5.08.2007

Türkiye'ye Peş Peşe Gelen Sahte Sorular ve Kestirme Yoldan Çözüm


Şu birkaç yıldır Türkiye'nin önüne peş peşe çıkarılan sorunlar Türkiye'nin kendisinden kaynaklanan sorunlar değil, dış kaynaklı sahte sorunlardır. Guguk kuşu gibi ikide bir çıkıp kamuoyunu her biri birer hafta kadar meşgul ediyor. Bunlara tek tek takılan, işin içinden çıkamaz, umutsuzluğa da kapılabilir. Sorunları yan yana masanın üstüne dizip duruma toplu bir şekilde bakmalıyız.

Hatırlayalım:
1) İtalya kendi meclis binası içinde PKK Meclisi toplamış, bizde iki hafta kadar infial uyanmış, "İtalyan malları almayacağız" denmişti. Unuttuk mu?

2) ABD Meclisi, sözde Ermeni soykırımını tanımak üzereydi ki, Klinton, "Şu an bu ulusal çıkarlarımıza aykırıdır" deyip son dakikada engellemişti. Bizde "Bu çıkarlar da ne acaba?" diyen pek çıkmamıştı.

3) Fransız Meclisi tanıdı. Ayarlı basın-yayın, hem ABD, hem Fransa olayına bir palavra mazeret buluverdi: Efendim, üç yüz bin Ermeni seçmen varmış ta, seçim öncesi, onların oyunu almak için böyle yapıvermişler. Dışarıda söylemeyin, gülerler adama. O zaman dedik ki: "O iki devletin adamları o kadar akılsız mı ki, azıcık bir oy için böyle bir saçmalık yapsınlar?".

4) Peki, şimdi de Avrupa Meclisi böyle bir karar aldı; onların da mı seçim derdi vardı? "Efendim, ne olacak, kâğıt üstünde öyle bir şey demişler; bir yaptırımı yok ki." diyen Avrupa düdükleri çıkıverdi. Merak etmeyin, arkasından, "Ermenilere toprak verin, tazminat verin" gelecek. O iş zaten başladı.

5) "Kürtçe" lâfı bile tabu iken birden "Kürtçe eğitim" konu oluverdi; tabii ayarlı basın-yayında, hattâ yöneticilerin bazı pervâsızlarında. Nâçizâne dedim ki: "Türkiye'de Türkçe eğitim mi kaldı ki, bir de etnikçi eğitimlerden söz ediliyor?". Bâri kendini Türk sayanlar da çıkıp "Biz de Türkçe eğitim isteriz" desin. Ama, bazılarının derdi ne o, ne bu. Dertleri, eğitimi de, resmî dili de İngilizce yapmak.

6) Yok "Kıbrıs sorunu", yok "Ege sorunu". Türkiye'nin "Kıbrıs sorunu" yoktur; Batı Trakya köylerinde 68 yıldır Türklere tehcir kampı hayatı yaşatan Yunanistan'ın "Batı Trakya sorunu" vardır (Bkz. O.S., "Hedef Türkiye", OTOPSİ Yayınları (İstanbul, 2002)).

7) Tek taraflı Avrupa Gümrük Birliği anlaşmamızla Avrupa'ya 50 milyar dolar kaptırmış olmamız sorunu.

8) Gitgide artan misyoner faaliyetlerine ilâveten, yurdun dört bir yanına, Hıristiyanı olmayan yerlere, kiliseler yaptırılması sorunu.
Bitti mi? Bitmedi:

9) Dışarıdan üç günde çıkarılıveren iktisâdî bunalım. (Her an çökertilmeye hazır, özellikle son yirmi yılda altyapısı kurulmuş sahte iktisâdî düzenin, dışarıdan düğmeye basılarak üç günde nasıl çökertildiği "Hedef Türkiye" kitabında.).

10) Tütün sorunu.

11) Şeker sorunu [pancar üretimi + yurt iktisâdının yüzde 30'unu çeken şeker, yan kimyasal hammaddeler, makine, elektromanyetik aygıtlar,... fabrikalarının kapatılması sorunu].

12) "Buğday yedeklerinizi eritin" sorunu.

13) İşsizlik ve baş gösteren açlık sorunu.

14) TL para değerinin bir anda yarıya düşmesi sorunu.

15) Topraklarımızın (yâni vatanımızın) yabancıların eline geçmesi sorunu.

16) Hortumlanmış bankaların yükünün halk sırtına bindirilmesi sorunu.

17) Öğrenci harçlarının 10 katına çıkarılıp eğitimde fırsat eşitliğinin yok edilmesi, "evrenkentler (üniversiteler), devletinkiler dâhil, özel şirket gibi çalışacak" sorunu.

