28.07.2007

Yabancı Dilde Eğitim Yanılgısı


Son yıllarda eğitim dilinin nasıl olması gerektiği her türlü okul düzeyinde sıkça tartışılan konulardan biri olmaya başladı. Bu konudaki düşüncelerimi gerek okuldaki izlenimlerimden gerekse çevremizdeki insanların bu konuya ait düşüncelerinden faydalanarak EMO-Genç 3.Öğrenci kurultayı kapsamında ifade etmek istiyorum. Son yıllarda Türkiye’de yabancı ülkelerde pek de benimsenmeyen bir eğitim düzeni ortaya çıkmıştır. Bu da eğitimimizi kendi ulusal dilimizle değil de yabancı bir dille yapmak şeklindedir.

Bilim her geçen gün takip edilmesi zor bir şekilde ilerlemekte ve bilimsel gelişmeler sadece fiziksel hayatı değil, aynı zamanda kültürel hayatı da etkilemektedir. Bu etkileme hem yeni kültürel biçim ve değerlerle yol açmak şeklinde hem de var olan kültürel değerleri değişime uğratmak ve bazen de yok etmek şeklinde kendini göstermektedir. Bu kültür değişiminin belki en önemli parçası dil ve dildeki değişimdir. Dolayısıyla bilimin süratle gelişmekte olduğu günümüzde kültürel, ekonomik ve jeopolitik değerlerin himayesinde, kendisine kaynaklık eden dili de beraberinde getirmektedir. Günümüzde ise bu dilin İngilizce olduğu söylenmektedir.

Bu amaçla İngilizce öğretimi anaokulundan üniversiteye kadar eğitim sürecinin bütün aşamalarına sokulmuştur. Öyle ki yabancı dilin sadece yabancı dilin öğretilmesini amaçlayan derslerde çeşitli yöntemlerle verilmesi gerekirken, her türlü eğitim aşamasında sayısı gitgide artan okullarda dersler Türkçe yerine İngilizce olarak verilmeye başlanmıştır. Fakat bu uygulamanın en basit aksaklığı eğitim kadrolarının İngilizce eğitim için yetersiz oluşu, bunların birçoğunda eğitimin melez bir dille yapılmasıdır. Üniversiteler de dâhil olmak üzere, birçok okulda İngilizce eğitim, öğrencinin öğrenmesi gereken temel kavramları öğrenmemesine yol açmakta, dolayısıyla İngilizce bilen ama konusuna hâkim olmayan öğrenciler yetiştirilmektedir. Ülkemizin en iyi üniversiteleri ya tamamen, ya da kısmen İngilizce eğitim verdiklerinden dolayı da ülkemizde Türkçe’den ziyade Türkçe’ye hâkim olan bir eğitim dili oluşmuştur. Öyle ki akademik hayatta da İngilizce barajı konulduğundan bilim yapmak isteyen eğitimciler en verimli yıllarını İngilizce sınavlarını atlatabilmek için yoğun bir şekilde İngilizce çalışarak geçirmekte, kendi konularına yeteri kadar zaman ayıramamaktadır. Böylesine bir yöntem dünyanın hiçbir yerinde olmayıp, bilimsel olarak ilerlememizde bize vakit kaybettirmektedir. Bilimsel yayınları izlemek amaçlanıyorsa bu, tüm yabancı dilde olan kaynakları Türkçe’ye çevrilerek yapılabilir ve her türlü kesimden insanın kullanımına sunulmuş olur.

Bu durum Türkçe’nin başına ilk defa gelmemektedir; Türkçe daha önce Arapça ve Farsça’nın, sonraları Rusça, Almanca ve Fransızca’nın da etkisinde kalmışlardır. Türkçe bu kültürlerin etkisinde kalmış fakat kendi gelişmesini de sürdürmüştür. Ancak, Türkçe’nin zamanımızda karşı karşıya kaldığı durum geçmiştekilerden farklılık göstermektedir. Telefon, uydu, radyo ve televizyon yayınları, gazete ve dergiler, cep telefonu, internet gibi yaygın haberleşme teknolojileri nedeniyle İngilizce’nin Türkçe üzerindeki etkileri çok yoğun bir biçimde oluşmakta ve geçmişle karşılaştırıldığında bu durum geniş halk kitlelerini etkilemektedir. Buna göre bölgesel ekonomik ve jeopolitik gruplaşmaların getirdiği politik baskılar da eklenince, İngilizce’nin Türkçe üzerindeki etkilerinin kalıcı olma ihtimali artmaktadır. Bunun yanı sıra kendi dilini eğitim her alanında kullanabilen Çin gibi ülkelerin gelişmesi ortadadır. Hindistan bile sömürgelikten kurtulduktan sonra Hintçe’ye dönme çabasında iken bizim eğitim dilindeki bu yöntemi devam ettirmemiz nedendir bilinmez. Aşağıda kaynağı ile verilen tabloda İngilizce eğitim yapan ülkeler verilmiştir. Görüldüğü gibi eğitimini tam anlamıyla İngilizce yapan bağımsız bir ülke yoktur.

