5.05.2008

DADALOĞLU

Dadaloğlu, Osmanlı Devleti‘nin Anadolu Türkmenlerini iskan politikasına tepki olarak doğmuş isyanlarda yer aldığı anlaşılan tanınmış bir halk ozanıdır. 18.yy’ın son çeyreğinde doğup 19.yy’ın ortalarında öldüğü bilinmektedir. Doğum ve ölüm tarihleri hakkında kesin bir bilgi olmamakla beraber eldeki kaynaklar 1785-1868 tarihlerini göstermektedir. Dadaloğlu, Güney illerinde dolaşan ve Toros dağlarında Kozan, Erzin, Payas yörelerinde yaşayan göçebe Türkmenlerin Avşar boyundandır.

Yaşamı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız Dadaloğlu’nun şiirleri yazılı kaynaklar aracılığıyla değil, sözlü gelenek sayesinde bugüne ulaşmıştır. Asıl adı Veli olan ve Türkmen-Avşar aşıklarının önde gelenlerinden biri olan Dadaloğlu, Kul Mustafa mahlasını da kullanan Aşık Musa’nın oğludur. Az da olsa eğitim almıştır. Avşar beylerinden Küçük Alioğlu, Sırkıntı beylerinden Murtaza Bey ile Kozanoğlu’nun yanında imamlık, katiplik yaptığı anlatılır ama bu konuda yeterli bilgi yoktur. Daha çok Gavurdağı ve Ahır Dağı yörelerinde yaşadı. Çukurova’yı, Toroslar’ı, Orta Anadolu’yu dolaştı. Şiirlerinde göçerlik koşullarını, döneminde orta Anadolu’da hüküm süren aşiret kavgaları ve aşiretlerin Osmanlı Devleti ile savaşlarını duru ve yalın bir dille yansıttı. Dili Anadolu Türkmen boylarının kullandığı halk Türkçesiydi. Dadaloğlu Anadolu’nun halk şiiri geleneğine damgasını vurmuş en önemli sanatçılardan biri olmuştur.

Osmanlı Devleti’nin göçebe olan Avşar, Karsantı, Sırkıntı, Bozdoğan, Kırıntı, Berber, Menemenci gibi Türkmen aşiretlerini yerleşik hayata geçirmek için verdiği uğraş, yer yer başkaldırılara ve çatışmalara neden olmuştur. Dadaloğlu’nun şiirleri, yerleşik yaşama geçmek istemeyen Türkmen aşiretlerinin çığlığı ve sözlü tarihi sayılabilir.

Mezarı Kırşehir‘ in Kaman İlçesi’ndedir. Biter Kırşehir’ in Gülleri Biter adlı türkünün söz yazarı olması, mezarının Kaman’ da bulunduğunun bir ispatıdır.

DADALOĞLU ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ
Dadaloğlu, Çukurova’da göçer-konar Türkmen toplulukları arasında yetişmiş çağına damgasını vurmuş bir aşıktır.

Aşık tarzı Türk halk edebiyatında Dadaloğlu’nun yerini ve önemini belirleyebilmek için Anadolu’da oluşan Halk edebiyatına kısaca değinmek yararlı olacaktır.

Öncelikle ozan, aşık kavramlarını açarak Dadaloğlu’nun aşık mı ozan mı olduğunu belirlemek gerekir. Osmanlı İmparatorluğu 15.yüzyılda büyük bir kültür birikimine ulaşmıştır. İslamiyetin kabulünden sonra Anadolu’da yaşayan Osmanlı, yeni kültürleriyle birlikte sanat alanında da yeni zevklere yönelmiştir. Orta Asya’dan Anadolu’ya getirdiğimiz ozan,yeni kültür ve sanat anlayışına cevap veremez olunca kırsal çevrelere çekilmiştir. Göçebelikten yerleşik hayata geçerek yeni bir toplum düzeninin kurulması, şehir ve kasabaların oluşumu, toplum içi çatışmaların çoğalması, destan anlatıcısı ozanın yerine aşık tipinin geçmesini hazırlamıştır. Epik şiir göçebe düzenin ürünü, aşık şiiri ise yerleşik düzenin ürünüdür.

15.yüzyıldan sonra epik şiir kaybolurken aşık şiiri belirmiştir. Aşık tipi, sosyo-ekonomik koşullar gereği ozanın yerini alır. Aşık yerleşik düzenin koşulları içinde ortaya çıkar. Göçebe toplumdan çeşitli nedenlerle yerleşik düzene geçen aşıklar bireyselleşirler. Epik karakterli şiir yerini lirik, satirik, didaktik karakterli şiire bırakır.

