31.08.2007

Atatürk bilim ve eğitim dili hakkında ne demişti...

Oktay SİNANOĞLU
Bağımsızlık ruhunun temelinde kimlik bilinci, kişilik, onur/haysiyet duygusu, ve özgüven yatar.
“Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Atatürk onun için halkımızın kimlik, kişilik, onur, ve özgüveni üzerinde durdu. Kafalar, gönüller bağımsız olmadan, ülkenin ne iktisâdı, ne savunması, ne de dış siyaseti bağımsız olabilirdi.
Atatürk “Türk Kimliğini” Türkçe ile tanımlamıştır. Onun için de Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki temel dâvâsı Türkçe’yi, dolayısıyla Türk kültür ve kimliğini yabancı boyunduruklardan korumak, bunun için de eğitimi her düzeyde Türkçe ile yapmak, halkın yabancı dille, (yâni yabancı misyoner türü) eğitime özenmesini önleyecek tedbirler almak olmuştur. Bakınız Atatürk bu konularda neler diyor:

* “Türk demek Türkçe demektir; ne mutlu Türküm diyene.” (meğer meşhur sözün birinci kısmı da varmış ! ).
* “Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin gelişmesinde başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin. -Ülkelerini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” [ve tabii korumalı]
* “Kat’î olarak bilinmelidir ki Türk milletinin millî dili ve millî benliği bütün hayatında hâkim ve esas olacaktır.” [Elbette “bütün hayat”tan kasıt siyaset, hukuk, teknik, bilim, eğitim, sanat, tıp, kültür ve edebiyattır; hayatın her yüzü.]
* “Batı dillerinden hiçbirinden aşağı olmamak üzere, onlardaki kavramları anlatacak keskinliği, açıklığı haiz Türk bilim dili terimleri tesbit edilecektir.” (Atatürk bizzat kendisi bu dâvâ uğruna çalıştı. Bugün askerlikte olsun, matematikte olsun kullandığımız birçok terimleri Türkçenin derinliklerinden çıkarıp bize armağan etmiştir. Altmış beş yıldır bu konuda çok ilerleme kaydedilmiş, her yeni bilimsel kavram tam Türkçesiyle ifâde edilebilir konuma gelinmişken ne hikmetse şimdi bazı odaklar bu gelişmeyi ve Türkçeyi hızla yoketmekle uğraşıyor.)
* Daha 1924’te: “Millî eğitimin ne demek olduğunu bilmekte hiçbir tereddüt kalmamalıdır. Bir de millî eğitim esas olduktan sonra onun lisanını, usulünü, vasıtalarını da millî yapmak zarureti münakaşa edilemez.”
* 1938’de, vefatından az önce: “Türlü bilimlere ait Türkçe terimler tesbit edilmiş, bu suretle dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır. Bu yıl okullarımızda tedrisatın Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür hayatımız için mühim bir hâdise olarak kaydetmek isterim.”

Ve nihayet Türk bilimci ve eğitimcisine şu vasiyeti:
“Bakınız arkadaşlar, ben belki çok yaşamam. Fakat siz, ölene dek Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçe’nin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye ve Türklük, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir.” ( Atatürk’ün sözlerinin kaynağı ve ilâve bilgiler için: Bkz. O. Sinanoğlu, “Atatürk ve Türk Bilim Dili”, Bilim ve Teknik , sayı 59, sff. 8-11, Ekim 1972).

Görülüyor ki, Atatürkçülükle, yabancı dilden eğitim, hiristiyan misyoner okulu modeli demek olan “kolej” (veya benzeri “Anadolu lisesi”) yanlısı olmak kesinlikle bağdaşmaz. O halde Atatürkçülere bugün, her zamankinden çok, büyük bir görev düşüyor: Türkçe bir iki nesil sonra yokolmadan yabancı dille eğitime son verilmeli, onun yerini yabancı dil takviyeli Türkçe Fen liseleri veya Ülken (“süper”) liseler düzeni almalı. Türkçe bilim ve teknik yayınları (telif ve tercüme, dergi ve kitaplar) Devlet ve çeşitli kuruluşlarca teşvik edilmeli. Unutulmamalı ki, Türk Devleti’nin birinci görevi Türk adının, kimliğinin, onun için de Türkçe’nin ilelebet yaşamasını sağlamaktır.
Kaynak; Oktay SİNANOĞLU - Büyük Uyanış adlı kitabından

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış yobaz canavar.

1776'da Abbeville, Fransa'da genç bir çocuk dine saygısızlık etmekle suçlandı. Meryem Ana ile dalga geçip, din adamları geçerken şapkasını çıkarmadığı lanetleniyordu. Kiliseyi eleştirmenin cezası ölümdü.

Chevalier La Barre adındaki gencin ceza olarak dili ve sağ eli kesilecekti, sonra da direğe bağlanacaktı. Yazar Voltaire onu kurtarmaya çalıştı ve dava parlamentoya taşındı. Parlamento merhamet gösterdi, çocuğun sakat bırakılıp yakılması yerine doğrudan kafasının kesilmesine izin verdi. Çocuğun cezası 1 Temmuz 1776'da infaz edildi. Cesedi Voltaire'in Felsefe Sözlüğü'nün bir kopyasıyla birlikte yakıldı.

1983'te Darkley, Kuzey İrlanda'da, bir pazar sabahı Katolik teröristler otomatik silahlarla bir Protestan kilisesini taradı. Üç kişi öldü ve yedi kişi yaralandı. Kuzey İrlanda'da yirmi yıl boyunca devam eden dinsel çekişme, bu tür saldırılarla üç bin kişinin yaşamına mani oldu.

1096'da Birinci Haçlı Seferi'nin başlangıcında binlerce Hıristiyan, kutsal topraklara ulaşıp Müslümanları öldürmek amacıyla Haçlı ordusuna katıldı. Almanya'da bazı Haçlılar Tanrı tarafından kutsanmış olduğuna inandıkları bir kazı takip ettiler. Kaz onları Musevi mahallelerine götürdü. Bu mahallelerde Musevilerin evleri yakıldı ve hepsi öldürüldü.

Enis Berberoğlu: Laiklik Asıl Kime Lazım

Yabancı gözüyle Türkler ve Osmanlı

Türkler bir ırk ve millet olmak haysiyetiyle yeryüzünün en şerefli insanlarıdır. Karakterleri pek asil ve yücedir... Asaletleri alınlarında ve amellerinde yazılıdır... Onların yurdu efendiler diyarıdır, kahramanlar şehitler ülkesidir. Bence insaniyete şeref veren böyle bir milletin düşmanı olmak insanlığın düşmanı olmaktan farksızdır. Böyle bir lekeden Allah beni korusun
Fransız Şair La Martine


Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız. Asla Rus'a yanaşmayın, haindir sizi yok eder. Fakat kendinizi Osmanlılar’a emanet edin. adil ve merhametlidirler.
Boğdan Beyi Büyük Stefan'ın oğullarına vasiyeti


Yirmi yedi yıl kadar önce bazı Protestan Fransızlar padişahın ülkelerinden birine sığınmayı tasarladılar. Bu kararlarının birinci sebebi Katolik Fransa'nın Protestan Fransızlara karşı devamlı zulmü, ikinci sebebi ise Türklerin bütün dinlere karşı cihanşümul ve değişmez müsamahası idi
Cenevizli Chenier


Sizin gibi gözü doymaz prenslerin. toprak ağalarının ve burjuvaların idaresi altında yaşamaktansa. Osmanlıların idaresi fakirlere daha hayırlıdır.
Protestan mezhebinin Kurucusu Martin Luther


(Mohaç'a giden) 200.000 kişi, ekilmiş tarlalara basmadan ve tek bir ot koparmadan imparatorluğun Rumeli yakasını bir baştan bir başa geçmiştir
Fransız Yazar J. Michelet


Türk hakimiyetinden yerli Hıristiyanlar bu bakımdan da memnundular ki Türkler gelmeden önce ülkeleri devamlı asayişsizlik ve tahribat içindeydi. Şimdi ise sükun hüküm sürüyordu... Viyana bozgunundan sonra Venedikliler geçici olarak Sakız ve Mora'yı işgal ettiler. O kadar zulüm yaptılar ki, Sakız ve sonra Mora'ya Türkler dönünce yerli Rumlar onları büyük sevinçle karşıladılar.
Fransız Tarihçi Fernard Grenard


Padişahın imparatorluğunda herkes kendi halinde bahtiyar olabilirdi. Mutlak bir dini hürriyet hüküm sürerdi ve kimse şu veya bu inanca sahip olduğundan dolayı bir zorlukla karşılaşmazdı.
Ünlü Türkolog Franz Babinger

"Osmanlı Vizyonu" isimli eserden alınmıştır.

Burhanilik (Budizm)

Üçbin sene evvel Hindistan'ın Kuzey doğusundaki küçük krallıklardan birinin sultanının oğlu, Şakyamuni imiş. Şakyamuni , veliaht olmaya hazırlanırken halkın arasında tebdil-i kıyafet dolaşırmış.Halkın sefaleti , açlığı ona çok dokunmuşve babasına kral olmak istemiyorum demiş.Derviş gibi giyinip halkın arasında dolaşmış, düşünmüş, insanların dertlerini dinlemiş.Bir gün "Bodhi" ağacının altında tefekkür ederken ilham gelmiş ve insanların mutlu olması için vardığı sonuçları etrafına anlatmaya başlamış.Bunlar bir taraftan da yazılmış.Elli yıl böyle öğretilerde bulunmuş; bu öğretilerin her birine Sutra deniyor. Şakyamuni ilk "Buda" olmuş. "Buda" Uygur Türkleri'nin "Burhan" dediği kişi. Sanskritçe'de "aydınlanmış kişi" demek; bizdeki "insan-ı kamil" veya "ermiş" gibi anlamı var. Aslında ne bir peygamber, ne de tanrılaştırılmış kişi.

Hindular, Hindistan'da Budizm'e karşı cephe alıyorlar.Hindu olan Kral Aşoka da, önce Budistlere hücum ediyor, ama sonra o felsefeyi öğrenince kendi de Burhani oluyor, tebasına çok iyilikler yapıyor.Yolcular rahat etsin diye yolların iki yanına ağaçların dikilmesini ilk Aşoka'nın yaptırdığı söylenir.Örnek bir Burhani oluyor Aşoka.

Ancak 500 yıl , Burhanilik, Hindistan'da yaşadıktan sonra, Hindular, Brahmanlar orda Burhaniliği yok ediyorlar.O ara Burhanilik , kuzeye, Türkistan'a geçmiş bulunuyor. Budizm yani. Burhaniliği, Uygurlar geliştiriyor, onlardan zamanla Çinliler'e geçiyor, sonra da Kore üzerinden Japonya'ya.

Ekmek Teknesinin Nusret Babasından bir hikaye

29.08.2007

Ağzımızdan çıkana sahip olmak

Ülkelerden birinde küçük bir kasabada adamın biri, durmadan bilge bir kişi hakkında kötü şeyler söylüyormuş. Bir gün, bu yaptığından dolayı vicdan azabı duyarak, bilgeye gitmiş ve kendisini affetmesini istemiş, sonra da günahının kefareti olarak bir ceza çekmek istediğini belirtmiş. Bilge kişi ona, eve gidip bir kuş tüyü yastık almasını, yastığı yırtıp açmasını ve tüylerini rüzgarda savurmasını, sonra da tekrar ona gelmesini söylemiş.

Adam kendine soylenenleri aynen yapmış ve Bilgeye gelerek :
- Şimdi affedildim mi..? diye sormuş
- Hemen hemen, demiş Bilge kişi. Son bir şey kaldı. Şimdi git ve o tüylerin hepsini topla.
- Ama bu imkansız, diye itiraz etmiş adam. Rüzgar onları çoktan her yana savurmuştur bile...

- Doğru, demiş Bilge. Senin de yaptığın kötülüğü düzeltmeyi gerçekten istemene rağmen, sözlerinle verdiğin zararı düzeltmen, tüyleri toplaman kadar zor...

Yükünüz ağırlaştığında

Profesör öğrencilerine stres yönetimi konusunda ders

veriyordu. Su dolu bir bardağı kaldırıp dinleyicilere sordu,

"Sizce bu su dolu bardağın ağırlığı ne kadardır?"

Cevaplar 20 gram ile 500 gram arasında oldu. Bunun üzerine

profesör şöyle dedi: "Gerçek ağırlık fark etmez. Bardağı

elinizde ne kadar süreyle tuttuğunuza göre değişir. Eğer bir

dakikalığına tutarsam, problem yok. Bir saatliğine tutarsam,

sağ kolumda bir ağrı oluşacaktır. Bir gün boyunca tutarsam,

ambulans çağırmak zorunda kalırsınız. Ağırlığı aynıdır ama ne

kadar uzun tutarsanız o kadar ağır gelir size." "Eğer

sıkıntılarımızı her zaman taşırsak, er ya da geç taşıyamaz

duruma geliriz, yükler gittikçe artarak daha ağır gelmeye

başlar. Yapmanız gereken bardağı yere bırakıp bir süre

dinlenmek ve daha sonra tekrar tutup kaldırmaktır." Yükümüzü

arada bırakmalı tekrar tazelenip dinlendikten sonra yolumuza

devam etmeliyiz. İşten eve döndüğünüzde, iş sıkıntınızı

dışarıda bırakın. Evinize taşımayın. Yarın tekrar alıp

taşıyabilirsiniz.

BİR lerin kıymetini bilmek

Bir SENE'nin kıymetini anlayabilmek için sınıfta kalan bir öğrenciye sorun.

Bir AY'ın kıymetini anlayabilmek için premature bebeği dünyaya getiren anneye sorun.

Bir HAFTA'nın kıymetini anlayabilmek için haftalık bir derginin editörüne sorun.

Bir DAKİKA 'nın kıymetini anlayabilmek için treni henüz kaçırmış bir kişiye sorun.

Bir SANİYE 'nin kıymetini anlayabilmek icin, bir kazayı kıl payı atlatmış bir kişiye sorun.

Bir MİLİSANİYE 'nin kıymetini anlayabilmek için olimpiyatlarda gümüş madalya kazanan kişiye sorun.

Sahip olduğunuz her anı değerlendirin. Şunu unutmayın ki,zaman hiç kimseyi beklemez. Dün artık mazi oldu.Yarın ise ne olacak belirsiz. Bugün ise avuçlarımızın içinde size sunulmuş bir armağandır!

Bilgeye sormuşlar...

Bir bilgeye sormuşlar:
"Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?
"Terzimi severim," diye cevap vermiş.
Soruyu soranlar şaşırmışlar:
"Aman üstad, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim oluyor? O da nereden çıktı? Neden terzi?"
Bilge, bu soruya da şöyle cevap vermiş:
"Dostlarım, evet ben terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde, benim
ölçümü yeniden alır. Ama ötekiler öyle değildir. Bir kez benim hakkımda karar verirler, ölünceye kadar da, beni hep aynı gözle görürler.

