10.11.2007

Paranız nasıl çalınıyor.

Sevgili dostlar,bugün sizlerle birazda paradan
bahsedecek ve yazının sonunda ilginç bir soru
soracağım. Birazdan okuyacağınız ekonomik gerçekleri
her gün ekranlara çıkan ailenizin papyonlu
ekonomistlerinden öğrenemezsiniz çünkü bunları
söylerlerse kendilerinin de içinde bulundukları
tezgahlar gün yüzüne çıkar ve paralarının nasıl
çalındığını öğrenen insanların kafalarında neyi
kıracakları belli olmaz.

Şimdi sizlere basitçe ve bir ortaokul öğrencisinin
bile anlayabileceği şekilde dünyada ekonomi nasıl
işler anlatacağım. İçinde Türkiye�nin de bulunduğu
küresel ekonomik sistem gerçekte var olmayan paraların
yaratılarak bu sanal paraların devletlere, şirketlere
ve insanlara faiz karşılığında borç verilmesi üzerine
dönmektedir. Olmayan parayı borç alma tuzağına düşen
devletlerin,şirketlerin ve insanların borçları
arttıkçada bu parayı verenler tarafından daha kolay
kontrol edilmektedirler. Bugün herkese borç dağıtan
bankaların kasasında aslında doğru dürüst para
bulunmaz ve insanlar bir gün birleşip banka
hesaplarındaki paraları çekmeye kalksalar, o her gün
reklamlarını gördüğünüz anlı şanlı bankaların hepsi de
batar çünkü kasalarında hesaplarında gösterdikleri
kadar para yoktur.

Banka kasasında duran paralar imajı kocaman bir
dolandırıcılıktan başka bir şey değildir çünkü siz bir
bankaya gidip borç istediğiniz zaman size kasadan
çıkarıp para vermezler, sadece bilgisayarlarının
birkaç tuşuna basarak belli rakamları sizin hesabınıza
geçirirler. Bankadan borç aldığınız andan itibaren
hesabınıza geçirilen sanal rakamların faizini ödemeye
başlarsınız ama hele bir borcunuzu ödemeyin işte o
zaman haciz yoluyla sizin gerçek mallarınıza el
koyarlar. Yani kısacası banka size bilgisayar
tuşlarına basarak gerçekte var olmayan sanal para
miktarını geçirir ama ödeyemediğiniz takdirde sizin
elle tutulur evinize,arabanıza,dükkanınıza ve
eşyalarınıza el koyar. Birinin size bir torba hava
verip karşılığında altınlarınızı alması gibi komik bir
oyundur bu aslında.

Dünya çapındaki bankaların bilgisayarlarında ne kadar
çok fazla rakam dönerse ekonomi o kadar iyi gidiyormuş
gibi gözükür. Ama bir gün gelirde o bilgisayar
tuşlarının sahibi olan eller bilgisayar ekranlarındaki
rakamları azaltmaya başlarlarsa o zaman ekonomik kriz
ortaya çıkar ve ekonomiyi iyi zannederek bankalara
borçlanan yüzbinlerce insanın malı mülkü o bankaların
sahiplerine geçer. Ekonomileri kısa bir süre iyi
gösterip sonrada göçerterek insanların mallarına el
koyma oyunu yüzyıllardan beri sahneye konulan ama
insanların bir türlü uyanamadıkları hipnotik bir
tiyatro gösterisidir.