Yeni kültür ve sanat zevkiyle 15.yüzyılda, ozan tipi değişen değerlerle aşağılayıcı bir anlam kazanmaya başlar.

Tekke şairleri 13.yüzyıldan itibaren kendilerini diğer şairlerden ayırmak ve ilham kaynaklarının kutsallığını göstermek için aşık adını kullanmaya başladılar. Dünya nimetlerini dile getirenlere verilen şair adını kabul etmiyorlardı. Hatta tekke şairlerinin kendi şiirlerine ilahi, nefes, deyiş adını vermelerinin bir nedeni de budur. Aşık adı benimsenince büyük şehirlerde yetişen saz şairleri köy ve aşiret çevrelerinde yetişen eski şairlerin kullandıkları ozan adı yerine aşık kelimesini kullanmaya başladılar. Bunun üzerine Tekke şairleri Hak aşığı kelimesini kullandılar. Adlarına, pir, sultan, abdal, dede, derviş gibi kelimeler ekleyerek diğer şairlerden kendilerini ayırdılar. Ozanların milli olmasına karşın, aşıklar islami öze bağlıdırlar. 19,yüzyılda Çukurova’da yetişen Dadaloğlu’nu aşık olarak niteliyoruz.

Dadaloğlu’nda aşık tipinin yanısıra, epik karakterli kavga şiirlerinde aşiretin ortak duygusunu yansıtan eski ozan tipinin izlerini görüyoruz.

Dadaloğlu, Aşık tarzı Türk halk edebiyatı aşıklarındandır. Yetiştiği çevreye göre de göçebe aşıklar grubuna girer. Göçebe aşıkları diğer aşıklardan ayıran bütün özellikleri Dadaloğlu’nda görebiliriz.

Göçebe hayatı, güneyde yaşayan Türkmen aşıklarında kuvvetli izler bırakır. Bu izler aşıkların şehirle ilişkileri az olduğu için kaybolmaz. 19.yüzyıldan sonra Fırka-i İslahiye adlı birliğin bu göçebe zümreleri yerleşik hayata mecbur etmesiyle aşıkların şiirlerinde epik karakter görülür.

Göçebe aşık olarak nitelediğimiz Dadaloğlu’nun 19.yüzyıl Türk halk şiirinde yerini belirleyebilmek için 19.yüzyıl Türk Halk şiirine kısaca bir göz atmamız yararlı olacaktır.

16.yüzyıldan beri gelişimini sürdüren aşık edebiyatı 19.yüzyılda daha büyük bir önem kazanmıştır. Bir yandan klasik edebiyat içinde mahallileşme akımı artarken, diğer yandan da halk şiiri klasik edebiyatın etkisine daha fazla girerek halktan ve halk zevkinden uzaklaşma eğilimi göstermeye başlamıştır. Aşıklar, Gevheri ve Aşık Ömer’in etkisinde kalarak aruz ölçüsünü klasik şiirin nazım şekillerini kullanmışlar, heceyle yazdıkları şiirlerde de Arapça, Farsça kelime ve tamlamalara çok yer vermişlerdir. Bütün bu olumsuz etkilere rağmen bunlardan etkilenmeyen arı duru dili ve geleneksel halk şiirine uygun şiirleriyle Dadaloğlu kendine bu çağda çok özel bir yer açmıştır.

Bu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun her tarafında aşıkların sayıları artmış, aşık zümreleri oluşmuştur. İmparatorluğun parçalanması, politik ve sosyal değişiklikler şiirin konularını etkilemiştir. Bu etki Dadaloğlu’nun şiirlerine zorunlu iskana tepki olarak yansımıştır.

Bu yüzyılda Dadaloğlu gibi, halk şiirinin klasik vezinleri, şekilleri, türlerini yaşatanlar olduğu gibi, divan tarzı söyleyişe yaklaşanlar da olmuştur.

Dadaloğlu’nun kavga karakterli şiirlerinde epik karakter ve göçebe Türkmen Yörüklerinin günlük yaşantılarının izleri görülür. Tabiat dekoru göçebe şairlerde çok kuvvetlidir. Göçebe aşıkların şiirleri, dilleri, anlatımları, mecazları, günlük hayata ait olayları, gerçekçi tabiat anlatımları yönüyle aşıklardan ayrılır. Dil anlatım ve benzetmeler günlük olaylara dayanır. Tabiat güzelliklerine çok yer verilir. Bu şiirler doğallıkları ve anlatımları yönünden folklor ürünlerine en yakın eserlerdir. Göçebe aşıkların şiirlerinin bir çoğu gibi Dadaloğlu’nun şiirleri de bu özelliklerinden dolayı türküye dönüşmüştür.