*****

Bir bilgeye sormuşlar:
- Bir insanın zekasını nereden anlarsınız?
- Konuşmasından.
- Ya hiç konuşmazsa?
- O kadar akıllı insan yoktur ki!..

*****

Bir bilgeye nasıl bu kadar doğru kararlar alabildiğini sormuşlar, "Deneyim" demiş. O deneyimi nasıl kazandın, diye sormuşlar "Hatalarımla" demiş

*****

Bir bilgeye sormuşlar:
Efendim canınız ne istiyor? Bilge cevaplamış:
Canım hiçbir şey istememeyi istiyor.. ve devam etmiş.. Bu ruh halinin adı
gönül yorgunluğudur. .

*****

Bir bilgeye " Nasıl insan oluruz?" diye sormuşlar ya.
"Üç adım atmayla" diye bir cevap vermiş bilge kişi:
Önce sana kötülük yapanlara kötülük düşünmemen gelir,
İnsanlığa attığın ilk adım budur... Sana kötülük yapanlara iyilik
yapabildiğin an ise ikinci büyük adımı atar ve hakiki insan olmaya
başlarsın.Nihayet, sana iyilik yapanla kötülük yapan arasında bir fark hissetmeyecek hale geldiğin zaman insan olursun

*****

Bilgeye sormuşlar dünya da en güzel şey ne diye?
´Sevmek´ demiş...
Peki sonra? demişler...
´Sevilmek´ demiş...
Peki neden sevmek sevilmekten önce geliyor? demişler...
O da demiş ki ´insan sevdiğine sevildiğinden daha çok emindir

*****

Bilgeye Sormuşlar;
~ insan neden dilek diler?
~ insan gerçekleşmesi için diler, ama bilmez ki gerçekleştirmek için
dilemek gerek.

*****

Bir bilgeye sormuşlar en mutlu insan kimdir. İşte o dağdaki çobandır demiş.Neden diye sormuşlar. Çünkü demiş insan bildikleriyle yaşar, onun bildikleri koyunları ve çevresiyle sınırlı kendisini mutsuz edecek veya kafasını karıştıracak fazla bir bilgiye sahip değil.

28.08.2007

Erkin Koray ile milliyetçilik üzerine

Türk Adı.

Türk Milleti'nin tarihi insanlık tarihi kadar eskidir. "Türk" sözü tarihin en eski çağlarından beri kullanılıyordu ve belirli bir kavmin yada kavimler birliğinin adı olarak mevcuttu.
Türkler'in köklü ve çok zengin bir tarihe ve kültüre sahip olması nedeniyle birçok bilim adamı "Türk" adının nereden geldiği hakkında araştırmalar yapmış, bu araştırmalar neticeside Türk adı ilk defa MÖ. XIV. yy'da "Tik" vveya "Tikler" adıyla geçmeye başlamıştır. Diğer bir görüşe göre ise Türk adı MÖ. XIV. yy'dan öncede varolduğudur. Zira Türk ırkının tarihi insanlığın tarihi kadar eskidir. Bu gerçeği kavmi ve milli mitolojilerde ve tarihi oluşumlarda izaheden eski kayıtlarda görmek mümkün olmaktadır.

Türk ırkının çok eski olması nedeniyle Türk adının nerden geldiği hakkında birçok iddia ve görüşler ileriye sürmüşlerdir. Buna göre,

-Heredotos'un doğıu kavimleri arasında zikrettiği TARGİTAB'lar.
-İskit topraklarında doğdukları söylenen TYRKAE'ler
-Tevratta adı geçen Togarma'lar.
-Eski Hint kaynaklarında tesadüf edilen TURUKHA'lar veya THRAK'lar
-Esiki Ön Asya çivili metinleride görülen TURUKKU'lar.
-Çin Kaynaklarında MÖ. I.yy'da rol oynadıkları belirtilen TİK veya Dİ'ler
Bizzat "Türk" adını taşıyab Türk kavimleri olarak gösterilmektedir.

İslam kaynaklarında yer alan İran menşeli "Zend - Avesta" rivayetleri ile İsrail menşeli "Tevrat" rivatetleride Nuh Peygamber'in torunu olan Yafes'in oğlu "Türk" ile İran rivayetlerideki Feridun'un oğlu "Türac" vveya "Tur"un soyu türk adını taşıyan ilk kavim olarak gösterilmek istenmiştir.
"Avesta"da yer alan "Ebül Beşer"den (1), Cemil ve oğu Ferdiun'dan bahsedilmektedir. "Ferdidun ülkesi Salm, Irak ve Turak (Türk) ismindeki üç oğlu arasında pay etmiştir. Salma!a bugünkü İran ve havalisi, Irak'a bugünkü Irak ve havalisi, Turak'a ise Orta Asya ve Çin havvalisi düşmüştür. Feridun ölünce Irak, Salm'a saldırarak İran ve havalisini almış,dahasonra Turak'a saldırmıştır.
Irak, Turak'ı yenememiş, savaş bunların torunlarına uzanan dek senelerce sürmüştür. Sonunda Turak'ın torunu "Afrasyap"(2) Irak torunun "Muncihir"i mağlup ederek Ceyhun nehri sınır kabul edilen bir anlaşma yapmıştır. Bu tarihten sonra ceyhun nehri doğusunda "TURAN", batısına da "İRAN" denmiştir.

Tevrat rivayetleride ise Nuh tufanından sonra Nuh peygamber dünyayı üç oğlu arasında pay etmiş.Yafes'e Orta Asya ve Çin ülkeleri düşmüş,Yafes ölürken tahtını sekiz oğullarından biri olan "TÜRK"e bırakmıştır.

Görülmektedirki Hz. Adem devrina yakın zamanlarda Turak (Türk)'den İran-Turan savaşlarından ve Alp Er Tunga gibi büyük bir Türk Başbuğunndan ve Saka İmparatorluğu Kağa'nından bahsedilmektedir. Yukarıda mitoloji ve tarihi kayıtlar içerisinde yer alan "Türk" kelimeleriden,Türk adının nekadar eski olduğu ortyaya çıkmaktadır.

MÖ XIV. yy'da yer alna "Tik"ler ile dünyada mevcut olan medeniyetlerin en eskisi olan MÖ. VII. yy. da Orta Asya'da kurulan "Anav" medeniyeti de Türkler tarafından kurulmuştu. O halde Türkler MÖ. XIV. yy'da Tik'ler , MÖ. VII. yy'da Anavlar, MÖ IV yy'da Sakalr ile tarih kayıtlarında yer almaktadır.
Türk kelimesinin yazılı olarak kullanılması ilk defa MÖ 1328 yılında Çin tarihide "Tu-Kiu" şeklinde görülmektedir.

MÖ. I yy'da Roma'lı yazarlardan biri olan Pompeius Meala'nın Azak Denizi kuzeyinde yaşayan halktan "Turcae" olarak bahsetmesi ile ilk defa yazılı olarak karşılaşıyoruz.

Türk adının tarih sahnesine çıkışı MS VI yy'da kurulan Kök-Türk Devleti ile olmuştur. Orhun kitablerinde yer alan "Türk" adı daha çok "Türük" şeklide gösterilmektedir. Bundan dolayı Türk kelimesini Türk Devleti'nin ilk defa resmi olarak kullanılan siyasi teşekkülün Kök-Türk imparatorluğu olduğu bilinmektedir. Kök-Türkler'in ilk dönemlerinde Türk sözü bir devlet adı olarak kullanılmışken, sonrada Türk millietini ifade etmek için kullanılmaya başlanmıştır.

MS. 585 yılında Çin İmparatoru'nun KÖK-TÜRK Kağanı İşbara'ya yazdığı mektupta "Büyük Türk Kağanı" diye hitap etmesi, İşbara Kağan'ın ise Çin İmparatoruna vverdiği cevabi mektupta "Türk Devleti'nin Tanrı tarafından kuruluşundan bu yana 50 yıl geçti" hitapları Türk adını resmileştirmiştir.
Kök-Türk yazıtlarında Türk sözü daha çok "Türk Budun" şeklide geçmektedir. Türk Budun'un ise Türk Milleti olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla türk adı bu dönemlerde bir topluluğun veya kavmin isminden ziyade ,siyasi bir mensubiyeti belirleyen bir kelime olarak görülmektedir. Yani Türk soyuna mensup olan bütün boyları ve toplulukları ifade etmek üzere milli bir isim haline gelmiştir.


TÜRK'ÜN MANASI

Türk adına çeşitli kaynak ve araştırmalarda türlü manalar verilmiştir. Çin kaynakları Tu-küe (Türk)'ü miğfer olarak , İslam kaynakları ise ses benzetmesine dayanarak terkedilmiş,olgunlukçağı ve benzeri manalar vererek yeni anlamlar üretmiştir.

XIX. asırda A. Vambery'nin ilmi izaha yakın olan fikrine göre ise Türk kelimesi "TÜREMEK"ten gelmektedir. Zira Gökalp bunu "TÜRELİ" yani kanun ve nizam sahibi olarak açıklamıştır.
Ancak Türk sözünün cins isim olarak "GÜÇ-KUVVET" manasında olduğu, buradaki Türk kelimesinin milletin adı olan "Türk" kelimesi ile aynı olduğu A.V. Le Coq tarafından ileri sürülmüştür. Bu iddia Kök-Türk kitabelerinin çözücüsü olan V. Thomsen tarafından kabul edilmiş, aynı iddia G. Nemeth'in tetkikleri ile de ispat edilmiştir.

Ayrıca Türk kelimesinin cins isim olarak "ALTAYLI" (Ceyhu ötesi Turanlı) kavimlerini ifade etmek üzere 420 yıllarına ait bir Pers metninde,daha sonradan 515 hadiseleri dolayısıyla "Türk-Hun" (Kudretli-Hun) tabirleride geçtiği bilinmektedir.

İran kaynaklarında Türk sözü "Güzel İnsan" karşılığında kullanılırken, XI. yy'da Kaşkarlı Mahmut "Türk adının Türkler'e Tanrı tarafından verildiğini " belirterek,"Gençlik,kuvvet,kudret ve olgunluk çağı" demek olduğunu bir kez daha belirtmiştir. Tarihçiler ise Türk kelimesinin "Güçlü-Kuvvetli" anlamına geldiğini kabul etmektedirler.


Kaynak: Prof. Dr. İBRAHİM KAFESOĞLU Türk Milli Kültürü

Çırpınırdı Karadeniz.

Eski bir Azeri türküsü.

Cumhuriyet Döneminde Azınlık Okulları Sorunu

Lozan Barış görüşmelerinin en önemli konularından biri de, Türkiye'de bulunan tüm eğitim kurumlarına hakim olma prensibi idi. Lozan Antlaşmasına Ek-Mektuplar, İtilaf Devletleri'nin yabancı okullarda yapılacak öğretim konusunda Türkiye'nin içişlerine karışmaları yönünde bir vesile teşkil etmiştir. Bunun üzerine Türk Hükümetleri, dini eğitim veren yabancı okullara karşı tavizsiz bir uygulama cihetine gitmişler ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun esaslarını aynen tatbik etmekten çekinmemişlerdir. Lozandan sonra kabul edilen Özel Okullar Talimatnamesi hükümleri gereğince Türkçe'den başka bir dilde öğretim yapan okullarda, özellikle tarih ve coğrafya derslerinin Türk öğretmenleri tarafından ve Türkçe olarak okutulması gerekiyordu.

İngiltere, Fransa ve İtalya, Lozan mektuplarını ön plana çıkararak Türk Hükümeti'nin yabancı okullarda öğretim işlerine karışamayacağını iddia ettiler. Amaçları, Türkiye'de özel haklar rejimini tekrar hayata geçirmek olduğundan bu tür iddia ve talepler Türk Hükümetleri tarafından şiddetle reddedildi. Hatta, okullardaki haçları ve Hristiyanlıkla ilgili tabloları indirmeyen Fransız ve İtalyan okulları kapatıldı. Bu uygulama Türkiye ile Fransa arasında notaların verilmesine, ülkeler arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine neden oldu. Türkiye, İtalya ve Fransa'ya hiç bir taviz vermediği gibi, 1928 yılında Bursa Amerikan Koleji'nde iki müslüman öğrencinin Hris-tiyan olması üzerine bu okulu da kapattı. Bursa Amerikan Koleji'nin kapatılması Türk-Amerikan ilişkilerinin de aşırı şekilde gerginleşmesine sebep oldu. Gelişmelerin bu boyutlara gelmesine rağmen Türkiye haklı tutumunu sürdürdü ve hatta hükümet prensiplerine aykırı davranan okulları kapattı. Ayrıca, bitirme sınavlarının elçiliklerde yapılması geleneğim kaldırdı. 1926 yılından itibaren de musevi okullarındaki eğitimi Türkçe'ye çevirtti.

Peki sonra ne değişti?

Azınlık ve yabancı okullarını Cumhuriyet'in ilk beş-altı yılında tamamen kontrol altına almayı başaran Türkiye, Atatürk'ün ölümünden sonra bilinçli şekilde oynanan oyunlarla bu kontrolünü kaybetti. Şu anda Türkiye birkaç Afrika sömürge ülkesiyle birlikte yabancı dilde bu derece yaygın eğitim veren tek ülkedir.

Türkiye’de 16 üniversitemizde tümüyle İngilizce, 1 üniversitemizde tümüyle Fransızca öğretim yapılıyor. Birkaç bölümü dışında öğretim dili İngilizce olan üniversite sayısı çok fazla. Yabancı dilde eğitim yapan üniversite öncesi kurum sayısıysa yüzlerle, belki binlerle ölçülüyor. Yabancı dil öğrenimiyle, yabancı dilde öğrenim birbirine karıştırılmaması gereken iki kavramdır.

TÜRK HARFLERİNİN KABUL VE TATBİKİ HAKKINDA KANUN

Kanun Numurası : 1353
Kabul Tarihi : 01/11/1928
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 03/11/1928 Sayı: 1030
Yayımlandığı Düstur : Tertip: 3 Cilt: 10 Sayfa: 3



Madde 4 : Halk tarafından vakı müracaatlardan eski Arap harfleriyle yazılı olanlarının kabulü 1929 Haziranının birinci gününe kadar caizdir. 1928 senesi Kanunuevvelinin iptidasından itibaren Türkçe hususi veya resmi levha‚ tabela‚ ilan‚ reklam ve sinema yazıları ile kezalik Türkçe hususi‚ resmi bilcümle mevkut‚ gayrı mevkut gazete‚ risale ve mecmuaların Türk harfleriyle basılması ve yazılması mecburidir.

