26.08.2008

Bosna'nın Piramitleri

Bosna denince akla ilk gelen şeyler; savaş, kan, gözyaşı, yitip gitmiş hayatlar ve harap olmuş bir ülke... Tabii bir de Mostar Köprüsü var; savaşın simgesi… Bunların dışında Bosna’yı anlatan, tanımlayan ya da alamet-i farikası olabilecek bir değerden söz etmek mümkün değildi; ta ki başkent Saraybosna’nın 30 km kuzey batısındaki Visoko kasabasında yer alan 650 metre yüksekliğinde bir tepe, altında piramit olduğu düşüncesiyle kazılmaya başlanıncaya kadar...

İddianın sahibi, aynı zamanda da kazı çalışmalarının öncüsü, Bosnalı araştırmacı Semir Osmanagić’e göre tepenin kazılmasıyla gün ışığına çıkacak muhtemel piramit, Avrupa’nın ilk piramidi olmasıyla beraber; tahmini 220 metre yüksekliği ile de Mısır’daki Gize piramitlerini bile gölgede bırakacak cinsten. Bosna Güneş Piramidi (Bosanska Piramida Sunca) olarak adlandırılan bu yapının tek olmadığı da ortaya çıkarılınca keşif, akıllara durgunluk veren bir olay halini aldı. Güneş Piramidi’nin, 60’ar derecelik mükemmel bir açıyla sağında ve solunda yer alan Ay (Bosanska Piramida Mjeseca) ve Ejder (Bosanska Piramida Zmaja) piramitleri yapı itibariyle, coğrafi olarak daha yakın olan Mısır piramitlerine değil, Meksika'daki örneklerine (Teotihuacán) benzemektedir. Ayrıca bu üçgenin içinde yer alan Dünya Tapınağı’nın (Hram Zemlje) ve diğer piramitlere nazaran daha küçük olan Aşk Piramidi’nin (Bosanska Piramida Ljubavi) keşfi, halihazırda gizemini koruyan piramitlerin sırrını derinleştirmekle kalmayıp, belki de dünyanın bilinen en eski medeniyetinin kapılarını aralayacak. Bu sebepledir ki uzmanlar, kazı çalışmaları tamamlandığında tarihin yeniden sorgulanacağından emin.

