30.08.2008

Önemli birçok destan ağustos ayında yazıldı

Tarihimizde her aya rastlayan zaferlerimiz vardır. Ancak Malazgirt, Otlukbeli, Çaldıran, Merc-i Dâbık, Mohaç, Vâdi’s-Seyl ve Başkumandan Meydan Muharebesi gibi devletin istikametine yön veren önemli zaferler, Ağustos ayında yaşanmıştır.

Ağustosun Türk’ün millî zaferler kazandığı ay olduğunu, tarih okuyucuları keşfetti. 1960’larda... Daha önceleri böyle bir söze tesadüf etmedim. Üst üste sorular karşısında kaldığımı hatırlıyorum. Cevabım şudur: Türk milleti, devletine gereken zaferler hangi mevsime, aya güne isabet ediyorsa, kazanır. Ama Osmanlı zaferlerinin bir nisbette ağustos ayında yoğunlaştığı doğrudur. Bunun, ordularımızın padişah başkomutanlığında İstanbul’dan hareketi ve savaş alanına ulaşması tarihleri ile ilgisi vardır.
Her neyse... Her aya rastlayan zaferlerimiz vardır. Ağustosa isabet eden en büyük meydan muharebelerimizi hatırlatmak istiyorum:


MALAZGİRT
26 Ağustos 1071... Bize bu topraklarda, bu coğrafyada yaşamak nimetini bahşeden zaferler zaferi... Türk hâkanı Selçukoğlu Sultan Alp Arslan, en kudretli ve medenî Hristiyan devleti olan Bizans (Doğu Roma) ordusunu birkaç saat içinde dağıttı. İmparator, esir düştü. 3 yıl sonra taht şehri İznik olmak üzere Türkiye Devleti kuruldu 1074. Alp Arslan’ın Anadolu işleri askerî uzmanı amca oğlu Kutalmışoğlu Birinci Sultan Süleyman-Şâh, Anadolu Fâtihi ve Türkiye devletinin ilk başkanıdır. Öylesine Türk bir devlet kuruldu ki 1090’lı yıllarda artık bu Selçuklu devletine Avrupa’da Turchia (Türkiye) denmeye başlandı. Osmanlı Cihan Devleti’nin uzak temelleri; hâkanımız Süleyman-Şâh, ordusu ile Üsküdar’a gelip Ayasofya kubbesini seyrettiği zaman atıldı.

OTLUKBELİ
11 Ağustos 1473... Erzincan yakınlarındayız. Gerçi aynı dilin aynı lehçesini konuşan, ikisi de Sünnî Hanefî iki Türk devleti arasında geçti. Ama Türkmen padişahı Akkoyunlu Uzun Hasan Bey’in, İran, Irak, Kafkasya, Doğu Anadolu’dan sonra Anadolu’yu Osmanlı’dan alıp Balkan topraklarını Avrupa devletlerine vaad etmesi (yani Türkiye devletinin sonu) dehşetli ve akıldan mahrum projesi akim kaldı. Uzun Hasan Pâdişâh’ın baş çektiği tamamen yakını Hristiyan 25 devletin koalisyonuna karşı Fâtih Sultan Mehmed, Osmanlı’yı savundu. Koalisyonu 16 yıl savaşarak mahvetti. Cihan devletinin temelleri artık atılmış, ilk kat bile şekillenmişti.

ÇALDIRAN
23 Ağustos 1514... Uzun Hasan’ın torunu Şâh İsmâil, üstelik yepyeni bir din (Şîa-i İsnâ-Aşeriyye) kurarak, dedesinin hayallerini gerçekleştirmek, Timur’un 1402’de Osmanlı’ya yapabildiğini tekrarlamak istedi. Osmanlı’dan sonra dünyanın 2. güçlü devletine sahipti: Taşkent’ten Diyarbekir’e kadar uzanan o çağda Türkmen Devleti denen bir İran imparatorluğu...
Güney Azerbaycan’ın Çaldıran sahrâsında (Çaldıran ilçemizde değil!) Yavuz Sultan Selim, Sünnî İran’ı kan ve ateşle Şîî’leştirdikten sonra Anadolu’ya musallat olan, bu yaman, Türk’ü ortasından ikiye bölmeye azimli düşmanı, büyükbabası Fâtih, Şâh’ın dedesi Uzun Hasan’a ne yaptı ise, tekrarladı. Zafer kesindi. Türkmen imparatorluğunun taht şehri Tebrîz’e girildi. Ama büyük fedakârlıkla kazanıldı. Varşova Fâtihi Malkoçoğlu Gazi Büyük Balı Paşa’nın akıncı tümen komutanları olan sultan-zâde (padişah yeğeni) iki genç oğlu, Sofya beyi Tur-Ali Bey ile kardeşi Silistre beyi Ali Bey’in birkaç dakika ara ile vurularak gözleri önünde şehit düşünce, dayıları Yavuz Sultan Selim’in nasıl ağladığını Tâcü’t-Tevârîh’te Hoca Sâdeddîn Efendi’nin destânî üslûbundan okuduğum zaman 15 yaşımda idim, ben de ağladım.