YANİ

Madde 4 : Halk tarafından yapılan başvurulardan eski Arap harfleriyle yazılı olanlarının kabulü 1 Haziran 1929 gününe kadar geçerlidir. 1928 yılındaki kanunun başlangıcından itibaren Türkçe özel veya resmi levha‚ tabela‚ ilan‚ reklam ve sinema yazıları ile aynı biçimde Türkçe özel‚ resmi bütün süreli‚ süreli olmayan gazete‚ kitapçık‚ broşür ve yayınların Türk harfleriyle basılması ve yazılması zorunludur.

01/11/1928 tarihli Türk harfleriyle ilgili yasalara uymayan şirketler; bu şirketlere ait afişler, ilanlar, tabelalar ve her türlü fotoğraflar burada gösterilecektir. Bu etkinliğe katılmak için, konuyla ilgili fotoğrafı; adınız ve fotoğrafı çektiğiniz yerle birlikte iletisim@turkcedunya.com adresine göndermeniz yeterlidir. ilgili site; www.turkcedunya.com

TARZANCA FOTOĞRAFLARI

Gönderen: Bora Durmuş
Yer: Denizli

Allah yazısını kameralar kaydetti

Amerikan Uzay Mekiği Apollodan kopan ikinci parçadan sonra kameraları Uzay'da Arapça harflerle 'Allah' yazısını kaydetti. İşte şaşırtan görüntüler.

Su yerine kum fışkırdı

Arabistan'daki bir görüntü görenleri hayrete düşürecek cinsten. Burada bulunan çöllerde yerden su yerine kum fışkırıyor. Bilim adamları bunu açıklamakta güçlük çekiyor.

Kola içtikten sonra vücudumuzda 1 saat içinde olanlar


Kola içtikten sonra 1 saat içinde neler mi oluyor.. Herşey yazımızın devamında..


İlk 10 dakika: 10 çay kaşığı şeker almış vücudunuza girer (Günlük almanız gereken şeker miktarının tamamı kadar). Fosforik asit tat alma duyunuzu keser ve aşırı şeker yüklemesinden dolayı kusmanızı engeller.

20 dakika: Kan şekerinizde ani bir yükselme olur, yüksek miktarda insülin patlamasına neden olur. Karaciğeriniz vucudunuzdaki şekeri yağa çevirerek buna bir yanıt verir. Bu sadece bir kaç dakika içinde olur

40 dakika: Kafein absorbsiyonu tamamlanır. Göz bebeklerniz büyür. kan basıncınız yükselir, karaciğeriniz kana daha fazla şeker pompalamaya başlar. Beyninizdeki adenozin reseptörleri rehaveti önlemek için bloke olur.

45 dakika: Beyninizde dopamin salgısı artar. Bu tıpkı eroinin vücuttta yaptığı tepkimelere benzer.


60 dakika: Kafeinin diüretik özellikleri baş gösterir (tuvalet ihtiyacı).Buda vücutta depolanmış kalsiyum, magnezyum ve çinkonun da beraberde dışarı atılması demek.

Bir süre sonra şeker ihtiyacını tekrar duymaya başlayacaksınız, kendinizi halsiz ve bitkin hissedeceksiniz. Vucüdunuzda kola ile alığınız bütün su tekrar dışarı atıldığı için sussuzluğunuz tekrar hissedeceksiniz. Şekeri ihtiyacını takiben, kafein isteğide başlayacak.

27.08.2007

Türk Bilim Adamları, ilk 10

1- Câbir bin Hayyân

Atomun parçalanabileceğini ve büyük bir güç meydana geleceğini ilk
söyleyen mucit, kimyanın babası Büyük TÜRK Bilgini

2- Hârizmî

Hârizmî'nin sıfır rakamını bulması ile aritmetik işlemler
yapılabilmiştir. Bundan önce rakamlar 1'den 9'a kadar biliniyor ancak
alt alta getirilince aritmetik işlemler yapılamıyordu.

3- Bîr Ûnî

İlk defa Dünya'nın dönüşünü ispat eden astronom, matematikçi, fizikçi,
jeolog, farmakolog, botanist, filozof, tarihçi ve coğrafyacı büyük
dâhi..

4- İbn-i Sina

Eserleri Avrupa Üniversitelerinde 600 sene temel kitap olarak okutulan
dâhi doktor.

5- Cezerî

8 asır önce otomatik sistemin kurucusu ilk sibernetikçi Türk bilgini..

6- Akşemseddin

Louis Pasteur'den 400 sene önce mikrobu bulan Türk bilgini.

7- Ali Kuşcu

Yaşadığı yüz yılın Batlamyusu olarak adlandırılan Türk bilgini..

8- Pîrî Reis

500 sene önce bugünkü uydu haritalarına çok yakın ilk dünya haritasını
çizen büyük coğrafyacı..

9- Mimar Sinan

Mimarlık alanındaki eserleriyle kendini dünyaya kabul ettiren Türk Mimarı

10- Erzurumlu İbrahim Hakkı

Matematik, Astronomi, Mineroloji, Botanik, Zooloji ve Anatomi
konularının işlendiği "Mârifetnâme" adlı eser sahibi Türk bilgini..


Selim Erdal

Aydın'da Türkçe Tabelâ Kararı

Yeniden Vatan ve Hürriyet Birliği'nin Aydın ekibinin aylardır sürdürdüğü faaliyetler, Belediye Meclisi tarafından Türkçe tabela kararı ile sonuca bağlandı. Birçok ilde alınmış ve alınmakta olan tabelaların Türkçe olmasına yönelik belediye kararı, Aydın Belediye Meclisi tarafından da alındı.

Türkçe davasında hergün daha güzel gelişmeler duyulmakta. Daha önce Anatolia Showland adının Showland kısmının değiştiğini ve Mayıs ayında da Anatolia kısmının da değiştirileceğini haber veren Yeniden Vatan ve Hürriyet Birliği yetkililerinden şimdi de bu haberin gelmesi son derece sevindirici.

Haber ile gazete küpürünü buradan inceleyebilirsiniz.

Kaynak:
http://www.vatanbir.org/?q=aydin_turkce_tabela_karari

Görüşme Süreci mi? Sevr Süreci mi?

3 Ekim 2005'ten itibaren Türkiye ile Avrupa Birliği arasında görüşme süreci başladı. Bu görüşme sürecinin ne anlam taşıdığının kamuoyumuz tarafından iyi anlaşılması gerekiyor.
Bazı sorulara yanıt arayarak görüşme sürecinin ''ne anlama geldiğini'' görmeye çalışalım.

1) Görüşme süreci, Türkiye'nin AB'ye diğer AB üyeleri gibi tam üye yapılması için mi yürütülecek? Kesinlikle hayır; bu sonuca şöyle varıyoruz;

a) Diğer aday ülkelerin, tam üyelik görüşmelerine başlamadan önce ''AB üyesi yapılacakları'', AB organlarının kararları ile belirlendi; tam üye yapılacaklarını bilen bu ülkelerle daha sonra üyelik için görüşmelere başladılar. Önce giriş garantisi verildi, sonra görüşmeler başladı.
Türkiye için ise AB, ''Biz üyelik için karar vermedik, sadece görüşeceğiz'' diyor ve ''görüşmelerin ucu açıktır'' diye ekliyor. Bu gerçek 17 Aralık 2004 belgesinde yer alıyor. Ancak görüşmeler sürecinde Türkiye AB'ye tek yanlı bağlanıyor. Dışarıdan yönetilir hale geliyor.

b) 17 Aralık 2004 belgesinde ayrıca, Türkiye için farklı bir statü öngörülebileceği; bunun için de işgücünün serbest dolaşımının, tarıma ve diğer alanlara yapılan AB yardımlarının Türkiye için kaldırılabileceği en baştan karara bağlanıyor. Türkiye adeta, ''üye olmayan üye'' konumuna, daha görüşmeler başlamadan sokuluyor. Hem de AB'nin iç hukukuna aykırı olarak.

c) Yıllar yılı sürecek görüşmeler sonunda bir sonuç elde edilemez ise ''Türkiye başladığı noktaya geri dönemez, gelinmiş olan noktada düğüm atılır'' diye uluslararası ilişkilerde eşi benzeri olmayan bir yöntem dayatılıyor. ''Kuma olarak kapatmışlar, nikâh görüşmeleri sonuç vermezse kumalıktan kurtuluş yok'' diye görüşme süreci belgesine madde koyuyorlar. Sömürgeleşme, ''adeta meşru hale geliyor'' .

d) Görüşme süreci boyunca öyle bir yöntem getiriliyor ki, bir fasıldan diğerine geçilirken AB ülkelerinin her birinin ayrı ayrı ''evet'' onayı vermesi gerekiyor. Bir arkadaşımız oturmuş ve hesaplamış, AB tarafının, müzakereler boyunca ''iki bin dolayında'' müzakereleri kesme ve durdurma olanağı varmış. Dr. Engin Selçuk 'un dediği gib, ''AB Türkiye'ye imkânsızı yaptırmak istiyor'' (*). Türkiye, imkânsızı görüşmek için masaya oturtuluyor.

e) Hele hele 3 Ekim 2005'te eklenen bir madde var ki evlere şenlik; ''Türkiye görüşmeler boyunca AB'nin bütün istediklerini yerine getirse bile'' iş yine bitmiyor; AB 20 yıl sonra oturup karar verecek; ''Türkiye'yi acaba hazmedebilir miyim, yoksa hazmedemez miyim'' deyip kararını ''evet'' veya ''hayır'' diye açıklayacakmış.

f) Fransa 2005'te daha şimdiden karar verdi; ''görüşmeler sonunda referandumla evet veya hayır kararı alınacak'' .
17 Aralık 2004 ve 3 Ekim 2005 belgelerinde bulunan maddelerden önemli gördüklerimi yazdım. Bunlar aklı başında olan insanların, görüşmeler sonunda Türkiye'nin neden alınmayacağını anlamaları için yeterli değil mi? Verheugen ''Akıllı insanların anlayacağı biçimde zaten söylüyoruz'' demedi mi? Türkiye'de aptalı oynayanlar halkı aldatıyorlar, Türkiye'yi batırıyorlar.

2) 1995'ten beri Türkiye zaten tek yanlı bağlanmış ve bu köşede sık sık yazdığım gibi Gümrük Birliği içinde resmen soyulmaktadır. Bir taraftan ne zaman biteceği belli olmayan görüşmeler 10, 15, 20 yıl sürerken dış ticaret Brüksel'in tek yanlı uygulamalarına bırakılırken soygun, bağlanma daha da derinleşecektir.
Abdullah Gül 'ün Merkel 'le görüşmesi sonrasında söylediği şey gerçekdışıdır; ''Görüşmeler sonunda ileride, belki biz girmekten vazgeçeriz'' ifadesi, kara mizah konusudur. Tek yanlı bağlanmanız sürecek; soyulup soğana çevrileceksiniz; ortada bir Türkiye kalmayacak; sonra, ben vazgeçtim diyeceksiniz. Buna kargalar bile güler. Sayın Abdullah Gül, bu gerçeği sizin de, en az benim kadar bilmeniz gerekir.

3) Ve AB ile sonu bitmeyen görüşmeler sürdürülürken Kıbrıs, Ege, Güneydoğu, Patrikhane ''sürecin parçaları olarak'' tek tek koparılmaya başlanacaktır. Ermeni meselesi, para ve toprak talepleriyle birlikte görüşme masasının üzerindeki yerini alacaktır. Önce ''Bunlar koşul değildir'' diyenler 5-10 yıl sonra, ''Ermeni meselesi kesin koşuldur'' diyecekler, Kıbrıs gibi...
Türkiye yalnız iktisadi olarak soyulup bağlanmayacak, siyasi olarak, sucuğun dilimlenmesi gibi ayrıştırılacaktır. Kıbrıs ilk dilim olarak, koparıldı bile. Türkiye'nin sınırlarının tartışılacağı daha şimdiden görüşme belgelerine konuldu.
Kamuoyunun görüşmeler yolu ile Türkiye'nin hangi süreç içine itildiğini görmesi ve tepki göstermesi gerekiyor. Yukarıda gösterdiğim acı tablo gerçeğin ta kendisidir, kimse inkâr edemez.
Meclis'in içinden, dışından, işçi sendikalarından, barolardan, sivil toplum örgütlerinden; kısacası her kesimden el ele vererek ''bu Sevr sürecini'' durdurmak zorundayız.

Erol Manisalı

(*) ''Avrupa Birliği, Çıkmaz Sokak'' , Erol Manisalı ve Öğrencileri, Kasım 2005, Bilgi Yayınevi

Tesadüf Değil Aşağılık Tezgâh

'Soykırım var' diyen yazar bozuntusu Pamuk'a Nobel verilirken Fransa 'ahlaksız soykırım yasası'nı onayladı

YAZAR Orhan Pamuk, uluslararası arenada Türkiye'ye hakaret edip, 'Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü. Bunu benden başkası da açıklamaya cesaret edemedi' deyince, Nobel'i de, 1.3 milyon doları da kazandı.

Bahisçilerin gözdesiydi

2006 Nobel Edebiyat Ödülü Orhan Pamuk'a verildi. Nobel Edebiyat Ödülü'nü veren İsveç Akademisi'nden yapılan açıklamada, Pamuk'un 'yaşadığı ülkenin melankolik ruhunu yansıtma arayışında kültürlerin çatışması ve kesişmesinde yeni semboller keşfettiği' için 1.36 milyon dolarlık ödüle layık görüldüğü belirtildi. Ödülle ilgili bahislerde Pamuk 4'e karşı 1'le en tepede yer alıyordu. Pamuk'u 5'e 1'le Suriyeli ozan Adonis (Ali Ahmad Said Asbar) takip ediyordu.

Karar siyasi değilmiş

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi'nin Sekreteri Horace Engdahl, Nobel'in Orhan Pamuk'a verilmesinde, Türkiye'deki siyasi durumun etkili olmadığını söyledi. Engdahl, 'Elbette ödül bazı siyasi dalgalanmalara yol açabilir, ama biz bununla ilgilenmiyoruz. Kendi ülkesinde tartışmalı bir kişilik, ama neredeyse ödülümüzü alanların hepsi böyle' dedi.

Sevinemedik bile

Pamuk'un Nobel'i kazanması, ülkede yankı buldu. Anavatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Züheyir Amber, Fransızlar'ın Ermeni tasarısı kararı ile Nobel ödülünün aynı saate denk geldiğine dikkati çekerek, 'Sanki danışıklı dövüş gibi iki farklı karar alındı. Farklı boyutlarda gelişseydi şimdi kutlamalar yapardık. Ancak Ermeniler ile ilgili kararın ardından ödülün verilmesi ilginçtir' dedi. CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek de, ödülün sözde Ermeni soykırımının inkarını suç sayan teklifi kabul ettiği gün alındığını belirterek, 'Eğer böyle bir örtüşme var ise Orhan Pamuk'un ödülüne yazık olur' görüşünü savundu.