Dadaloğlu, 19,yüzyıl aşıkları içinde konar-göçer Türkmen aşiretlerinin geleneksel dünyasını, törelerini yansıtan şiirleriyle etkinleşir. Dadaloğlu “yiğitlik, soyluluk, dayanışma” gibi göçebe toplumun değer sistemlerinin değişmeye yüz tuttuğu bir çağda bu değerleri savunan bir aşiret şairi olarak öne çıkar. Dadaloğlu’nun şiirlerinde zorunlu iskanı kabullenmeme ve toprağa bağlı yaşama uyum göstermeme iki önemli olgudur.

1865 yılında Osmanlı Devleti bölgede güvenliği, idari otoriteyi sağlamak için Türkmenleri zorunlu iskana tabi tutmak üzere Derviş ve Cevdet Paşaların komutasında Fırka-i İslahiye adıyla bilinen bir askeri güç gönderdi. Kozanoğulları ve Avşarlar başta olmak üzere Türkmenler, zorla toprağa yerleşmeyi kabul etmeyerek ayaklandılar. Ayaklanma kısa sürede bastırıldı. Aşiretlerin bir kısmı ovaya, Bir kısmı da İç Anadolu’ya yerleştirildi. Bundan amaç arazilerin işlenmesi ve eşkıya gruplarına karşı set görevi görmelerini sağlamaktı. Doğa koşulları nedeniyle merkezi otoritenin beylere karşı yaptırım gücü yoktu. Aşiretler Horasan’dan kalma törelerle yönetiliyordu. Zorunlu iskana karşı koymanın altında ovalardaki dizanteri, sıtma ve diğer hastalıkların yaşamı olumsuz etkilemesi ve beyliklerin yüzyıllar boyu sürdürdükleri feodal idare yapısının yıkılmasını kabullenmeme düşüncesi yatıyordu. Zorunlu iskan ve Kozanoğlu başkaldırısı Dadaloğlu’nun şiirinin temel eksenini oluşturur.

Dadaloğlu aşiretler arası kavgaları doğaya bağlı göçebe bir insanın duyarlılığıyla dile getirmiştir. Osmanlıya karşı feodal beylik düzenini ve soylu aşiret beylerini öven şiirleriyle, aşiret beylerinin şairi olur. Kozanoğlu ayaklanmasını anlatırken soyluluk ve geleneksel aşiret değerlerini yüceltir, konar göçerlerin zorunlu iskan sonucu mutsuzluklarını da duyarlı ve içten bir dille anlatır. Zorunlu iskan sonrası yurtlarından sürülen aşiretlerin eski yurtlarına duyduğu özlem sık sık konu edilir. Kavga şiirlerindeki epik söyleyiş, iskan sonrası şiirlerde yerini lirizm ve bazen de duygusal bir içlenmeye bırakır. Aşık “Yaylalarda dem sürmenin vakti geldi, çağı şimdi.” Dizeleriyle özlemini dile getirir.

Dadaloğlu’nun şiirlerini konularına göre üç ana başlıkta toplayabiliriz.

1-Kavga şiirleri

2-Sevda şiirleri

3-Yurt güzellemeleri


Dadaloğlu’nun şiirlerinde işlediği konulardan bir kaçını örneklerle verelim.

Dadal’ım sıladan haber ver Gözümde dağların tüter Koç Dağı’nda kekik biter Burcu burcu koktu m’ola?


Bu dörtlükte ova yaşamına alışamamış bir Türkmen aşığının özlemini buluyoruz. Yaşamını doğa ile iç içe sürdüren göçebe şairlerinin şiirlerinde ağaç önemli bir yer tutar.

Ağaçlar burçunu açtı Kuşlar kılavuzunu seçti Yolumuz gurbete düştü Garip düştüm dünden geri


Yiğidin en yakın arkadaşı attır. Kavgasında, sevdasında at yiğidin hep yanında olmuştur. Atlar içinde de kır atın yeri ayrıdır.


Şu yalan dünyaya geldim geleli Severim kır atı bir de güzeli Değdim on beşinde kendim bileli Severim kır atı bir de güzeli


Dadaloğlu sevdiği Türkmen güzeliyle kır atı bir tutar. Hatta atla birlikte güzelin özelliklerini tek tek anlatır.


