başlar ve bu dil doğal olarak ana dil dediğimiz, o kişinin doğduğu ülkenin temel dili olur. Bir yabancı dil öğrenme ise çok daha sonra, en erkeni anaokulu çağında, yani doğumdan 5-6 yıl sonra öğrenilmeye başlanır. Dolayısıyla, insanın kendini anadiline oranla çok rahat etmediği bir şekilde ifade etmeye zorlanması mümkündür. Bu durum, özellikle altyapısını tamamlamadan özentiyle bu işe heveslenen kişi ve kurumlar için çok daha olasıdır. Her iki dildeki kelime dağarcığının birbirine yakın olduğu durumlarda bu doğal olarak o kadar sorun olmaz; ancak 5 yıllık büyük bir avantajla “yarışa” önde başlayan ana dil her zaman önde gider. Bu nedenle kişi herhangi bir yabancı dille konuşurken ana dilindeki kadar rahat olamaz. Bunu başka bir örnekle açıklayabiliriz; anne karnındaki bebeğin henüz fazla bir “derdi” olmadığı için beyin hücreleri gelişirken öğrenme fonksiyonu dışarıdaki sesleri kayıt edecek (anlayıp anlamadığı konusunda bilim adamlarının henüz emin olmadığını düşünmekteyim) ve bunu zamanı geldiğinde kullanmak üzere saklayacaktır. Bu olay, doğumdan sonra tersine çevrilmiş bir üçgen örneğinde olduğu gibi (üçgen, tabandan aşağıya doğru inildikçe sivrilmeye başlar) öğrenme yeteneği yaş arttıkça azalma gösterir. Öğrenme yeteneği yine de 30’lu yaşlara kadar ciddi bir azalma göstermeden devam eder, bu yaştan sonra artık yeni bir şey öğrenmek eskisi kadar kolay olmaz, o zamana kadar öğrenilen bilgilerden faydalanılmaya başlanır.

Ülkemizdeki durum
Şimdi, kısaca ülkemizde yabancı dille eğitimin nasıl yapıldığına bakmaya çalışalım. Yabancı dille eğitim, şu anda Anadolu Liseleri, Süper Liseler ve çeşitli üniversitelerde verilmektedir. Anaokullarında da yabancı dille tanışma anlamında çeşitli girişimler bulunmaktadır. Lise düzeyinde yabancı dille eğitime genellikle özel okul ve kolejlerde çok daha fazla önem verilmektedir. Eleman alımlarında belirli bir üniversite mezunu olmanın verdiği “avantaj”, özel liseleri ve kolejleri böyle bir davranışa sürüklemekte, yabancı sermayeli liselere talebi artırmakta (bunların çoğunda en az iki yabancı dil öğretilmektedir), ve sonuç olarak söz konusu üniversitelere girmek için birbiriyle yarışan insanlar kitlesi oluşturmaktadır. “Parayı veren düdüğü çalar” mantalitesinin çok doğal bir sonucudur bu. İşverenler, çoğu zaman ne getirip ne götüreceğinin farkında olmadan belli bir üniversite mezunu olan kişileri işe almakta israrcı olmaktadır. Bunun temelinde de ne yazık ki eğitimsizlik ve yanlış yönlendirme mevcuttur.

Diğer ülkelerle karşılaştırma
Yabancı dille öğretimin başka ülkelerde nasıl yapıldığına bakalım şimdi de. Gelişmiş ülkelerin böyle bir sorunu olmadığı için onlar genellikle yabancı dil eğitimi şeklinde (olması gerektiği gibi) uygulamayı tercih etmekteler; ne de olsa dünyanın geri kalan kısmı onların dilini öğrenmeye çalışıyor. Avrupa Birliği’ndeki ülkelerin bazılarında kurulmuş olan Avrupa Birliği Okulları’nda eğitim yabancı dille yapılır (o ülkenin konuştuğu dil değil, bir “popüler” dil kullanılır). Onun dışındaki okullarda müfredat o ülkenin anadiliyle olur, ancak yabancı dil eğitimi gerektiği önemi bulur. Hindistan gibi sömürge anlayışının uzun süre hakim olduğu ülkelerde de yabancı dilin, sömürge ülkesinin dili olması çok doğaldır. Hindistan vatandaşlarına bakıldığında, çoğu kendi ülkelerinde memnun olmayıp bir fırsatını bulduklarında sömürge ülkesine ve onun yandaşlarına “kaçmayı” tercih etmektedir, bu da sömürge mantığının hiç şaşırılmaması gereken sonuçlarından biridir, sömürge ile kültür asimilasyonu beraber yürüyen şeylerdir. O ülke vatandaşı kendini sömürge ülkesinin bir vatandaşı olarak görmeye zorlanmıştır çünkü.

Sonuç
Bu yazıda, mümkün olduğu kadar yabancı dille eğitimi gözden geçirmeye çalıştık. Kendi vardığım sonuç, yabancı dil eğitiminin tercih edilmesi, başka bir dil kullanarak eğitimin bazı yararları yanında genel olarak faydasız bir yöntem olduğudur. Amaçlanan şey, belli bir branşın iyi bir şekilde öğretilmesi mi, yoksa o dildeki kavramların yerleştirilmesi midir? Ülkemizdeki örnekler incelendiğinde, yabancı dil öğrenmeye çalışılırken branştaki kavramların çoğunlukla yerli yerine oturtulamadığı görülmektedir. Bu üniversitelerden birinden mezun olmuş, hattâ öğretim üyeliği yapmakta olan hocalarımızın bazı temel kavramları bilmediğine şahit olmaktayız. Kanımca zor olanı yapmaktansa, basit ve etkili olanı yapmanın herkese faydası dokunacaktır.

Peki ne yapılabilir? Dezavantajlarından kurtularak, yukarıda sıraladığımız avantajları kazanmak mümkün değil midir? İlle de yabancı dille mi öğretim yapmak zorundayız? Kişisel cevabım “Hayır” olacak. Sistematik bir şekilde, lisans düzeyinin her sınıfında okutulacak geniş kapsamlı bir “Teknik Yabancı Dil” dersinin yanı sıra, verilen her derste, öğretilen kavramın ilgili yabancı dildeki karşılığı da verilerek bu durum pekalâ sağlanabilir. Takviye yabancı dil dersleri (konuşma pratiği, gramer çalışması, kompozisyon yazma becerisi vs.) ile genel seviye artırılabilir, teknik yabancı dil derslerinde de branş ile ilgili özel kelimeler yapılacak çeviri çalışmalarıyla öğrenciye kazandırılabilir. Her şeyde olduğu gibi, burada da işin “kolayına kaçma” hastalığına tutulduğumuz için, altyapıyı hazırlamadan “balıklama” atlandığına inandığım bu sistem şu haliyle faydadan çok zarar getirecektir, durumun ciddileşmesi halinde kimse alınmasın, rahmetlinin bahsettiği gibi “Küçük Amerika” değil de, “Küçük Hindistan” olacağız gibime geliyor...


Kaynak: bilim.org