Kaynak: http://www.tercuman.com.tr/

Ozan Erbabî'nin bundan bir sene önce kadar Orhan Pamuk'a ithafen yazdığı şiirini de sizlerle paylaşmak istedik...

PAMUK'A İTHAFEN

YÜZDE yüz bir pislik var ki kanında,
Soykırımı icadı yaptı sonunda.
Türkiye'nin şu en hassas anında,
Onu yalanlayan tarihe kızar,
Böylesi hainler oluyor yazar.

Nerden çıktı şimdi durup dururken?
Dört yandan ülkeyi düşman bürürken,
AB'ye gün be gün hesap verirken,
Hayâlî ölüye mezarlar kazar,
Böylesi hainler oluyor yazar.

Kıvırmayı bırak, erkek ol erkek,
Bir buçuk milyonu saydın mı tek tek?
Üç kuruş paraya satılmış *****
Eline bir kemik geçince azar,
Böylesi hainler oluyor yazar.

Dönen dolapları ibretle seyret,
Ermeni bu kadar göstermez gayret.
Kraldan daha çok kralcı, hayret!
Kafayı 'soykırımı' sözüyle bozar,
Böylesi hainler oluyor yazar.

Eğer bir soykırımı varsa ortada,
Türklere yapıldı Erzurum, Kars'ta.
Tarihi git öğren, birazcık sus da,
Doğu baştan sona hep toplu mezar,
Böylesi hainler oluyor yazar.

Azerbaycan'a git, gör soykırımı,
Yürekler acısı Türk'ün durumu.
Bir daha bilmeden yapma yorumu,
Azeri kanıyla doluyken Hazar,
Böylesi hainler oluyor yazar.

Batı'nın gözünde arttı değerin,
Onlardan bir daha kaptın 'aferin'.
Küpe de taktı mı efendilerin?
Midesi dolunca dili hep uzar,
Böylesi hainler oluyor yazar.

Anan mı Ermeni, baban mı senin?
Ailenden var mı hiç katledilenin?
Seni bu ülkede 'aydın' edenin...
Alçaklık yaptıkça bulursun pazar,
Böylesi hainler oluyor yazar.

Ekmeğini yediğin bu Devlete,
Seni adam sayan yüce millete,
ihanet ederek düştün zillete!..
Aman ha dikkat et, değmesin nazar,
Böylesi hainler oluyor yazar.

Bir adam olursa doğuştan yamuk;
Soyuna düşmandır, düşmana pamuk.
ERBABÎ, yakana yapışır CMUK,
Unutma, bu millet oyunu bozar,
Böylesi hainler oluyor yazar.

OZAN ERBABÎ-KAYSERİ

Hollanda'da Türkçe Yasağı

HOLLANDA'NIN yabancılar politikası ve uyumdan sorumlu Devlet Bakanı Rita Verdonk, ülkesindeki yabancıların sokakta da Hollandaca konuşmaları gerektiğini söyledi. Koalisyon ortaklarından Liberal Parti'ye mensup olan Verdonk, bu amaçla yabancılar için 'sokakta davranış kuralları' benimsenebileceğini anlattı. Anadil yasağının ırkçılık içermeyeceğini iddia eden Verdonk, yabancıların, sürekli Hollandaca konuşmalarıyla kendilerini sokakta göçmen hissetmekten kurtulacağını ve Hollandalılarla daha iyi kaynaşabileceğini söyledi. Bunun uygulamaya girmesi halinde, Türk vatandaşları da sokakta Türkçe konuşamayacak. Hollanda'da halen çoğu ilk ve orta dereceli okullarda, yabancı öğrencilerin okul içinde ve bahçesinde kendi aralarında anadillerini konuşmaları yasaklanmış bulunuyor.

VERDONK'UN önerdiği yabancıların sokakta anadillerini konuşma yasağının kapsamına daha çok Türkler ve Faslılar ile Afrika ve Asya ülkelerinden gelenler giriyor. Devlet politikasında yabancılar sözcüğü ile genel olarak Müslüman ülkelerden gelenler ifade ediliyor.

Kaynak: http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=24698,5

Türkçe konuşan bahçe süpürsün

Türk öğrenciler Bild gazetesine poz verip Anadil yasağına uymayız dedi.

Türkçe konuşan bahçe süpürsün

Bu da Berlin kriteri! Almanya Başbakanı Merkel'in partisi, okulda anadil konuşmayana "süpürge cezası" verilmesini tartışıyor....

Türkiye'ye her fırsatta özgürlükten bahseden AB'den çifte standart... Önce Hollandalı bir bakan sokaklarda anadil zorunluluğu istedi. Ardından Almanya'da bir okul bu uygulamayı resmen başlattı.

Şaka değil! Teklifi yapan Merkel'in eğitim uzmanı
Almanlar bununla da yetinmedi. Başbakan Merkel'in partisinin eğitim uzmanı Bild gazetesine şöyle konuştu: "Okullarda herkes Almanca konuşmalı. Derste, teneffüste, okul gezilerinde... Türkçe konuşana okul bahçesini süpürme cezası verilmeli..."

"Süpürge cezası gelirse Türkler sokağa dökülür"
Skandal teklif ülkedeki Türkler'i ayaklandırdı. AP milletvekili Özdemir "Ceza saçma"; Türk Toplumu Başkanı Kolat "Protesto eylemleri yaparız. Tepkimiz sert olur"; Merkel'in partisinden Yiğit ise "Sessiz kalmayız" dedi.

Türkçe konuşana ceza

Okullarda anadil yasağının küçük çaplı uygulamaya geçtiği Almanya'da, iktidardaki CDU'nun bir üyesinden Türkler'i ayağa kaldıran teklif: Türkçe konuşan öğrenciler ceza olarak okulu süpürsün.

Almanya'da büyük tepki gören "okullarda ders dışında bile Almanca" zorunluluğu skandala dönüşüyor. İlk olarak başkent Berlin'de bir okulda başlayan uygulamanın yankıları geçmeden şimdi de Başbakan Angela Merkel'in partisinden "Türkçe konuşan öğrencilere okul bahçesini süpürme cezası" önerisi geldi. Hıristiyan Demokrat Birlik Partili (CDU) eğitim uzmanı politikacı Robert Heinemann, "Okulda teneffüslerde bile Almanca zorunluluğu doğru bir karar. Uymayan öğrenciler cezalandırılmalı. Türkçe konuşana okul bahçesi süpürme cezası verilmeli" dedi.

'ENTEGRASYON ŞART'
Bu öneriye CDU'nun koalisyon ortağı Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) milletvekili Andreas Scheuer'in deSÜPÜRGE CEZASINI ÖNEREN R. Heinemann destek vermesi, "ayrımcılık, ırkçılık" tartışmasını alevlendirdi. "Entegrasyon dille başlar. Bu yüzden okullarda anadil yasağına katılıyorum. Yabancı öğrenciler buna uymazsa okul tarafından cezalandırılmalı" diye konuştu. Anadil yasağını ilk uygulayan Herbert-Hoover Ortaokulu Müdürü Jutta Steinkamp, kararıyla ilgili tepkilere "Alınan karar bir görev. Almanca konuşma zorunluluğunu aldık çünkü öğrencilerimizin Almanca anlamadığını fark ettik" cevabını verdi. Baden-Württemberg eyaletinde Alman vatandaşlığına geçmek isteyen yabancılara vicdan testi yapılması kararı sonrası "süpürge cezası" önerisinin ülkede Fransa'daki varoş isyanı benzeri olaylara yol açılmasından korkuluyor.

Kaynak: http://arsiv.sabah.com.tr/2006/01/29/dun101.html
Sertaç AKDOĞAN /DIŞ HABERLER - Sabah Gazetesi

Danimarka Türkçe Yayınları Durduruyor

Roj TV’yi kapatmayan Danimarka, ekonomik sebeplerle Türkçe yayınlara son verme kararı aldığı bildirildi. Karar yılbaşında uygulamaya koyulacak.

Almanya’nın PKK’ya yakın yayın organlarını kapatmaya başlamasının ardından gözler üzerine çevrilen ancak Roj TV’yi bir türlü kapatmayan Danimarka, Türkçe radyo yayınlarına son verme kararı aldığı belirtildi. Danimarka’da Türkçe yayınlanan "Haber" gazetesinin Danimarka Radyosu kaynaklı haberine göre, Danimarka Radyosu Türkçe de dahil altı göçmen dilinde yaptığı yayınları durduracağını açıkladı.

Danimarka Radyosu, tasarruf planları çerçevesinde aldığı kararı yılbaşında uygulamaya koyacak. Radyonun bu kararı neticesinde 100 çalışanın da işine son verileceği belirtildi.

Gelecek iki yıl 95 milyon Kron tasarruf hedefleyen Danimarka Radyosu, DR International bünyesinde yapılan Türkçe yayınların dışında, Arapça, Urduca, Boşnakça/Sırpça/Hırvatça, Somalice ve İngilizce yayınları da yıl sonundan itibaren durduracağını açıkladı.

Danimarka Radyosu Haber Müdürü Lisbeth Knudsen, haber bölümü gazetecileri ile yaptığı toplantıda, yabancı dillerde yapılan yayınlara son verilmesinin zor bir karar olduğunu söyledi.

Knudsen, "Ancak Danimarka Radyosu İdarecileri olarak, entegrasyona ilişkin programların anadilde değil, diğer programların içinde etnik kökeni farklı gazetecileri çalıştırarak yapılması uygun görüldü" dedi.

Kaynak: Hürriyet Gazetesi
http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~1@w~3@tarih~2005-09-10-m@nvid~...

Almanya´da Okullarda Türkçe Yasağı

Türkiye´nin Berlin Büyükelçisi Mehmet Ali İrtemçelik: "Bu konularda çok dikkatli olunmasını ben kuvvetle telkin ederim. Bir kere Türkçe konuşmanın yasaklanması diye bir şey olamaz, böyle bir Avrupa yok, böyle bir Almanya yok"

Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Mehmet Ali İrtemçelik, Berlin'de bir okulda başlatılan 'bahçede Türkçe konuşma yasağı'nın tasvip edilemeyeceğini söyledi.

Almanya'nın diğer eyaletlerine de sıçrayan ve 'Türk çocuklarının Almanca konuşmalarını teşvik' amaçlı olduğu iddia edilen uygulamadan sonuç alınamayacağını kaydeden İrtemçelik, "Bir kere Türkçe konuşmanın yasaklanması diye bir şey olamaz. Böyle bir Avrupa yok, böyle bir Almanya yok. Yasak diye bir şey söz konusu olamaz. Bu medeni olmak iddiasındaki dünyanın hiçbir köşesinde düşünülemeyecek bir şeydir. Ben Alman okulundaki uygulamanın yanlış yansımış olduğunu düşünmek istiyorum. Teşvik amacıyla yapıldığı iddia edilen bu yasak, başka türlü karşılanır ve yürümez. Ayrıca sonuç da alınamaz. Netice almamakla da kalmaz, başka sonuçlara neden olursunuz. Bunlardan uzak durulması lazım" dedi.

Bu konudaki amacın daha açık ifade edilmesinde yarar gördüğünü vurgulayan İrtemçelik, "Eğer kastedilen entegrasyon ise, ona göre hareket etmek lazım. Kastedilen entegrasyondan amacın bir topluma sonradan gelmiş ve topluma entegre olması beklenen insanların, kendi özgün kültürlerini koruyarak geldikleri topluma adapte olmaları ana gövdesiyle kaynaşmaları olması gerekir. Bu ise, bizim başından beri ve kararlıkla desteklediğimiz, buradaki ve Avrupa'nın her yerindeki insanlarımızı teşvik ettiğimiz bir politikadır. Ama tabii unutmamak gerekir ki bu samimiyet ve memnuniyetle uygulamayı gerektirir" diye konuştu.

Bu yaklaşımın iki yönlü bir süreç olduğuna da vurgu yapan Büyükelçi, "Bir politikayı yürürlüğe koyarken sizin bilmeniz gereken bir şey daha vardır; o da sizin hareketinizin nasıl algılandığıdır, hangi refleksleri, kaygıları öne çıkardığıdır. Bu konularda çok dikkatli olunmasını ben kuvvetle telkin ederim. Bunlar görüşülerek hangisi daha akılcı, hangisi daha iyi hizmet eder, neye hizmet eder bunların hesaplarının çok doğru yapılması lazım. Buradaki toplumla ilgili olarak ise; bunlar insandır eşya değil. Konuşarak, görüşerek, danışarak, denilenleri ciddiyetle takip ederek ve süzerek yapmak lazım. Ben bundan sonra daha dikkatli hareket edileceğini ummak istiyorum" şeklinde konuştu.

Kaynak: İHA
http://www.karamanajans.com/habergoster.asp?id=209

Türkçe Konuşma Yasağı

Sabah gazetesinde 29 Haziran 2006'da şu şekilde bir haber yayınlandı. "Ulusal Alman Vakfı, okul içinde Almanca'dan başka dil konuşulmasını yasaklayan Berlin'deki Herbert-Hoover okuluna ülke için önemli bir adım attığı gerekçesi ile ödül verdi. Vakfın müdürü, yasağın anadili Almanca olan bir ülkede öğrenciler için önemli bir çalışma olduğunu söyledi. Almancayı teşvik ettiği gerekçesiyle 75 bin euroluk ödülü verdi."
Evet, Türkiye'ye demokrasi dersi vererek, "etnik dillerin üzerindeki yasakları kaldırın, televizyon, radyo ve eğitim özgürlüğü verin" diyen AB'nin önde gelen ülkelerinden Almanya'da Türk öğrencilerin okullarda tenefüslerde Türkçe konuşması yasaklanıyor ve bunu yasaklayanlar ödüllendiriliyor.

Türkiye'yi yönetenlerin ve Türk aydınlarının çok büyük bir bölümünün temel hatası batıyı anlamamalarından kaynaklanıyor. Batı'nın temel özelliği menfaatlerini temsil etmeyen fikirlerin arkasından gitmemeleridir. Batılı insanın savunduğu fikirler ister liberalizm olsun, ister demokrasi, ister çok kültürcülük, muhakkak onun ve ülkesinin maddi ve manevi menfaatlerini temsil etmelidir.
Liberalizm veya demokrasi onun menfaatleri ile ters düştüğü zaman içeriği değiştirilir, yeniden tanımlanır ve yeniden tanımlanan liberalizmin ve demokrasinin propagandası yapılır. Oysa Türk devletini yönetenler ve Türk aydınları, Türk milleti ve devletinin menfaatlerini temsil eden fikirleri belirleyip onun içeriğini tanımlamak zahmetine gitmeden Batının tanımladığı şekli ile demokrasi, liberalizm, çok kültürcülük, serbest piyasa ekonomisi vs görüşleri kabul etmektedirler.

