5.08.2007

Kime Oy Vereceğiz Be Kardeşim?

Anî sağanak bastırdı. Üstüm zil, şemsiyem yok. Islak tarla faresine dönüşüyorum. İnsanlar değil de, Amerika’nın neft (petrol) satışları düşünülerek yapılmış otoyol gibi caddeden, arabaların arasında harp filmlerindeki gibi zikzak koşarak karşıya geçtim. Pervazın altına sığındım, sonra devlet dairesine girdim. Ufak bir işim düşmüştü.
Yaşlı başlı insanlar, bir şeyler imzalatmak için büyücek bir mekânda bekleşiyorlardı. Sonunda üst katta kendimi el pençe divan, küçük bir odadaki tek memûre hanımın önünde buldum. Başını önüne eğmiş, evraklarla boğuşurken bir yandan ne istediğimi sordu. Söyledim; işim kolaymış, matbû saman kâğıdını uzattı. Bir yerlere dolaştırılacak, birkaç imza alınacak. Ben, boynum bükük teşekkür ederken, nihayet kafasını kaldırıp yüzüme baktı.
Birden tanıdı; meğer kitaplarımızı okumuş. Kısa bir sohbet. Ben bu lâfları pek açmam ama, söz dolaşıp seçimlere geldi. Genç bayan aydın bir kişi. Ülke satan fırkalardan birine değil de, gerçek ulusal sorunlarla mücadele etmekte olduğu için hızla büyümekte olan bir fırkaya (partiye) oyunu vermek istiyormuş. “Ancak,” diyor, “Seddi (barajı) geçemezler de oyum ziyan olur diye tereddüt ediyorum.” Hım… Bunu birçok kişiden duymuşsunuzdur. Çarpıtılmış (ayarlı basın-yayının etkisiyle mi?) bir mantık. Öyle şey olur mu kardeşim?

Yükselen Suların Önünde Durabilecek Hiçbir Set Yoktur

Sen tut, “oyum ziyan olmasın” diye vatanı alenen veya sessiz sedasız (gıksız) yabancılara teslim eden ayarlı, Sayın Erol Bilbilik’in tâbiriyle işbirlikçi, “büyük” fırkalara oyunu ver. Sonra da pişman olup gidişattan yakın! Olmaz öyle şey. Küçük bir fırkaya da oyunu versen, bu, içerdeki satılmışlara gidecek oylardan bir eksik olması demektir; kârdır. Kaldı ki, hızla büyümekte olan, belki de ülkenin son umudu, ulusal bir güç fırkasından bahsediyorsun. Yükselen suların önünde durabilecek hiçbir set yoktur.

Şu Sorulara Evet Dedirtenlere Mi Oy Vereceksiniz!

Herkes soruyor: “Oyumuzu kime vereceğiz be kardeşim?” “Şaşırdık kaldık” diyorlar. Herkes aklını ve gönlünü devreye sokarak karar verecek. Ancak bunu yaparken kişi kendisine şu soruları sormalı:
1) Bu fırka, “illâ da gireceğiz, illâ gireceğiz” deyip nedenini bile halka izah etmeden bizi AB Gümrük Birliği’ne tek taraflı sokup bize 60 milyar dolar Avrupa kazığı attırdı mı?
2) “15 günde 15 kanun” diye “yabancı devletler de [Türk] topraklarını (yâni vatanı) satın alabilir” gibi yasalara metni bile okumadan imzayı bastı mı?
3) Hukukumuzu “tahkim” diye nereden çıktığı belli olmayan bir lâfla daha deprem enkazından cesetler çıkarılırken yabancı devletlere teslim etti mi?
4) Sahte Atatürkçülük edebiyatı yapadururken Atatürk’ün milli eğitimin milli olması temel ilkesini hiçe sayıp Lozan’ı da yırtıp yabancı misyoner okullarının anaokulu bile açmalarına destek oldu mu?
5) Bir taraftan Müslümanlık edebiyatı yaparken diğer yandan belediyelerinde hiç Hıristiyanı olmayan yerlere kiliseler açtı mı? Gezim (turizm) bahanesiyle bin yıllık coğrafî Türk adlarını Yunan adlarına çevirdi mi?
6) Yeni sömürgeciliğin baş aygıtı IMF’ye veya hükümet ortaklarına “uyum sağlıyoruz” diye Türk tütününü, şeker sanayini ve tarımını yasaklattı mı? Hayvancılığı yok edip dışardan et ithaline yol açtı mı?
7) Bir süre önce kendini ve daha birçok ülkeyi besleyen buğday çiftçisini perişan edip halkı açlığa mahkûm etti mi? Kilometre karelerce tarım arazilerini yabancılara peşkeş çekti, kaptırdı mı?
8) 3 Ağustos 2002’de, meclisi tatilden çağırıp Avrupa Birliği’nin bile haberdar olmadığı, Lozan’da kazanılmış haklarımızı iptal mânâsına gelen, sonunda Türklerin Türkiye’den kovulmasına yol açacak yasaları alelacele çıkardı mı? Bunları halka “AB uyum yasaları” diye yutturup imzayı bastı mı? Ya da engel olabilecekken olmadığı gibi, bir de, seçim takiyesi ile ağız değiştirdi mi?
9) Bankaları “özelleştirme” yaygaraları ile yok pahasına ona buna peşkeş çekip üstelik milletin en az 80 milyar dolarını hortumlattığı gibi, sonra da fâilleri serbest bıraktı mı? Paraların nereye gittiğini sormak şöyle dursun, kuruşuna kadar paraların hangi ülkelerin hangi bankalarında olduğunu tespit eden devlet görevlilerini işlerinden attı mı?
10) Yolsuzlukları ayyuka çıkan sâbık bakanları aday listelerinin başlarına yerleştirdi mi?
Daha nice nice sorular…
Bu sorulardan bir veya birkaçına, büyük ihtimalle tümüne “evet” cevabı verdirten fırkalara mı oy vereceksiniz? Şu fırkanın kazanma olasılığı var diye kestirip hemşerimize bir hademelik işi veya bize de ufak bir ihâle verirler diye mi?

Bağımsızlığa, Vatanına, Haysiyetine Sahip Çıkmak

Hayır. Türk Ulusu artık uyanmıştır. Ufak tefek şahsî çıkarlar peşinde koşanların, çoluk çocuğunu ilelebet köleliğe, açlık ve sefalete ve yakın gelecekte zulüm ve soykırımlara mahkûm edeceğini bilmektedir. Tek kurtuluş yolu bağımsızlığına, kendine, vatanına, haysiyetine sahip çıkmak, Atatürk’ün izinde “gaflet, dalâlet, hattâ hıyanet içinde” olanlara haddini bildirmektir.

22 Eylül 2002; “Yarının Ankarası"ndan.
Oktay Sinanoğlu