Jeologlar da iddialara destek vererek, “Visoko tepesi şu anki görünüşünü doğaya borçlu olamaz, insan müdahalesi olası” açıklamasında bulundu. Yapılan bir takım kazı çalışmları neticesinde, 7 bin yıllık alet kalıntılarına ulaşıldığını söyleyen Bosnalı “Indiana Jones” Semir Osmanagić, “Bosna piramidinin, dünya çapında bir ağın parçası” olduğunu da iddiaları arasına ekledi.
Yapımında çimento kullanıldığı anlaşılan piramitleri değerlendirilen arkeologlar, şu ana kadar yapılan hiçbir kazı çalışmasında böylesi ilginç bir durumla karşılaşılmadığını belirttiler. İçinde odalar, koridorlar ve mahzenler barındırdığı tespit edilen piramitlerin 12 bin yıllık geçmişi olduğu iddia edilmekte. Bunun anlamı ise çok derin: 5 bin yaşında olan Mısır’daki Büyük Piramit (Keops, Khufu), en eski olma özelliğini yitirmekle kalmayıp; medeniyetin bilinen en eski merkezi olma unvanı, Mısır’dan Bosna’ya geçecek.
Doğal olarak bu keşif karşısında ilk reaksiyon gösterenler Mısırlılar oldu. Mısır'ın antik eserler konseyinin başkanı olan arkeolog Doktor Zahi Havas, iddialara hararetle karşı çıkanların başında geliyor. Mısırlı yetkiliye göre, Bosna'daki harabelerde 7 bin yıllık alet kalıntılarına rastlanması, yapının eskiliğine işaret eden bir bulgu olarak kabul edilemez. Zahi Havas, Mısır'da Büyük Piramit'in beş bin yaşında olduğunu söyleyerek, Bosna'dan gelen iddiaların iyice incelenmeden ortaya atıldığını belirtti. Lakin Bosna’da devam eden kazı çalışmalarında elde edilen bulgular, Mısırlıların haklı endişelerini giderek arttıracağa benziyor(!)
Olayın tarihi, kültürel ve arkeolojik taraflarını bir kenara koyacak olursak, bu işin bir de pazarlama boyutu olduğunu göz ardı edemeyiz (ve nihayet en sevdiğim kısma geldik). Bosna denince akla ilk gelen şeyleri yukarda sıralamıştım. Gelelim piramitler denince ilk aklımıza gelen şeylere; en başta Mısır, firavunlar ve uzaylılar. Meksika’daki göz alıcı Aztek ve Maya piramitleri bile bu saydıklarımdan sonra gelmekte. Analizimize bu noktadan başlayacak olursak, çok güçlü bir Mısır imajı karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Mısır’ın hayat damarı olan Nil Nehri dışında sayabileceğimiz en önemli ikinci şey elbette ki piramitlerdir. (Bir de zoraki Mısır profiline sokulmak istenen Şarm el Şeyh var. O konuya da başka bir başlık altında uzunca değineceğim.)
Bu noktada dikkatleri enformasyon gücüne çekmek isterim. Yıllar boyu İngiliz sömürgeciliğinin mihenk taşlarından biri olmuş Mısır’ın bu konudaki etkinliğini göz ardı edemeyiz. Kendimizi bildik bileli Mısır’ı, piramitleri, firavunları ve uzaylıları dinledik durduk. Bu cihetle de piramit denince kafamızda kurguladığımız şeyler bunlarla sınırlı kalıyor. Aslında hiçbirimizin ekstradan tarih, kültür, sanat, mimari ya da arkeoloji bilgisine ihtiyacı yoktur. Çünkü mevcut düzen, algılamamız istenilen kısımları bizim yerimize kırpıp yapıştırır. İşte bu yüzden gerçekler ile değil, algılarımızla yaşarız. Akabinde de, gerçek ile algı arasındaki dengeyi hayat boyu kuramayız. Dolayısıyla pazarlamada karşılaşılan en büyük zorluklardan birisi de budur: algıları değiştirmek. Algılarımız, piramitlerin Mısır’da olduğunu söylüyor. Gerçekler ise, belki de en eski piramitlerin Bosna’da olabileceğini…
Arkeolojik bulgular veya bilimsel veriler ne derse desin, piramitler konusunda Bosna, bir sıfır geriden başlamanın dezavantajını yaşamaktadır. Bütün dünya sözleşmişçesine Mısır piramitlerinin reklamını yapmaktadır. Hal böyle olunca, Bosna’daki çalışmaları yürüten arkeologların çabalarını destekleyen yayınların yapılmadığını görebiliriz. Bosna’da piramit olduğunu duyan insanların yüzündeki şaşkınlık ifadesi bir nevi bu ilgisizliğin kanıtı. “Power and the money, money and the power” felsefesinin hakim olduğu ortam şartlarını da hesaba katarsak, Bosna’nın bu konudaki yetersizliğini net bir şekilde görebiliriz. Doğrusu Bosna’nın bu konuda tek başına olduğunu söylemek pek de haksızlık sayılmaz. Kuşkusuz bu durumun temelinde dünya kamuoyunun ilgisizliği yer almakta. Şayet bu keşif başka bir Avrupa ülkesinde gerçekleşseydi, aynı ilgisizliği göstereceklerini hiç zannetmiyorum.
Srebrenitsa’daki duyarlılığın(!) bir benzerini, bu durum karşısında da gösteren dünya kamuoyunu önce Allah’a, sonra da insanlığın vicdanına havale etmekten başka yapabilecek şeyleri olan her duyarlı ademoğlu gibi, bu konunun da takipçisi olmayı bir borç bilirim.