Oysa Batının menfaatlerine göre tanımlanmış kavramlar çoğu kez Türkiye'nin aleyhine olmaktadır. Türkiye'ye "etnik dilleri özgürleştirin" baskısı yapan Almanya Türkçeyi yasaklamaktadır. Türkiye'nin kavramları kendisi için tanımlamasının zamanı gelmiş geçmektedir. Türkiye bir felakete sürüklenmektedir çünkü…

Kaynak: Ümit Özdağ - umitozdag@yenicaggazetesi.com.tr http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yazidetay.asp?AuthorID=92&ArticleID=14...

İsveç'te Türkçe'ye yasak

Türkçe ile ilgili kökü dışarıda bir olayın "Türk Dil Bayramı"na rastlaması ise çok düşündürücü idi. İsveç hükümeti radyo ve TV'lerde Türkçe'yi yasaklamıştı. Türkçe yayınlar kaldırılıyordu. Gerekçe ise çok carpıçı idi.
Dilerseniz, habere birlikte göz atalım:
"İsveç hükümeti, bir Türkçe yasağı açıkladı. İsveç'teki Türkler 28 yıldır dinledikleri Türkçe radyo programı Merhaba yayınlarını 15 Ocak 2006 tarihinden itibaren dinleyemeyecekler.
Danimarka'dan sonra İsveç devlet radyosu (SR) de ani bir kararla Türkçe yayınların kaldırılacağını açıkladı. İsveç'te yaşayan en büyük göçmen dilleri arasında yer alan Türkçe yayınının kaldırılması kararıyla ilgili olarak İsveç radyosu yönetimi şu açıklamayı yaptı: 'Türkçe, İsveç'teki Süryani ve Kürt grupları için çok hassas bir siyasi dil. Bu dilde yayın, bu kişiler üzerinde olumsuz etki yapıyor. Bu nedenle kaldırılacaktır.'

"Öğrenseydiler"

İsveç Radyosu'nun program şefi Kerstin Brunnberg yaptığı açıklamada, 'Türkler 40 yılı aşkın süredir İsveç'teler. Şimdiye kadar İsveççe öğrenmeliydiler. Öğrenmediler ise, bu onların sorunu' dedi.
İsveç hükümeti, radyo ve TV'deki Türkçe yayınları kaldırırken, 15 Ocak 2006 tarihinden itibaren Kürtçe yayınları artırma kararı aldı."
Haber böyle, olay böyle.
Gerekçenin iler tutar yanı yok.
Söyleyecek çok söz var.
Türkler 40 yıldır İsveç'te, doğru! Kendilerine Kürt diyenler de, 40 yıldır İsveç'te yaşıyor. Bu yalan mı?
İsveç'in Türkiye'ye dayatmalarından biri de "Kürtçe dil..."

Ya onlar?

Biz Güneydoğu'daki, Doğu'daki vatandaşlarımızla 500 yıldır, 1000 yıldır birlikte yaşıyoruz, "Türkçe'yi öğrenmediyseniz bu sizin sorununuz" diyor muyuz?
Bu ülkede Türkçe bilmeyen, Türkçe konuşmayan bakan anneleri var.
Bu ayrı bir yazı, ayrı bir tartışma konusu! Biz, lugat paralayan politikacılardan söz ediyorduk.
Söz döndü dolaştı, Türkiye'yi parçalamak isteyen, Türkçe'yi yok etmek isteyen ülkelere ulaştı.

İçimizdekiler!..

Aslında, içimizde de Türkçe'yi yok etmek isteyenler var. Çevrenize bakın, bu "yokoluş"un tabelalarını okuyacaksınız.
İçimizde "Türkçe bilmemekle övünen" görsel, yazılı, sözlü basının üyeleri bulunuyor.
Yazımıza "lugat paralamak"la başladık.
"Lugat paralamak"la noktalayalım. Dedik ya, kimi Deyimler Sözlüğü'nü paralıyor, kimi Atalar Sözlüğü'nü... Bu arada Argo Sözlüğü paralayanlar da var. Kelle- paça edebiyatı yapanlar da var.
"Alikıran, başkesen değiliz."
"Kafaları basmıyor" diyenler de...
Pazartesi günkü yazımıza "Kafaları basmıyor" cümlesi ile satırbaşı açacağız.
Bakalım kafamız neye basmıyormuş, öğreneceğiz. Bizimle yani Türk toplumu ile "kafa bulanlar"ı göreceğiz.
Bu yazı cumartesi ve pazar gününe ağır gelir de, o yüzden pazartesiye bırakıyoruz.

"Burası Türkiye"

"Burası Türkiye" dedirtecek bir haber .
Aslında köşemizde , "Burası Türkiye" diye bir bölüm açsak haberle dolup taşar.
Buyrun işte öyle bir haber: "Süzer Holding'in otel işletmeciliğinden sorumlu yönetim kurulu üyesi iken, 11 Aralık 2002'de geçirdiği trafik kazası sonucu yaşama veda eden işadamı Cengizhan Süzer'in adı, Malatya'nın Akçadağ ilçesi Ören beldesinde bir caddeye verildi. Ad verme törenine Filiz Süzer'in yakınları ve CHP Malatya Milletvekili Mevlut Aşkınoğlu da katıldı."
Yorum yapmaya gerek var mı? Böyle bir olay, dünyanın neresinde görülebilir? Bana, dünya haritasında bir ülke, o haritada bir sokak gösterebilir misiniz?

Kaynak: Orhan Tahsin
http://www.ortadogugazetesi.net/haber_d.asp?haber=4825

Ermenileri Çıldırtan Gizemli İşadamı

Sanal âlemde gerçek kimliğini âdeta devlet sırrı gibi saklayarak sürekli "Holdwater" takma adını kullanan New Yorklu bir işadamı, kurduğu popüler bir internet sitesiyle, yıllardır sistematik biçimde soykırım propagandası yapan Amerikan Ermenileriyle Türkiye adına kıyasıya çarpışıyor.

Yeni Şafak, 2000'li yılların başlarından bu yana yayında olan "Uzun Ermeni Masalı" adlı sitesi nedeniyle fanatik Ermenilerden sürekli ölüm tehditleri alan, yayınları hergün defalarca sabote edilen Holdwater'a ulaştı ve amacını sordu. Cevap kısa ve netti: "Çünkü Türkler haklı. Bu iddia, yakın tarihin en büyük yalanıdır!"

ALİ MURAT GÜVEN / HABER MERKEZİ

Türkiye, uzun ve zengin tarihsel geçmişi sayesinde yalnızca "amansız düşmanlar" değil, yerkürenin her köşesinden bir yığın "gönül dostu" da kazanmış son derece özel ve ayrıcalıklı bir ülke. Devletin zirvesinde yer alanlar uluslararası arenada serseri mayın gibi dolaşan türlü suçlamalara ve aleyhte propagandalara var güçleriyle cevap yetiştirirken, Türkiye'nin çoğu kez adını sanını dahi bilmediği bu gönül dostları da Ankara'yı verdiği mücadelelerde sessiz ve derinden çabalarla desteklemekteler...

"Holdwater", bunların en ilginç ve sıradışı olanlarından biri. Bu gizemli Amerikalı, uzun yıllardan bu yana ABD merkezli ve de çok etkili bir internet sitesinin finansörlüğünü yapıyor. "Tall Armenian Tale: Other Side of the Falsified Genocide" (Büyük Ermeni Yalanı: Sahte Soykırımın Öteki Yüzü) adlı sitenin ana hedefi ise -adından da anlaşılacağı üzere- Ermeni diasporasının soykırım iddialarına esaslı yanıtlar vermek. Her tarih araştırmacısının mutlaka incelemesi gereken bu muhteşem arşivde Ermeni propagandasına cevap oluşturan ne çeşit bilgi, belge ve fotoğraf ararsanız fazlasıyla var. Ancak elbette ki İngilizce bilmek koşuluyla...

KANITLARIMIZI BİLE DOĞRU DÜZGÜN SERGİLEYEMİYORUZ: Ermeni diasporası düzmece mektup ve gravürlere dayalı bir literatür üzerinden dünya kamuoyuna acıklı bir kurtuluş destanı sunmayı başarırken, Türk tarafı Doğu'da her geçen gün yenilerine ulaşılan Müslüman Türk toplu mezarlarının dünya medyasındaki propagandasını bile lâyıkıyla yapamıyor. İşte, 27 Mayıs 2003'de Iğdır'da, "kendimizin açıp kendimizin ağladığı" Müslüman toplu mezarlarından biri...

"Türkiye topyekün uyuyor!"

Teknik kusursuzluğunun yanısıra içerdiği derin Türkiye sevgisi karşısında da hayrete düştüğümüz bu sitenin kurucusunu yakından tanımak üzere sanal âlemde yola çıktığımızda, doğrusu ya, ilk anda, "daldığı dünya işlerinden biraz olsun başını kaldırıp, zamanının ve parasının bir bölümünü ülkesinin küresel çıkarları için harcayan vatansever bir Türk" ile karşılaşacağımızı umuyorduk. Ancak, sonuç pek de öyle olmadı ve karşımıza Türklükle ilişkisi kıldan ince kılıçtan keskin bir Amerikalı işadamı çıktı!

Söyleşi konusunda ilk aşamada oldukça tereddüt eden "Holdwater", kendisine ilettiğimiz kişisel bilgileri ve referans mahiyetindeki haberlerimizi enine boyuna inceledikten sonra bazı sorularımızı cevaplandırmayı kabul etti. Muhatabımız, kendisiyle ilgili bilgiler vermeden önce, yabancılara karşı sergilediği bu yoğun kuşkuculuğun nedenlerini ise şöyle açıkladı:

"Titizliğimi sakın ola kişiliğinize yönelik bir tavır olarak algılamayın. Bu açıklamaları yapmadan önce sizi ve söyleşimizin yayınlanacağı mecrâyı mutlaka yakından tanımak zorundaydım. Yoksa, Türkiye'nin dostları benim de dostlarımdır. Ancak, siteme her gün Ermeniler tarafından en az 20-30 korsan saldırısı yapılıyor. Öylesine pahalı ve gelişmiş bir güvenlik sistemine sahibim ki site her seferinde en fazla 3-5 dakika çöküyor, sonra yeniden devreye giriyor. Aldığım hakaret ve tehdit mesajlarının ise haddi hesabı yok. Sizler, binlerce kilometre ötedeki ülkenizde Amerikan Ermenilerinin Türklere ve Türkiye dostlarına duyduğu nefretin boyutlarını tahayyül bile edemezsiniz. Bu insanlar bütün hayatlarını Türkiye'yi her alanda güç duruma düşürmeye ve karalamaya adamış durumdalar. Özellikle Kaliforniya ve Kanada'daki Ermeni toplumu bu iş için neredeyse ülkenizin bütçesi kadar para harcıyor. Sizler ise Türkiye'de büyük bir umarsızlık ve pişkinlikle uyumaya devam ediyorsunuz! Bu nefret dolu insanlar, tarihte hiç yaşanmamış hayâlî bir soykırıma pek yakında bütün dünyayı inandıracaklar. Türkiye, 1915'te kendisini savaşın en kötü günlerinde arkadan vurup binlerce yurttaşını katleden hain bir topluluğa verdiği haklı bir cezanın bedelini, 20. yüzyılın ikinci büyük soykırım hareketinin sorumlusu olarak lanse edilerek ödeyecek!"

"Atadan Türk" bir Amerikalı

Holdwater'a büyük bir merak içinde sorduğumuz ilk soru doğal olarak şu: "Siz kimsiniz? Türkiye'ye yönelik bu içten sevginiz nereden kaynaklanıyor?" Muhatabımız, "Resmî makamlar içinde yuvalanmış Ermeniler de dahil, sayıca çok kalabalık bir grubun tehdidi altındayım. Bu nedenle cevaplarım da kimliğimi ele verici nitelikte ve köşeli değil, kendimi korumak için bir hayli esnek olacaktır" diyor; ardından da başlıyor anlatmaya:

"Beni 'Holdwater' olarak tanımanız yeterli. Size gerçek adımı söylersem ve siz de bu adı gazetenizde basarsanız, emin olun ki en fazla birkaç gün içinde ne aile huzurumdan, ne gayet düzgün giden iş hayatımdan, ne de internetteki sitemden eser bile kalmayacaktır. Bu zorlu mücadeleyi otuz yıldan bu yana çeneme başarıyla hâkim olduğum için sürdürebiliyorum. O yüzden, lütfen beni bu hassas konuda fazla zorlamayın."

Türkiye düşmanlarının gitgide arttığı bu uzak coğrafyada böylesine aykırı bir kişilikle karşılaşmak artık pek de kolay olmadığı için, Holdwater'ın anlattıklarıyla ister istemez yetinmek durumundayız.

"Halen 50'li yaşlarımdayım. Annem ve babam 1940'larda ABD'ye göç eden iki Türk vatandaşıydı. Ben 1950'lerde New York'ta doğdum. Ailem bu ülkeye kolay uyum sağlayabilmem ve diğer göçmenler gibi gettolarda kaybolup gitmemem için, bana çocukluğum boyunca Türkiye hakkında hemen hemen hiçbir şey anlatmadılar; hattâ tek kelime Türkçe bile öğretmediler. Bilemiyorum, belki doğru, belki de yanlış yaptılar. Ben artık bunu onlarla tartışacak durumda değilim. Çünkü her ikisi de bu dünyadan göçtü. Türkiye'yi hayatım boyunca hiç görmedim ve tam bir Amerikalı olarak yetiştirildim. Zaten adım da bir Amerikalı adıdır. Çok ünlü bir kolejden mezun oldum. Gençlik yıllarımda ticarete atıldım, sonrasında zengin ve saygın birine dönüştüm."

"BU AKŞAM SAAT 8'DE CEHENNEME GİDEBİLİRSİNİZ": Holdwater, Türkiye karşıtı lobilerin en büyük tarihî başarılarından biri olan 1978 yapımı "Geceyarısı Ekspresi" filminin, çekimlerinden uluslararası tanıtımına dek her aşamasında Ermeni diasporasının çok ciddi katkılarının olduğunu belirtiyor.

"Pekiyi, bunca aile içi asimilasyondan sonra, Türk kökenlerinizi nasıl biliyorsunuz o zaman?" diye soruyoruz bu kez.

"Tabiî, her ne kadar silinmek istenen bir geçmiş de olsa, çocukluğumda evdeki konuşmalardan aslında Türkiye diye bir yerden geldiğimizi farkediyordum. Bir de 'Selamûnaleykûm', 'merhaba', 'günaydın" diye birkaç kelime kalmıştı aklımda. Bu gerçekle ilk yüzleşmem kolejdeyken oldu. Bir gün okuldaki panoya baktım, Ermeni gençler duvara bir propaganda afişi asmıştı. Türk bayrağının yıldızını Nazilerin gamalı haçına benzetmişlerdi ve o haçtan da Ermeni kanı damlıyordu. Bu görüntü beni çok sarstı. Eve dönünce anneme 'Anne, Türkler gerçekten Nazilerden farksız bir millet mi? Onlar yüzbinlerce suçsuz Ermeniyi katletmiş, doğru mu? Eğer öyleyse, bizler de katil miyiz' diye sordum. Annem bana sarıldı ve üzüntüyle 'Sakın okulda diğer çocuklarla böyle tartışmalara girme, yoksa seni döverler, hatta okuldan bile atarlar. Onlar bizden güçlü, Türk olduğunu çevrenden daima sakla' dedi. Babamın da tepkisi buna yakın oldu. Ben ise annemin gözlerine sinen o korkuyu ömrüm boyunca hep hatırlayacaktım."