Üniversitelerinden En Az Birinde Yalnız İngilizce Eğitim Yapılan Ülkeler:

Kaynak: The Word of Learning 1998, 48th Ed., Europa Publications, London’dan aktaran: Ümit Şenesen, “Başka Ülkelerde İngiliz Dilinde Öğretim”. Bütün Dünya 2000, sayı: 2001/04, Nisan 2001, Başkent Üniversitesi, Ankara, s. 30-33.

İngilizce’nin öğrenilmesine ve hatta imkânımız varsa başka yabancı dillerinin öğrenilmesine kesinlikle karşı değilim. Aksine kesinlikle öğrenilmelidir.Ama günümüzde böyle bir anlayışla yetinilmemiş eğitimimiz İngiliz’ce olmuştur. Öyle ki çocuğunu anaokuluna başlatacak veli burada “İngilizce eğitimi veriyor musunuz?” diye sorabiliyor ya da bazı insanların özgeçmişlerinin en önemli yerinde iş sahası ne olursa olsun kendi iş sahasındaki tecrübeden önce “İngilizce bilir” ifadesini okuyabiliyorsunuz. Dolayısıyla yabancı dil öğrenmek başkadır; yabancı dilde eğitim başkadır. Bu ayrımın kesin bir şekilde yapılması gerekir. Kendi ders kapsamında ülkenin ihtiyaçlarına göre belirlenmiş sayıda öğrenciye çeşitli yabancı dillerin eğitiminin yapılması kuşkusuz faydalıdır. Ancak bunun yanında kendi ulusal dilimizi de her insan yeterince öğrenmelidir. Yabancı dil öğrenmenin nedeninin “Türkçe’nin yetersiz olması” olmadığını iyice kavramalıyız.

Oysa yabancı dillerin anaokulundan üniversite sonuna kadar öğretildiği ülkemizde insanlar kendi alanında gayet iyi derecelerle okuyup sonuçta yabancı dil sınavlarında tümüyle başarısız olabiliyorlarsa okullarda verilen yabancı dil eğitimi de amacına ulaşmıyor demektir. Verilen eğitim sadece birkaç kelimenin ezberletilmesi ve Türkçe’ye dolayısıyla da kendi ulusal benliğine uzak birey yetiştirilmesidir. Uzmanlaşmaya ve akademik alanda ilerlemeyi amaçlayan olası mesleki yabancı diller de diğer bütün ülkelerde olduğu gibi bazı kurslar aracılığıyla da verilebilir. Böylelikle kendi örgün eğitimizde Türkçe’ye ve kendi alanımıza daha çok zaman ayırmış oluruz.

Her zaman düşüncelerini ve inkılâplarını rehber edindiğimiz ve daima da edeceğimiz önderimiz Atatürk de Türk kimliğini Türkçe ile tanımlamıştır. Onun için de Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki temel amacı Türkçe’yi, dolayısıyla Türk kültür ve kimliğini yabancı boyunduruklardan korumak, bunun için de eğitimi her düzeyde Türkçe ile yapmak, halkın yabancı dille eğitime özenmesini önleyecek tedbirler almak olmuştur. Ayrıca Atatürk bu konuda şunları söylemiştir:

“Batı dillerinden hiçbirinden aşağı olmamak üzere, onlardaki kavramları anlatacak keskinliği, açıklığı olan Türk bilim dili terimleri tespit edilecektir.” (Atatürk bugün askerlikte olsun, matematikte olsun kullandığımız birçok terimleri Türkçe’nin derinliklerinden çıkarıp halkın kullanımına sunmuştur. Bu zamana kadar birçok alanda ilerleme kaydedilmiş, her yeni bilimsel kavram tam Türkçe’siyle ifâde edilebilir konuma gelinmişken her nedense şu anda da eğitimizi yabancı dilde yapabilme isteğindeyiz! )