MERC-İ DÂBIK
24 Ağustos 1516... Çaldıran’dan tam 2 yıl, 2 gün sonra... Çaldıran’da Diyâr-ı Acem’i râm eden Yavuz Sultan Selim, Diyâr-ı Arab’a ayak basıyor. Çaldıran’daki gibi gene ayni dili konuşan, ayni mezhepteki iki Türk ordusu arasında geçiyor. Ertesi gün büyük Türk beldesi Haleb’deki Sultan Selim, halîfe unvanı ve görevini, yanındaki Abbâsî Halîfesi’nden devralıyor. Cezâyir’den Yemen’e kadar Arap ülkeleri, büyük cihangirin elinin altındadır. Resmî adı Türk devleti (ed-Devleti’t Türkiyye) olan Mısır-Suriye Türk Memlûk İmparatorluğu, Osmanlı ve Safevî İran’dan sonra dünyanın en güçlü devletidir. Araplar’la hiç savaşmadan kocaman Arap ülkelerini İstanbul’a bağlayıveriyoruz. Bir Arap devletini yıktığımız falan yok.

MOHAÇ
29 Ağustos 1526... Merc-i Dâbık’tan 10 yıl, 6 gün sonra... Yavuz Sultan Selîm’in oğlu Kaanunî Sultan Süleyman, Mohaç sahrâsındadır. 2 saat süren tek meydan muharebesi... Ve sınırları bugünkünün dört misli olan kudretli Katolik krallığı Macaristan devletinin sonu... Macaristan Fâtihi, 13 gün sonra, tek kurşun atmadan Budapeşte’ye giriyor.

VÂDİ’S-SEYL
4 Ağustos 1578... Fas kuzeyinde Vâdi’s-Seyl’deyiz. Osmanlı amirali Gazi Ramazan Paşa, 80.000 asker ve 360 topla Fas’a çıkan İspanya-Portekiz ordusunu mahvetti. Portekiz Kralı ölüler arasında idi. Sinan Reis de İspanyol-Portekiz armadasını bozdu. 16. yüzyılın en büyük meydan muharebelerinden biridir. Portekiz bağımsızlığını muhafaza edemeyerek İspanya’ya katıldı. Bu suretle yüz yıldan beri Hind Okyanusu’nda sürüp giden yoğun Osmanlı-Portekiz mücadelesinin sonu, bambaşka bir coğrafyada, Fas’ta alındı. Stratejik savaşlar böyledir. Osmanlı bütünlüğü, ‘Eski Dünya’yı oluşturan 3 kıt’ada kesinlik kazandı.

BAŞKUMANDAN MEYDAN MUHAREBESİ
30 Ağustos 1922... Yunan ordusu Dumlupınar’da yok edildi. İzmir, Bursa düşmandan geri alındı. Osmanlı generallerinin kazandığı son meydan muharebesidir ki Türkiye Cumhuriyeti’ni doğurdu.
Dumlupınar meydan muharebesinin muzaffer başkomutanı Müşîr Gazi Mustafa Kemal Paşa, bütün imparatorluk taht şehirlerimizi, merkezlerimizi, düşmandan geri aldı; İzmir, Bursa, Edirne, İstanbul... Ankara’ya döndü. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin -kendi ifadesiyle- huzuruna çıktı.

Öyle ya... Her şeyini Yüce Meclis’e borçlu idi. Ve Yüce Meclis, milletimizin tek ve mutlak temsilcisi idi, bütün meşruiyetlerin kaynağı idi. Artık hâkan-halîfenin yetkileri de onda idi.
Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reîsi sıfatıyla Türkiye Devleti’nin başkanı idi. Cumhurbaşkanı sıfatını kazanmasına daha bir yıldan fazla zaman vardı.

Yüce Meclis, İstanbul yerine Ankara’da toplanınca, hemen aynı gün, milletvekili üyesi Mustafa Kemal Paşa’yı reîs (başkan) seçmişti. Büyük Zafer’den iki buçuk yıl önce... Bu iki buçuk yıl içinde Türk milleti, Millî Mücadele’sini yapmış, zaferle tamamlamıştı. Gene bu müddet içinde başkanı olan Mustafa Kemal Paşa’ya müşîr (mareşal) en yüksek askerî rütbesi ile Gazi şeref unvanını vermişti ve devletin başkumandanı seçmişti. 1934 sonunda Atatürk soyadını alıncaya kadar Kemal Paşa, kısaca ve sadece Gazi diye anılmıştır.

Malazgirt’i teyid eden, Malazgirt’te kazandığımızın bizden ebediyen alınmayacağını kanıtlayan Dumlupınar Başkumandan Meydan Muharebesi’nin muzaffer komutanı, İzmir’e girdikten, biraz dolaştıktan sonra, henüz “geçici” devlet merkezi Ankara’ya geldi. Meclis’in huzuruna çıktı:
“Meclisimizin civanmerd ve kahraman ordularının başında, bir asker sadakat ve itaatiyle emirlerinizi yerine getirdim” dedi.

Paşamız, iki yıl önce İzmir’e girseydi, Melis’e değil padişaha “emirlerinizi yerine getirdim” diyecekti.

Yepyeni bir Türkiye doğdu. Osmanlı, mâşerî dehâsının son zerrelerini esirgememişti. Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturduktan sonra sahneden silinmişti.

Kahraman ordularımızı, silâhlı kuvvetlerimizi, bu büyük bayramlarında kutluyoruz. Nice bayramlara... 100 ve 1000 yıl sonra da bir arada olalım...


Yılmaz Öztuna

30 Ağustos 2008
Kaynak; Türkiye Gazetesi