Ailesi bile durumdan habersiz

Hayatını kazanana kadar bu konularda ortalık yerde pek fazla konuşmayan Holdwater, sonra iş-güç sahibi olmuş, evlenmiş ve rahata erince de tarih kitaplarına bir servet ödeyerek evinde hiç kimseye nasip olmayacak dev bir kütüphane kurmuş. Yıllar süren bir okuma ve araştırma sürecinde Türk tarihini âdeta yiyip yutan kahramanımız, bu faaliyetlerini sürdürürken çevresine karşı sürekli temkinli olmayı da hiç ihmal etmemiş.

"Eşim ve çocuklarım bile benim bu uğraşlarım hakkında pek fazla bilgi sahibi olmadılar. Çünkü ilerleyen yıllardaki gelişmeler anne ve babamın aslında ne kadar haklı olduklarını, Ermenilerin ABD'de ne kadar güçlü bir azınlığa dönüştüğünü ve Amerikan toplumuna ne denli pervasızca yalan söylediklerini bana fazlasıyla gösterdi. Bu arada, Türk toplumunun Amerikan medyasındaki imajının -genelde Ermenilerin kışkırtmasıyla- ne kadar kötü olduğunu da üzülerek farkettim. Ermeniler, ABD'de medya ve sinema endüstrisinin her köşesine sızmış durumdaydılar ve bu kişiler Türkiye'yi aşağılama yönündeki en küçük bir fırsatı bile kaçırmıyorlardı. Halen de öyledirler. İnternet çağı başlayınca, daha önce broşürlerle yaptığımı bu defa siteyle yapmaya başladım. Ölene kadar da bu mücadeleyi sürdüreceğim."

Holdwater'a göre Türk Devleti; gazeteleri, dergileri, sinemayı, televizyonu, sporu, edebiyatı, hattâ diplomasi ve turizmle oluşan bireysel dostluk ilişkilerini bir bütün olarak karşı propagandada kullanmayı öğrenmediği sürece, Ermeni yalanlarının karşısında ilelebet durabilme şansı olmayacak. Ona göre, sağlıklı bir iletişim kurmanın imkânsız olduğu bu göz dönmüş topluluk karşısındaki en iyi savunma yöntemi "saldırı" ve Ankara da artık gerçek gücünü kullanıp atağa kalkmak zorunda...

"TARİHİ ÇARPITMANIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ": Soykırımı iddiasını uluslararası kamuoyuna kabul ettirmek, günümüzde Batı ülkelerinde yaşayan Ermeni diasporası için artık bir millî görev olmaktan da öte, neredeyse "hayatın tek anlamı"na dönüşmüş durumda... Üstelik hiçbir ahlâkî sınır tanımadan ve her türlü yalanı rahatlıkla sarfederek yürüttükleri bu propagandaya genç kuşak Ermenileri de gönül rahatlığıyla alet ediyorlar.

Holdwater ile görüşmek isterseniz...

Holdwater'ın kurup yönettiği "Tall Armenian Tale", sanal âlemdeki sitelerin ziyaret edilme sıklığını ölçen bağımsız gözlemci kuruluşlar tarafından ABD'de internetin "en popüler 25 tarih sitesi" arasında gösteriliyor. Site şu anda da rating olarak bir hayli üst sıralarda yer almakta. Ancak Holdwater, başta ABD olmak üzere bütün dünyadan çok ciddi sayıda ziyaretçi alan sitesinin Türkiye'deki Türkler tarafından hâlâ yeterince tanınmadığını belirtiyor ve verdiği bu kararlı mücadeledeki yalnızlığını ince bir eleştiri içeren şu sözlerle açıklıyor:

"T.A.T, sanal dünyada Ermenilerin bütün engelleme girişimlerine rağmen yıllardır faaliyette. Ancak bugüne dek beni Türkiye'den arayıp iltifatlarıyla onurlandıran ve çalışmalarımla ilgili olarak ayrıntılı bilgi almak isteyen ilk Türk gazetecisi siz oldunuz. Diğerleri sanırım çok meşgûldüler."

Sözde "Ermeni soykırımı" iddialarıyla ilgili ayrıntılı bilgi ve belge arayanlar için gerçek bir hazine görünümündeki bu göz kamaştırıcı sitenin adresi şöyle:

www.tallarmeniantale.com

Sitedeki elektronik posta adresini (holderwater@yahoo.com) kullanarak Holdwater'a doğrudan ulaşabilir, kendisine her türlü soru ve yorumlarınızı, ayrıca iyi niyet mesajlarınızı iletebilirsiniz. Çok kısa bir süre içinde dostça bir yanıt alacağınızı da şimdiden garanti ediyoruz. Ayrıca, gözlemleyebildiğimiz kadarıyla, kendisi Türk toplumundan gelecek böyle bir dostane desteği de aslında içten içe arzuluyor.

Kaynak: http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2005/temmuz/27/g01.html

25.08.2007

Doktor Jivago'nun Yazarı Boris Pasternak ve Orhan Pamuk

Evet sonunda bizim de(yoksa bizim değil mi?) bir yazarımız edebiyat dünyasının en prestijli ödülü olan Nobel'i aldı. Üstelik bu bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının aldığı ilk Nobel. Çok sevinmem gerekmez mi? Ama sevinemiyorum. Acaba neden?

Evet Orhan Pamuk'un bu ödülü neyin ya da nelerin karşılığında aldığını ifade etmemi bir anlamı yok. Bunu zaten hepiniz biliyorsunuz. Vatanınıza ne kadar küfrederseniz, onu ne kadar suçlarsanız, ülkesini savunanları ne denli aşağılarsanız siz de Orhan Pamuk gibi bir ödüle sahip olabilirsiniz. Eh, rolünü bu kadar iyi oynayan birine ödül vermemekte te haksızlık olmaz mı?

Size Nobel ödül tarihinden küçük bir öykü anlatmakla istiyorum. Ülkesindeki uygulamaları eleştirmekle, vatanını savunmak arasındaki ince çizgiyi olağanüstü bir şeklide gerçekleştirebilmiş bir yazar: Boris Pasternak. Çağımızın tartışmasız en büyük yazarlarından biri. En tanınmış romanı Doktor Jivago. Romanlarında Rus insanının Sovyet devrimi sırasında yaşadığı acıların arka planında yer aldığı büyük bir aşk romanıdır Doktor Jivago. Yıl 1958 dir. Yani Soğuk Savaşın en civcivli zamanı. Sovyetler Birliği herşeye karşın dünyadaki iki süper güçten biridir ve bugün çok iyi anlaşılabildiği gibi herhangi bir süper güç canının istediği ülkeyi gidip işgal edememektedir. Batı dünyası çıkan her fırsatı Sovyetler Birliğinin aleyhine kullanmaya çalışılmaktadır. Fırsat ayaklarına gelmiştir. Pasternak bir rejim aleyhtarıdır. Kitaplarında da Sovyet Devrimini eleştirmektedir. İşte muhteşem bir fırsat. Kendisine o yılın Nobel Edebiyat ödülü verilir. Gerçi Pasternak yazarlığıyla bu ödülü çoktan haketmiştir ama ödülün yazarlığı için değil ülkesini eleştirdiği için verildiğini anlayacak entellektüel birikime de sahiptir. Ödülü reddeder. Propaganda makinesi çalışmaya başlar. Reddetme gerekçesi hemen yaratılır. Sovyetler Birliği yönetimi yazarın ödülü almasına izin vermemiştir.

İşte bu noktada Boris Pasternak, Nobel ödül komitesine bir mektup yazar:

"Romanımın çevresinde gelişen siyasi kampanyanın kazandığı boyutları görünce ve Nobel ödülünün bana verilmesinin, çok çirkin sonuçlara varan siyasi amaçlı bir karar olduğu kanısına varınca kimsenin zorlamasıyla değil kendi irademle ödülü reddettiğimi belirtirim"

Yukarıdaki metnin altına Bay Orhan Pamuk imza atabilir mi ve bunu Nobel Komitesine gönderebilir mi? Hiç sanmıyorum. Neden mi? Çünkü biri Boris Pasternak'tır, diğeri ise Orhan Pamuk.

Yazarı bilinmiyor...

21.08.2007

DÎVÂN Ü LÛGÂT-İT TÜRK’TEKİ ATA SÖZLERİ

Bilinen en eski Türk lûgatı Dîvân ü Lûgât-it Türk'de külliyetli miktarda ata sözü ... bulunduğu, bunların ise türlerinin günümüze ulaşmış belki en eski numûneleri olduğu malûmdur. Dîvan'daki bu ata sözlerinin ... misâl getirilmek üzere kullanıldıkları da bilinen bir gerçektir.

Dîvân ü Lûgât-it Türk'de Türkçe, kelime olarak lûgatte, müellifince kurulan cümleler içinde ve misâlen getirilen ata sözlerinde, dörtlüklerde ve beytlerde kullanılmıştır. Türkçe kelimeleri lûgat yapmak, eser müellifinin zâten asıl maksadıdır. Yine müellifin bu lûgatleri açıklamak için kurduğu alelâde cümlelerde kullanılan Türkçe ise kendisine âittir. Bu kelimeler ve alelâde cümleler kelime morfolojisi veyâ gramer kâidexleri açısından ehemmiyeti hâiz olabilirlerse de yine misâl getirmek için Kaşgarlı Mahmud Beğ'in eserinde kullandığı ata sözleri, ..., Türkçe'nin anoxnim kültür, san'at ve edebîyât ürünleridirler. Bu bakımdan bu önemli edebiyat unsuxrunu bir arada görebilmek maksadıyla, daha önce derlenmiş olmalarına rağmen, bu ata sözlerini bir kere daha derlemeyi uygun bulduk. Burada şunu da belirtelim ki bu derlemeyi yapan kişinin görüşü, bâzı Türk ata sözlerindeki açık veyâ kapalı anlatımlar, sanki Türk Töresi’nin maddelerini muhtevîdirler.

Dîvân ü Lûgât-it Türk'de 1. ciltte 163, 2. ciltte 51 ve 3. ciltte 104 adet olmak üzere toplam 318 adet “Sab” denilen ata sözü vardır. Bunların 3 adedi, kendilerine “ata sözü” denilmesine rağmen, lûgatte geçen bâzı kelimelerin cümle içindeki kullanılışını göstermek için kurulmuş basit misâl cümleleridir. 1. cilt, 369’daki “0l keçişni sub iletti” yâni “O keçisini suya götürdü” ile 1. cilt 386’daki “Ol kulın tepik tepdi” yâni “O adamını tekmeledi” cümlelerinin ata sözü oldukları söylenemez. 1. cilt 244’deki “Oñay irpeldi iş” ise düzeltilerek “Oñay iş irpeldi”, yâni “Kolay iş biçildi, bitirildi” hâline sokulsa bile, bu sözün ata sözü ile bir ilişkisi yoktur. Bu bakımdan ata sözü denilen 318 adet deyişten 315 adedi gerçek ata sözüdür.

Bu 315 adet ata sözünün 3'ü 3 defâ, 26'sı da 2 defâ, ya aynen veya çok az farklılıklarla mükerreren kullanılmışlardır. Böylece ziyâde olanlarının adedi 32'dir ve 315’ten tenzil edildiklerinde ata sözlerinin sayısı 283'e iner.

Maamâfih bu takdimde, ziyâde geçen bu ata sözlerinin “DLT Tercümesi”ndeki yerleri de belirtildi ve farklı olanların içlerinden akla en yakın olanı yazıldı. Ayrıca, yemîn etmek için kullanılan bir mesel de ata sözü gibi kabûl ile yukarıda ta’dâdı yapılan 28 sayısının içine bu dahî dâhil edildi.

Ata sözleri, sözün ilk kelimesinin baş harfine göre abaça düzeni ile dizildi. Yanına “Tercüme”deki yeri işâretlendi. Bu işâretlerde Romen rakamı ile cildi, Latin raxkamı ile de sahifesi gösterildi. Ayrıca ata sözünün altında, sözün yaşayan Istanbul Türkçesi'ne çevirisi verildi.


DÎVÂN Ü LÛGÂT-İT TÜRK’TEKİ ATA SÖZLERİ...

- A -

Abçı neçe al (tep) bilse, ayıg anca yol bilir (I. 63) (I. 332)

Avcı ne kadar hîle bilse, ayı o kadar yol bilir.

Aç ebek, tok telek (I. 387)

Aç kişi aceleci, tok kişi yavaş olur.

Açıglığ er şebük karımas (I. 147)

Varlıklı kişi çabuk kocamaz.

Aç ne yemes, tok ne temes (I. 79)

Aç olan ne yemez, tok olan ne söylemez?

Agılda oglak togsa arıkda otı öner (I. 65)

Ağılda oğlak doğsa, dere boyunda otu biter.

Agız yese köz uyadur (I. 55)

Ağız yese göz utanır.

Alımçı arslan, berimçi sıçgan (I. 75) (I. 409)

Alacağına arslan, vereceğine, borcuna sıçan.

Alın arslan tutar, küçin sıçgan (kösgük, oyuk) tutmas (III. 412) II. 289) (I. 81)

Hîle ile arslan tutulur, zor ile güç ile sıçan (nazar, hayâl) tutulmaz.

Alp çerikde, bilge tirikde (I. 388)

Yiğit ordu içinde, bilgin mecliste (kiñeşte) belli olur.

Alp eriğ yabrıtma, ıkılaç arkasın yagrıtma (I. 139)

Yiğiti bakımsız bırakma, yörük atın sırtını yara etme.

Alplar birle uruşma, beğler birle turuşma (I. 182)

Yiğitlerle vuruşma, beğlerle sürtüşme, iddiâlaşma.

Alp yağıda, alçak çoğuda (I- 41)

Yiğit kişi düşman karşısında, yumuşak kişi savaşda belli olur.

Anası teblük yufka yapar, oglı tetik koşa kapar (III. 33)

Annesi (yalancı yufka) yapar, oğlu tetik koşup kapar. ( 1 )

Añduz bolsa at ölmes (I. 115)

Andız ota olsa, at ölmez. ( 2 )

Anıñ yüziñe titinü baksa bolmas (II. 144)

Onun yüzüne dik bakılmaz.

Anuk otru tutsa yokka sanmas (I. 6

Öne konan yemek ikram edilmemiş sayılmaz.