Daha 1924’te: “Millî eğitimin ne demek olduğunu bilmekte hiçbir tereddüt kalmamalıdır. Bir de millî eğitim esas olduktan sonra onun lisanını, usulünü, vasıtalarını da millî yapmak gerekliliği münakaşa edilemez.” 1938’de, vefatından az önce: “Türlü bilimlere ait Türkçe terimler tespit edilmiş, bu suretle dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır. Bu yıl okullarımızda tedrisatın Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür hayatımız için mühim bir hâdise olarak kaydetmek isterim.” Son olarak da Türk bilimci ve eğitimcisine şu vasiyeti: “Bakınız arkadaşlar, ben belki çok yaşamam. Fakat siz, ölene dek Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçe’nin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir.”

Sonuç olarak Türkçe’nin ve onunla birlikte Türk insanının duygularının, düşüncelerinin ve kendi kültürüne dayalı yaratıcı gücünün de yok olma ihtimali dikkate alınmamaktadır. O kadar ki, kendi dilinde konuşup yazamayanların, emrine girdikleri dilde, bilimsel düşüncenin özünde var olan farklı düşünebilmek ve var olanı sorgulamaktan yoksun kalacaklarını dahî görememekteyiz. Bu durum, bütün bir toplumun güncel becerilerinin ve düşüncelerinin kısıtlanması anlamına gelmektedir. Gerek kendi toplumları için, gerekse evrensel medeniyet için kendi kültürel değerlerinden kaynaklanan özgün çözüm ve önerilerde bulunamayan toplumlar yok olmaya mahkumdurlar. Bugüne kadar ürettiği evrensel değerler göz önüne alındığında, Türk milletinin bu sonu hak etmediği ortadır.

Bazı dilbilimcilerin Türkçe’nin önümüzdeki yıllarda yok olabileceğini düşünmesi insana önce şaşkınlık sonra derin bir üzüntü veriyor. En az bin yıl önce yok olmuş dillerin olağanüstü çabalarla diriltildiği, tarihte hiç yer almamış kavimlerin dillerinin teşvik edildiği bir devirde Türkçe’nin bu denli ikinci plana atılmasını bizim günahımız olarak görmek gerektir. Bilim ve teknolojiyi yanımıza alarak bu durumu bir an önce düzeltmezsek, bilim ve teknolojinin hüküm sürdüğü bu çağda, ülkenin kalkınması ve ilerlemesi adına yaptığımız tüm uygulamalarda söz sahibi olamayacak ve bunları da kendi halkımıza kazandırmamış olacağız.

Çözüm olarak Türkçe ve yabancı dil öğretimi çok ciddi bir biçimde kuvvetlendirilmelidir. Ama bununla birlikte bütün okullarda eğitim istinasız Türkçe olmalıdır. Türkçe okul kitapları çoğaltılmalıdır. Üniversiteler için gerekli Türkçe ders kitapları ve kaynakların yazılması için TÜBA, YÖK ve TÜBİTAK desteğinde teşvikler sağlanmalıdır. Ne yazık ki ülkemizde üniversite öğrencileri için Türkçe ders kitapları ve yardımcı kitaplar yok denecek kadar azdır. Bilim ve teknolojideki en son gelişmelerin aktarılacağı Türkçe kaynak yazmak isteyen ve akademik olarak ilerlemek isteyen öğretim üyeleri maddi ve manevî olarak desteklenmelidir. Üniversiteler başta olmak üzere bilim ve teknolojik araştırmalara devlet tarafından daha büyük kaynaklar ayrılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, Türkçe’yi korumanın en güzel yolu bilim ve teknolojiyi üretmekten geçer.

Kaynakça;
· Bye-Bye Türkçe,Oktay Sinanoğlu
· Dr. Ömer Karabulut (Eğitimciler Derneği Başkanı)
· Prof. Dr. Atilla Aydınlı
· Temmuz 2001, Yeni Avrasya, Ahmet Kılınç
· Harun Demirkaya, Türkbilim

EMO-GENÇ / Oğuzhan AYIK / İzmir