Devletlerin ise aslında kendi paralarını basma
imkanları olduğu halde banka sahipleri tarafından
onlara kabullendirilen �para basmak felaket getirir�
yalanı yüzünden devletler yüksek faiz karşılığında
bankalardan borç alırlar ve insanlara hizmet etmek
için topladıkları vergi paralarını bankalara öderler.
Özelleştirme denilen şey bankalara olan borçlarını
ödeyemeyen devletlerin millet parasıyla kurulmuş
tesisleri satarak bankalara olan borçlarını
kapatmalarıdır. Zaten genelde özelleştirmelerde
kelepir fiyatına büyük tesisleri kapatanlarla banka
patronları aynı kişilerdir. Yani tefecinin biri size
borç verir ve sizde borcu ödeyemediğiniz için
dükkanınızı �özelleştirir� ve tefecinin kardeşine ucuz
eşek fiyatına satarsınız. Bankaların arkasındaki
ellerin tüm dünyadaki devletleri soymasının temel yolu
budur.

Peki ama devletler neden para basıp borçlarını ödemek
yerine bu şekilde soyulmaktalar ya da insanlar açık
açık mahvolacaklarını bildikleri halde neden her gün
bankalara borçlanırlar derseniz bunun cevabı
şartlandırmadır. İnsanlar ki bunlara devlet
yöneticileri de dahildir ekonomi bilimi adı altında
pek çok yalana inandırılmış ve bunları doğruluğu
tartışılmaz gerçekler olarak kabullenmişlerdir. Mesela
eğer siz çocukken anne ve babanız size iki artı ikinin
beş ettiğini öğretseydiler ve hayatınızın geri
kalanında okuldaki öğretmenlerinizden tutun okuduğunuz
gazetelere kadar herkes size iki artı ikinin beş
ettiğini söyleseydi buna tartışılmaz bir gerçek
gözüyle bakardınız. Bir gün yazarın biri çıkıp size
iki artı iki dört eder deseydi ona inanmaz ve tipik
bir komplo teoricisi olarak düşünürdünüz. Ama tüm
kainat bilir ki iki artı iki dört eder işte
açıkladığım tüm gerçeklerin ilk başta insanlara
inanılmaz gelmesinin sebebi de bu koşullandırmadır.
Şimdi size ilginç bir soru soracağım ve cevabını
düşünmenizi isteyeceğim.

Tüm dünyadaki heykel sanatçılarının kabul ettikleri
genel kurallar vardır. Çok eski zamanlardan beri kabul
gören geleneklere göre eğer savaşlarda başarı
göstermiş bir kral,general veya devlet adamının at
üzerindeki heykelini yapıyorsanız üç kurala dikkat
etmeniz gerekir. Eğer heykeli yapılan kişi savaşta
ölmüşse bindiği atın öndeki iki ayağı havada olur yani
at şaha kalkmış olarak yontulur. Eğer bu kişi savaşta
yaralanmışsa ve bu yaralardan dolayı savaştan sonra
öldüğü düşünülüyorsa atın bir bacağı havada diğeri
yerdedir. Eğer heykeli yapılan kişi normal sebeplerle
ölmüşse atın iki ayağı da yerde olur. Şimdi size çok
önemli soru geliyor. Mustafa Kemal Atatürk�ün
Türkiye�nin pek çok yerinde bulunan at üzerindeki
heykellerini bir düşünün ya da en iyisi Internet�e
girin ve resimlerini inceleyin. Bu heykellerdeki
atların bazılarının şaha kalkmış,bazılarının tek ayağı
yukarıda ve bazılarının da tüm ayaklarının yerde
olduklarını göreceksiniz. Soru : Atatürk heykellerini
yapan pek çoğu üstat olan heykeltıraşlar acaba heykel
yapımındaki bu en basit teknikten habersizler miydi ?
Eğer bu heykeltıraşlar ne yaptıklarının farkındalar
ise acaba Atatürk�ün ölüm sebebi hakkında birileri
bizlere bir mesaj mı vermeye çalışıyordu. Evet işte
size bir süre kafa yoracağınızı umduğum bir soru.
Unutmayın gerçek dünya size anlatılanlardan çok
farklıdır.

Sevgilerimle
Serdar Kuru
serdarkuru.sobukai.com






Serdar Kuru
Araştırmacı-Yazar

http://serdarkuru.sobukai.com/