Arı kapçıtsa ısrur (II. 329)

Arı kızdırılırsa ısırır, sokar.

Arkasız er çeriğ sıyumas (I. 128)

Arkasız kişi düşmanını, rakibini yenemez.

Arpasız at aşumas, arkasız alp çeriğ sıyumas (I. 123)

Arpasız at aşamaz, arkasız yiğit rakibini yenemez.

Arslan karışa sıçgan ötin ködezür (III. 263)

Kocayan arslan sıçan deliğini gözler.

Arslan kökrese at ayakı tulaşır (II. 146)

Arslan kükrese atın ayakları dolaşır.

Aşıç ayur tübüm altın, kamıç ayur men kayda men (I. 52)

Tencere der dibim altın, kepçe der ki ben neredeyim?

Aş tatıgı tuz yogrın yemes (III. 31)

Yemeğe tad veren tuzdur ama tuz çanakla yenmez.

Atan yüki aş bolsa açka az korunur (I. 75)

Aş deve yükü ile olsa aça az görünür.

Ata oglı ataç togar (II. 80)

Oğul babasına çeker, çekmek üzere doğar.

Atası açıg almıla yese oglınıñ tısı kamar (II. 311)

Babası ekşi elma yese, oğlunun dişi kamaşır.

Atası anası açığ almıla yese oglı kızı tısı kamar (III. 272)

Babası anası ekşi elma yese, oğlunun kızının dişi kamaşır.

Ata tonı ogulka yarasa atasın tilemes (III. 87)

Babanın giyimi oğluna yarasa, oğul babasını istemez.

At teküzligi ay bolmas (I. 507)

Atın alnındaki akıtma, gökdeki Ay'la bir olmaz, tutulamaz.

Ayın kişi neñi neñ sanmas (I. 9

Başkasının malı, mal sayılmaz.

Ay tolun bolsa eliğin imlemes (I. 82) (I. 288)

Ay dolun olunca el ile gösterilmez.

Azuklug aruk ermes (I. 148)

Azığı olan yorulmaz.

- B -

Balık subda közi taştın (I. 379)

Balık suda, gözü dışarıda.

Bar bakır, yok altun (I. 360)

Bulunan, var olan bakır, bulunamayan,nâdir olan altındır.

Barçın yamağı barçınka, karış yamağı karışka (III.2

İpek yaması ipeğe, yün yaması yüne.

Barıg otru tutsa yokka sanmas (II. 2

Öne konan varlık, ikram edilmemiş sayılmaz. (Bk. Anuk ...)

Beş erñek tuz ermes (I. 121)

Beş parmak düz, birbirinin eşi değildir.

Bilmiş yek bilmedük kişiden yeğ (III. 160)

Tanıdık şeytan yabancıdan iyidir.

Birin birin miñ bolur, tama tama kol bolur (III. 360)

Birer birer bin olur, damlaya damlaya göl olur.

Bir karga birle kış kelmes (II. 26)

Bir karga ile kış gelmez, gelmiş sayılmaz.

Bir tilkü terisin ikile soymas (III. 244)

Bir tilkinin derisi iki defi soyulmaz, yüzülmez.

Bir toyın başı ağrısa, kamug toyın başı agrımas (I. 274) (III. 169)

Bir şamanın başı ağrısa, bütün samanların başları ağrımaz.

Boldaçı buzagu öküz ara belgülüğ (I. 528)

Öküz olacak buzağı, kendisini belli eder.

Bor bolmayıp sirke bolma (III. 121)

Şarap olmadan sirke olma.

Boşlaglansa boksuklanur (II. 272)

Kızıp kurudan kişi boyunduruklanır.

Boş neñge iyi bolmas (I. 330)

Yaramaz malın sahibi olmaz.

Böri koşnısın yemes (III. 220)

Kurt komşusunu yemez.

Böriniñ ortak, kuzgunuñ yıgaç başında (I. 439)

Kurdun avı ortaklı, kuzgunun avı ağaçda kendine ait olur.

Buğday katında sarkaç subalur (III. 240)

Buğdayın yanında karamuk otu da sulanır.

Bu kök kirsün, kızıl çıksun (I. 362) ( 3 )

Bu mavi, ak girsin, kızıl çıksın.

Buşmasar boz kuş tutar, ebmeser ürüñ kuş tutar (II. 12)

Sıkılmayan kişi boz kuş, acele etmeyen kişi beyaz kuş tutar.

Buzdan sub tamar (III. 123)

Buzdan su damlar.

Bütün ümlüğ kanca bolsa olturur (I. 224)

Şalvarı sağlam olan nereye istese oraya oturur.

- Ç -

Çaksa tütnür, çalsa bilnür (II. 23)

Yaksa tüter, söylese bilinir.

Çakşak üze ot bolmas, çakrak bile ubut bolmas (I. 469) ( 4 )

Taş üstünde ot olmaz, yanşak kişide ar olmaz.

- E -

Ebdeki buzagu öküz bolmas (I. 446)

Ev içinde bakılan buzağı öküz olmaz.

Ebek ebğe tegmez (II. 19) (Bk. Ersek ...)

Aceleci evine varamaz.

Ebek siñek sütge tüşür (II. 13)

Aceleci sinek süte düşer.

Ebliğ toygursa közi yolka bolur. (II. 176)

Ev sahibi doyurunca, konuğun gözü yolda olur.

Eğir bolsa er ölmes (I. 54)

Eğir otu kökü bulunduran kişi, hastalansa da ölmez.

Eliğ tutgınça ot tut (II. 292)

Yabancıyı tutacağına ateş tut.

El kalır (kaldı) toru kalmas. (III. 221) (II. 25)

Yurt gider, töre kalır.

Emgek eginde kalmas (I. 110)

Sıkıntı ebedîyen sırtda kalmaz.

Emikliğ uragut kösekçi bolur (I. 153)

Emzikli kadın iştahlı olur.

Endik uma eblikni agırlar (I. 105)

Şaşkın konuk ev sâhibini ağırlar.

Erdem başı tıl (I. 107) (1. 336)

Faziletin başı dildir.

Erdemsiz kut çertilür (II. 229)

Faziletsizden uğur, kut kaybolur

Erge muñ tegir, tag señiriñe yel tegir (III. 360)

Kişiye keder değer, dağ doruğuna rüzgâr değer.

Erik erini yaglıg, ermegü başı kanlıg (I. 70)

Yürekli kişi yağlı, tembelin başı kanlı olur.

Erkeç eti em bolur, eçkü eti yel bolur. (I. 95)

Teke eti ilâç olur, keçi eti yel olur.

Ermegüğe bulıt yük bolur (I. 138)

Tembele bulut yük olur.

Ermegüğe eşik art bolur (I. 42)

Tembele eşik dağ geçidi olur.

Erñeñe eliğ karı böz üm tikemes (I. 117)

Ergene elli karış bezden iç donu dikilmez.

Er oglı muñaymas, ** oglı külermes (II. 84)

Kişi oğlu kederli kalmaz, ** oğlu tökezlemez, ayağı sürçmez.

Ersek erğe tegmes, ebek ebğe tegmes (I. 104)

Oynak kadın koca bulamaz, aceleci evine varamaz.

Er sözi bir, eyer köki üç (II. 283)

Er kişinin sözü bir, eyerin bağı üç olur.

Esende ebek yok (I. 77)

Selâmetde acele yokdur.

Esiz anıñ yiğitliği (III. 51)

Yazık onun yiğitliğine...

Eşyek ayur başım bolsa sundurıda sub içgeymen (I. 492)

Eşek der ki; başım aklım olsa denizden su içerim.

Etli tırñaklı eyirmes (I. 177)

Et tırnakdan ayrılmaz.

Eyğü er süñüki erir atı kalır. (III. 307)

İyi kişinin kemiği erir, adı kalır.

Eyğülüğni sub ayakında kemiş başında tile (II. 112)

İyilik yap suya at, pınarında dile bulursun.

Eyğülükün kel, isizliğin kelme (II. 91)

İyilikle gel, kötülükle gelme.

- I -

Iñan ıñrasa botu bozlar (I. 120)

Dişi deve inlese yavrusu bağırır, bozlar.

Iş yaragında, sart asığında (III. 13)

İş sırasında, tüccar kârında...

** çakırı atka tegir, at çakırı ıtka tegmes (I. 363)

İt nazarı ata değer, at nazarı ite değmez.

** ısırmas, at tepmes teme (I. 178)

İt ısırmaz at tepmez deme.

Itka ubut atsa oldañ yemes (I. 116)

İtde utanma olsa çarığın altını yemez.

- İ -

İgliğ tutrugı ay bolur (I. 79)

Hastanın vasiyet etmesi iyilik getirir.

İki koçñar başı bir aşaçta (aşıçta) pışmas (III. 382)

İki koç başı bir tencerede pişmez.

İkki bogra igeşür, otra kökegün yancılur. (I. 187) (II. 287)

İki buğra, erkek deve itişir, ortada bükelek sineği incinir.

İm bilse er ölmes (I. 3

Parolayı bilen kişi hayâtını kurtarır, ölmez.

İzlik bolsa er öldimes, içlik bolsa at yagrımas (1.104)

Çarığı olsa kişi ölmez, teyelti olsa atın sırtı açılmaz, yara olmaz.

- K -

Kaçış bolsa kıya körmes (I. 369)

Halk içinde uyuşmazlık olsa, kimse birbirine yan bakamaz.

Kadaş temiş kaymaduk, kayın temiş kaymış (I. 403) (III. 246)

Kardeş demiş bakmamış, kayın demiş bakmış.

Kagun karma bolsa iyisi ikki eliğin tegir (I. 410)

Kavun yağma edilse, sahibi iki eliyle kapar.

Kal sabı kalmas, kagıl bağı yazılmas (I. 409)

Söz leke bırakmaz, yaş söğütten yapılan düğüm ırgalanmaz.

Kalın bulutug tüpi sürer, karañku ışıg urunç açar (III. 216)

Yoğun bulutu tipi sürer, karanlık işi rüşvet açar.

Kalıñ berse kız alır, kerek bolsa kız alır. (III. 371)

Çeyiz veren kız alır, gerekliyse pahalı alır.

Kalın kaz kulabuzsuz bolmas (I. 487)

Kaz sürüsü kılavuzsuz olmaz.

Kalın kolan çupgasız bolmas (I. 424)

Eşek sürüsü başsız olmaz.

Kañdaş kuma ürür, iğdiş örü tartar. (III. 382)

Baba bir kardeşler dövüşürler, ana birler yardımlaşırlar.

Kanıg kan bile (birle) yumas (III. 66) (III. 157)

Kanı kan ile yıkamazlar.

Kan ışı bolsa, katun ışı kalır (I. 410)

Kağanın işi olursa, hâtununun işi kalır.

Kara bulıtıg yel açar, urunç bile el açar. (I. 354)

Kara bulutu yel açar, rüşvet ise yurt açar.

Kara muñ kelmeğinçe Kara Yalga keçme (III. 33)

Kara belâ gelmedikçe Kara Yalga geçidini geçme.

Karga karısın kim bilir, kişi alasın kim tapar (I. 425)

Karganın kocamışını kim bilir, kişinin gönlündekini kim anlar.

Karga kazga ötgünse butı sınur (I. 254)

Karga kaza özense bacağı kırılır.

Karı öküz balduka korkmas (III. 421)

Yaşlı öküz baltadan korkmaz.

Kayıñ kasıña (III. 151)

Katılık kayın ağacına mahsûstur.

Kayıñ kasıña, söküt süliñe (I. 356) (III. 369)

Kayın ağacına katılık, söğüt ağacına tazelik yaraşır.

Kaynar öküz keçiksiz bolmas (I. 390) (III. 191)

Coşkun ırmak geçitsiz olmaz.

Kaz kopsa ördek kol iğ igenür (I. 104)

Kaz giderse ördek göle sâhib çıkar.

Kek (Keten) kördi keregü yüydi (I. 447) (I. 404)

Sıkıntıyı görünce çadırını yüklenip gitti.

Keñeşliğ bilig üyreşür, keñeşsiz bilig obraşur (I. 232)

Danışılmış bilgi güzelleşir, danışılmamış bilgi yıpranır.

Keriş yagrı ogulka kalır. (I. 370)

At sırtındaki yara oğula kalır.

Keyüklüğ ölimes, küpeçliğ kürimes (III. 256)

Giyimli kişi ıslanmaz, gemli at huysuzluk etmez.

Kılıç tatıksa iş yunçır, er Tatıksa et tuncır (II. 281)

Kılıç paslanırsa iş incinir, kişi Farslaşırsa eti, kanı bozulur.

Kılnu bilse kızıl keyer, yaranu bilse yaşıl keyer (I. 394) (III. 20)

Cilve bilse kırmızı giyer, yaranmayı bilse yeşil giyer.

Kırk yılka teğin bay çıgay tüzlinür (I. 349)

Kırk yıla kadar zengin fakir bir olur.

Kış konuki ot (I. 332)

Kış konuğu ateşdir.

Kız birle küreşme, kısrak birle yarışma (I. 474)

Kız ile görüşme, kısrak ile yarışma.

Kız kişi sabi yorıglı bolmas (I. 326)

Cimri kişinin sözü, ünü yayılmaz.

Kiçikde katıglansa ulgayu sebnür (II. 268)

Küçük iken uğraşan, büyüyünce sevinir.

Kiçik ulugka turuşmas, kırguy soñkurka karışmas(II. 95)

Küçük büyüğe karşı durmaz, atmaca sungura karışmaz.

Kimiñ bile kaş bolsa yaşın yakmas (III.22)

Kimin yanında kaş denilen taş olsa, yıldırım onu yakmaz.

Kim kür bolsa köbez bolur. (I. 325)

Kuvvetli olan kabadayı olur.

Kiñ ton opramas, keñeşliğ bil iğ artamas (III. 358)

Geniş, bol giyim yıpranmaz, danışılmış bilgi yanılmaz.

Kişi alası içtin, yılkı alası taştın (I. 91)

Kişinin alası içinde, atın alası dışındadır.

Kişi eti tiriğle tatır. (III. 257)

Kişi eti diri iken tatlıdır, kıymetlidir.

Kişi sözleşü, yılkı yıylaşu (III. 104)

Kişi söyleşerek, at koklaşarak anlaşır.

Kizdeki kiz yıpar (I. 327)

Misk kutusu misk kokar.

Kizlençü kelinde (III. 242)

Gizli şey gelinde bulunur.

Kobı er kuyugka kirşe yel alır (III. 226)

Talihsiz kişi kuyuya girse yel alır.

Kolan kuyugka tüşse kurbaka aygır bolur (III. 122)

Eşek kuyuya düşse kurbağa aygır olur.

Korkmış kişiğe koy başı koş korunur. (III. 126)

Korkmuş kişiye koyun başı çift, iki görünür.