Atın beli kısa, boynu uzun Kuru suratlısı elma gözlüsü Değdim on beşime kendim bileli Severim kır atı bir de güzeli


Evrensel bir duygu olan aşk, aşığımızın da temel konusudur. Aşıkların dilinde aşk, sevgilinin elinden içilen, aşığı kendinden geçiren bir doludur. Dadaloğlu kavuşulmayan güzelin verdiği acıyı şöyle anlatır:


Dostun bahçesinden yad el geçmesin Kurutur ha nazlı dilber kurutur Senin sevdan yüreğimde yağ komaz Eritir ha nazlı dilber eritir


Övülen,üstüne güzellemeler söylenen yalnızca sevgili değildir. Binboğa Dağı’nın güzellikleri aşığı şöyle etkilemiştir:

Bereket var toprağında taşında Kırık kırık eser yelin Binboğa Seyfilerin döner yanı başında Faraz avcı ister yerin Binboğa Dadaloğlum der ki, sen seni tanı Adam arap ata vermez mi yemi? Sana derim sana dağlar sultanı Sana eş olur mu, Belit, Binboğa


Dadaloğlu yaşadığı yaylayı, gülleri, güzelleriyle şöyle anlatır:


Bizim yaylamız meşeli Dibinde güller döşeli Altı top top menekşeli Kızlar gelir yaylamıza


Yüzyıllarca görkemiyle, gizemiyle insanları büyüleyen dağlar, bazen arkasını yasladığı güvence bazen yurttan, sevgiliden ayıran engeldir. Türkmen’in Osmanlı’ya başkaldırısında dağlar Dadaloğlu’na sığınak, mesken olmuştur.


Belimizde kılıcımız kirmani Taşı deler mızrağımın temreni Hakkımızda devlet etmiş fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir.


Bu şiirde Dadaloğlu, Anadolu’da başkaldırı geleneğinin sözcülüğünü üstlenir. Cevdet Paşa’nın “kendilerini Osmanlı addetmeyen eskiden kalma Türkler” olarak nitelediği Türkmenlerin ve beylerin yanında yer alır.

Bazen Dadaloğlu gurbeti değişik algılar. Halk arasında iki değişik söyleyiş gurbeti şöyle niteler:

1-Bir yiğit gurbete gitse Gör başına neler gelir 2-Ayrılığı ölüm ile tartarlar Elli dirhem fazla gelir ayrılık.


Ölümden zor olan ayrılık yazgıda varsa çekilecektir. Gurbetsiz bir aşk düşünmek zordur. Gurbet garipliktir. Gurbetten sılaya yol, çoğu kez hüznü çağrıştırır. Dadaloğlu’nda gurbet gönülden gönüledir.

Gönülden gönüle yol gider derler Onu sürmeye bir hoşça can gerek


Göç ekonomik ve toplumsal nedenlerle kişilerin yer değiştirmesidir. İskan ise yurdu veya toprağı olmayan kişileri yurtlandırma, toprağa bağlı yaşam için yer vermedir. Göçer yaşam, göçer aşığın yaşam biçimidir. Zorunlu iskan yeni bir yaşam biçimine geçiştir. Uyumsuzlukları, yakınmaları ve özlemleri beraberinde getirir.

Aşağıdan iskan evi geliyor Bezirganlar koç yiğide gülüyor Kitabın dediği günler oluyor Yoksa devir döndü ahır zaman mı? Aşağıda akça çığın ötünce Katar başı mayaların sökünce Şahtan ferman Türkmen ili göçünce Daha da hey Osmanlıya aman mı?


Yiğitlik Dadaloğlu’nun şiirlerinde önemli yer tutar. Kavgadan kaçan yiğit eleştirilir.

Dadaloğlu dağda her kuş ötmez Yiğitler de derdi baştan atmaz Yurdunu yitiren yerde yatmaz Kavgaya girende başka hal olur

Kısaca söylemek gerekirse Dadaloğlu, içinde yaşadığı toplumun sözcüsü olmuş, bu toplumun duygu ve düşüncelerini ustalıkla yansıtmış, büyük bir halk şairidir. Ayrıca o, yalın, yabancı kelimelere yer vermeyen sanatlı söyleyiş kaygısından uzak diliyle, göçebe yaşamın doğal söyleyiş biçimiyle, lirizmi yakalayan bir aşıktır.


Prof. Dr. Erman ARTUN
Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi.
http://www.yenidenergenekon.com/207-dadaloglu/