18) Madenlerimiz bor, toryum, krom, altın, kömür; ve neftyağı (petrol), ve demir-çelik fabrikalarımız sorunları.

19) Demiryollarının engellenmesi sorunu (önce Atatürk'ün "demir ağları" bitti, sonra kurduğu Demir Bank gitti).

20) Telekom sorunu.

Biri kamuoyunun önüne çıkarken, bir, iki hafta önce geleni unutulan sorunlar da sorunlar. Türkiye sorunlar içinde debelenip duruyor; halk bir yanda, başka bir ülkedeymişler intibaını veren yöneticiler+ayarlı basın-yayın diğer yanda.

Yukarıda sıraladığımız sorunlar sahtedir, çünkü hepsi dış dayatmalardan kaynaklanıyor:
1'den 8'e sorunlar Avrupa Birliği (AB) dayatması;
9'dan 20'ye IMF dayatması (IMF Uluslararası Para Fonu; "Küresel Kıraliyet Para Fonu" demek daha doğru olur).

Bazılarının hem AB, hem IMF (yâni ABD) dayatması oluşuna şaşmamak gerek, çünkü her iki kuruluş ta "yeni dünya düzenci", ulus-devletler düşmanı "tek dünya devletçi", yâni insanlık düşmanı "küresel kıraliyetçilerin" tezgâhı.

AB diyor ki: Şunları şunları yapmazsanız sizin AB adaylığını konuşmayız bile. Yaparsan, beteri dayatmalar geliyor; "onları yaparsan, on yıl sonra belki konuşuruz". Bunlara çocuk bile kanmaz. Peki içerde ne oluyor? 38 yıldır, birileri [nasıl oluyorsa (!) bunlar da hep her türlü hükümettekiler, bir de ayarlı basın-yayındakiler oluyor] çıkıp "İllâ da Avrupa Birliği'ne girecez; illâ da girecez" deyip duruyorlar. Şimdiye kadar hiçbiri halkın önüne çıkıp ta, niye gireceğiz, faydası ne, zararı ne, hele bir tartalım, yararı ağır basarsa girelim, dedi mi? Hayır. Sanki bu, bir din kitabında ("kitapsız din" ama) gökten emredilmiş. [Karşı çıkan olursa, o da bir çeşit "kâfir" addedilip aforoz ediliyor.]

Şimdi: Sorunların 1'den 8'i tümüyle sahte sorunlar; sadece ve sadece, işte bu "tek dünya düzencilik" dinine mensup "küresel kıraliyetçi", kıraldan fazla kıralcı, yerli "muhip" kuyrukların, her ne pahasına olursa olsun "illâ da girecez"inden kaynaklanıyor. Topuna kestirmeden çözüm: AB'ye "Teşekkür ederim. Ben girmek istemiyorum arkadaş." dersin, olur biter. O zaman AB'nin dayatmaları için bir vesile kalmaz. "Eyvah, bu Türkler de akıllanıyor galiba" diye telâşlanıp "Aman ne olur girin" diye bize yalvarmaya başlayacaklardır.

Sahte sorunların 9'dan 20'ye kadarına gelince: IMF yeni dünya düzenci, vahşi, son model sömürgeciliğin bir aracı mı? Bir çeşit banka mı? Kendilerine sorarsan banka ya, öyleyse, müstehzî bir kibarlıkla onlara dersin ki:
"Sayın Banker, bankanıza olan borcumuzun faizinin faizinin faizine mahsuben [nakit değil haa!] bize, 'Belki veririz' dediğiniz kısa vâdeli, fâhiş faizli katmer borç ile, altın yumurtlayan tavuk Telekom'umuzu yok pahasına elden çıkarmamızı, sâhi bir de evrenkent (üniversiteler) yasamızın değiştirilmesini istemeniz arasında ne alâka olabilir? Garibimize gitti." dersin. Öyle ya bu, borcu ödenebilsin diye bankacının, sen müşterisine, "Önce karını hele bir boşa; çocuğunu o okuldan al, şu yerli misyoner türü okula gönder" demesine benzemez mi? Merak etmeyin bir şey olmaz [olsa olsa hükümet düşer(!)], IMF'nin civciv stajyerleri hizaya gelir. O da yetmezse Malezya'nın yaptığı gibi IMF'cileri gönderildikleri yere sepetler, Malezya gibi bir yılda iktisâdî büyüme hızını yüzde 8'e yükseltir, sahte sorunların bu yarısından da kurtulursun. Geçmiş olsun herkese; bir daha sefere dikkatli olun da nezleniz nüksetmesin, yeniden üşütmeyin.

Oktay Sinanoğlu