Koş kılıç kınka sığmaz (I. 359)

Çift, iki kılıç bir kına sığmaz.

Kökge sagursa (suysa) yüzge tüşür (II. 81) (III. 132) (III. 439)

Kişi göğe tükürse, yüzüne düşer.

Kök temür kerü turmas (I. 361)

Çelik kılıç geri durmaz.

Koni barır keyikniñ közinde ayın başı yok (III. 151)

Düz giden geyiğin gözünden başka yarası yokdur.

Kop sögütğe kuş konar, körklüğ kişiğe söz kelir (I. 319)

Söğütlüğe kuş konar, doğru kişiye söz gelir.

Közden yırasa köñülden yeme yırar. (III. 366)

Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.

Közüñüğe köğ tüşdi (III. 132)

Aynaya pas düşdü.

Kulak eşitse köñül bilir. Köz korse üyik kelir. (I. 211)

Kulak işitse gönül bilir, göz görse sevinç gelir.

Kul yağı, ** böri (1.336)

Kulunun düşman, itinin kurt olduğunu unutma.

Kurmış kiriş tügülmes, ukrukun tag egilmes (III. 215)

Kurulmuş kiriş düğümlenmez, kement ile dağ egilmes.

Kurtga büyik bilmes yerim tar ter (III. 259)

Yaşlı kadın oyun bilmez yerim dar der.

Kurug yıgaç egilmes, kurmış kiriş tügülmes (I. 198)

Kuru ağaç egilmes, kurulmuş kiriş düğümlenmez.

Kurug kaşık agızka yaramas, kurug söz kulakka yakışmas (I. 382)

Kuru kaşık ağıza faydasızdır, kuru söz kulağa lüzumsuzdur.

Kuş balası kusınçıg, ** balası okşançıg (III. 232)

Kuş yavrusu süs için, ** yavrusu okşamak için

Kuş kanatın, er atın (I. 34)

Kuş kanadı ile, kişi atı ile varır, uçar.

Kuş tuzakka meñ uçun ılınur. (III. 358)

Kuş tuzağa yem için yakalanır.

Kuş yabuzı sagzıgan, yıgaç yabuzı azgan, Yer yabuzı kazgan, budun yabuzı Barsgan (I. 439)

Kuşun kötüsü saksağan, ağacın kötüsü kuş burnu, Yerin kötüsü çöl, ahâlînin kötüsü Barsgan’lılardır.

Kut belgüsi bilig (I. 427)

Devlet alâmeti bilgidir.

Kutlugka koşa yağar (III. 60)

Kısmetliye çift yağar.

Kutsuz kuyugka kirşe kum yağar (I. 457)

Kısmetsiz kişi kuyuya girse kum yağar.

Kuyugda sub bar, ** burnı tegmes (I. 375)

Kuyuda su var ama itin burnu erişmez.

Kuzda kar eksümes, koyda yağ eksümes (I. 326)

Dağın güneş görmeyen yamacında kar eksilmez, koyunda yağ eksilmez.

Küç eldin kirşe toru tüñlüktin (tünlükten) çıkar (III. 120) (II. 17)

Zorbalık yurda girse, töre bacadan kaçar.

Kül ürkünçe köz ürse yik (I. 337)

Küle üflemektense, köze üflemek yeğdir.

Kümüş küñe ursa altun ayakın kel ir (I. 165)

Gümüş güneş altına bırakılsa, altın ayağıyla gelir.

Künde irük yok, beğde kıyık yok (I. 70)

Güneşde gedik yokdur, beyde caymak yokdur.

Küñe baksa köz kamar (I. 340)

Güneşe bakan göz kamaşır.

Küniniñ küline tegü yağı (III. 237)

Kuma kumanın külüne dahi düşmandır.

Küzegü uzun bolsa el iğ köymes (I. 448)

Küskü (ateş kuskusu) uzun olursa el yanmaz.

Kuz keliği yazın (yayın) bilgürer (belgülüğ) (II. 172) (III. 160)

Güzün gelişi yazdan bellidir.

- M -

Muş oglı muyabu togar (II. 14)

Kedi yavrusu miyavlayarak doğar

Muş yakrıka tegişmes, ayur kişi neñi yaraşmas (II. 105)

Kedi asılı yağa (kavurmaya) erişemez, gevezenin malı kişiye yaramaz.

- N -

Neçeme obrak keyük erse, yagmurka yarar (III. 3

Nice eski giyim olsa yine de yağmurda işe yarar.

Nece munduz erse eş eygü, nece eğri erse yol eygü (I. 458)

Ne kadar aptal olsa da eş iyidir, ne kadar eğri, uzun olsa da yol iyidir.

Nece yitik biçek erse Öz sapın yonumas (I. 384)

Bıçak ne kadar keskin olursa olsun, kendi sapını yontamaz.

- O -

Oglak yiliksiz, oglan biliksiz (I. 119)

Oğlak iliksiz, çocuk bilgisiz olur.

Oglan biligsiz (I. 386)

Çocuk bilgisiz olur.

Oglan ışı ış bolmas, oglak müñüzi sap bolmas (III. 145)

Çocuk işi iş olmaz, oğlak boynuzu sap olmaz.

Oglan sub töker ulug yanı sınur. (II. 19)

Oğlan su döker, büyüğün bir yanı kırılır.

Oprak yasıkdın tozlug ya çıkar. (III. 16)

Eskimiş, kullanılmayan yay kabından tozlu yay çıkar.

Ortak erden artuk almaş (I. 99)

Ortak ortağından fazla almaz.

Otagka öpkelep süğe sözlemedük (III. 208)

Çadıra kızıp, askerle konuşmaz.

Ot tese ağız köymes (I. 43)

Ateş demekle ağız yanmaz.

Ot tütünsüz bolmas, yiğit yazuksuz bolmas (I. 400) (III. 16)

Ateş dumansız olmaz, genç kişi günahsız olmaz.

Otug oyguç birle öçürmes (I. 177)

Ateş alev ile söndürülmez.

- Ö -

Öd keçer kişi tuymas, yalñuk oglı meñgü kalmas (I. 44)

Zaman geçer kişi duymaz, insan oğlu ebedî kalmaz.

Ödlek karıtmışka boyug talkımas (II. 304)

Zamanın yaşlandırdığı kişiye boya ayıp sayılmaz.

Ögüñüçi üminde artarur (I. 203)

Öğünen kişi iç donunu pisletir.

Öküş sebinç bolsa katıg oksunur (III. 373)

Çok sevinen, pek pişman olur.

Öküz ayakı bolgınça buzagu başı bolsa yeğ (I. 59)

Öküz ayağı olmakdansa, buzağı başı olmak yeğdir.

Öldeçi sıçgan muş taşakın (taşakı) kaşır (III. 267) (I. 438)

Eceli gelen sıçan kedinin husyelerini kaşır.

Ötlüğ yinçü yerde kalmas (III. 30)

Delikli inci yerde kalmaz.

Öz köz ir kışlag (I. 464)

Kışlığını kendi gözünle seç.

- S -

Sabanda sandırış bolsa örtgünde irteş bolmas (I. 402) (II. 214)(III.416)

Saban zamanı sürtüşme olursa, harman zamanında dövüş olmaz.

Sabın sagrakka tegir (I. 471)

Sözle, tatlı dille sürâhiye erişilir.

Saçratgudın korkmış kuş kırk yıl ayrı yıgaç üze konmas (II. 331)

Tuzakdan korkmuş kuş kırk yıl çatal ağaç üstüne konmaz. ( 5 )

Sakak bıçar, sakal okşar (I. 282)

Çene keser, sakal okşar.

Sakak okşar, sakal bıçar (II. 286)

Çene okşar, sakal keser.

Sart azukı arıg bolsa yolda yer (I. 342)

Tüccarın malı temiz olsa yolda kendisi yer.

Sartnıñ azığı arıg bolsa yol üze yer (I. 66)

Tüccarın malı temiz olsa yol üzerinde kendisi yer.

Sınamasa arsıkar, sakınmasa utsukar (I. 242)

Sınamayan aldanır, sakınmayan yutulur.

Soğuşup uruşur, otra ton titişür (II. 89)

Soğuşup vuruşulur, arada elbise yırtılır.

Söğüt süliñe kayıñ kasıña (I. 356) (III. 134)

Söğütde tazelik, kayında sertlik vardır.

Sözğe süçünse bulun barır (II. 150)

Lâfa dalan tutsak olur.

Sub içürmesge süt ber (I. 218)

Su içirmeyene süt ver.

Sub körmekinçe etük tartma (III. 426)

Suyu körmeyince etek toplama.

Subuzganda eb bolmas, topurganda ab bolmas (I. 516)

Mezarlıkda ev olmaz, tozlu yerde av olmaz.

Sundılaç ışı ermes örtgün tepmek (I. 526)

Harman tepmek çayır kuşunun (serçe) işi değildir.

Süsegen uyka Teñri müñüz bermes (III. 364)

Süsegen öküze Tanrı boynuz vermez.

- T -

Tabgaç Kannıñ turkusı telim teñlemeyip bıçmas (I. 427)

Çin hakanının ipeği çokdur ama denk getirmedikçe biçmez.

Tagıg ukrukın egmes, teñizni kaygıkın bükmez (I. 100)

Dağ kement ile eğilmez, denizin önü kayıkla kesilmez.

Tag tagka kabuşmas, kişi kişiğe kabuşur. (II. 103) (III. 153)

Dağ dağa kavuşmaz, kişi kişiye kavuşur.

Tamu kapugın açar tabar (III. 234)

Cehennemin kapısını açan maldır.

Tapug taş yarar, taş başıg yarar (III. 5

Emir taşı yarar, taş başı yarar,

Taşıg ısrumasa öpmiş kerek (I. 163)

Taşı ısıramayanın öpmesi gerekir.

Tatıg közre tikeniğ tüpre (II. 280)

Farslı'ya dikkat et, dikeni kökünden sök.

Tatsız Türk bolmas, başsız börk bolmas (I. 349) (II. 281)

Fars'sız Türk olmaz, başsız serpuş olmaz.

Tayak bile taymas, tanuk sözün bütmes (III. 166)

Baston ile kayılmaz, şahit sözüne inanılmaz.

Tay atatsa at tınur, oğul ereyse ata tınur (I. 206)

Tay atlaşınca at dinlenir, oğul erginleşince babası dinlenir.

Taygan yügrügin (yügürgenni) tilkü sebmes (III. 175) (II. 15)

Tazının hızlı koşanını tilki sevmez.

Taz at taparçı bolmas (III. 149)

Alacalı at yük taşıyamaz.

Taz keliği börkçige (I. 26) (II. 41)

Kelin, börksüzün geleceği yer börkçüdür.

Tebey bedük erse mayakı bedük ermes (III. 168)

Deve büyük ise, tersi, dışkısı büyük olmaz.

Tebey münüp koy ara yaşmas (III. 60)

Deveye binip koyun sürüsü içinde saklanılmaz.

Tebi silkinse eşekke yük çıkar (II. 246)

Deve silkinse eşeğe yük çıkar.

Tebi yük kötürse, kamıç yeme kötürür (II. 75)

Yük götüren deve, kaşığı da haydi haydi götürür.

Tegirmende togmış sıçgan kök kökregiñe korkmas (III. 282)

Değirmende doğmuş sıçan gök gürlemesinden korkmaz.

Tegme kişi öz bolmas, yat yaguk tuz bolmas. (I. 433)

Her kişi kendin gibi olmaz, yad kişi, hısımla müsâvî olmaz.

Telim sözüğ uksa bolmas, yalım kaya yıksa bolmas (III. 20)

Çok söz anlaşılmaz, yalçın kaya yıkılmaz.

Teñsizde tegirmen turgursa, yaragsızda yar bolmas (II. 355)

Uygun olmayan yerde değirmen yapan yararsız ark yapar.

Teşük subda belgürer (I. 387)

Deşik, yarık, delik, suda su ile belli olur.

Tezek karda yatmas, eygü ısız katmas (I. 386)

Tezek karda yatmaz, iyilik kötülüğe katılmaz.

Tılın tergiğe tegir (I. 429)

Tatlı dil ile sofraya erişilir.

Tılın tügmişni tısın yazmas (II. 20)

Dil ile bağlanan diş ile çözülemez.

Tikmeğinçe önmes, tilemegince bulmas (II. 20)

Ekmeyince bitmez, dilemeyen bulamaz.

Tilkü öz yinige (İñe) ürse uyuz bolur. (III. 5) (I. 54)

Tilki kendi inine karşı ürüse uyuz olur.

Tiriğ esen bolsa tañ öküş korur (I. 62)

Kişi esen yaşasa şaşılacak çok şey görür.

Tokum yüzüp kuyrukta biçek sıma (I. 473)

Deriyi yüzüp kuyrukda bıçağı kırma.

Tolum anutsa kulun bulur, tolum unutsa bulun bolur (I. 215)

Silâhını hazır eden at da bulur, silâhını ihmâl eden tutsak olur.

Toyın tapugsak Teñri sepinçsiz. (III. 377)

Şaman tapınsa da Tanrı memnun olmaz.

Tünle bulıt örtense eblûk urı keldürmişçe bolur

Tañda bulıt örtense ebge yağı kirmişçe bolur (I. 251)

Akşam üstü bulut kızarırsa ev halkı çocuk doğmuş gibi olur,

Tan vakti bulut kızarırsa eve düşman girmiş gibi olur.

Tünle yorub kunduz sebnür, kiçikde eplenip ulgayu sebnür (III. 87)

Geceyle yola çıkan gündüzün sevinir, küçükken evlenen yaşlanınca sevinir.

Tütün kopursa işlenür (II. 72)

Dumanı kaldıran islenir.

Tütüşmeginçe tüzülmes, tüpirmeğinçe açılmas (II. 71)

Dövüş olmayınca düzen düzülmez, tipi olmayınca hava açılmaz.

Tuzun birle uruş, utun birle tireşme (üsterme) (I.414) (I.221)

Yumuşak başlı kişi ile vuruş alçak kişi ile iddialaşma, direşme.

- U -

Ula bolsa yol azmas, bilig bolsa söz yazmas (I. 92)

İşâret olsa yol şaşırılmaz, bilgi olsa söz uzamaz, yayılmaz,

Ulugnı uluglasa kut bulur (I. 304)

Ulu kişiyi ululayan, devlet bulur.

Uluk yağırı ogulka kalır (I. 6 (Bk: Keriş ...)

Atın omuz başındaki yara oğula kalır.

Uma kelse kut kelir (I. 92)

Konuk gelirse devlet gelir.

Umayka tapınsa oğul bolur (I. 123)

Şevkat meleğine yakaranın çocuğu olur?

Usukmışa sakıg kamug sub korunur (I. 191)

Susamışa serab bütün su görünür.

Us üşgürse ölür (I. 228)

Kukumav kuşu kişiye karşı öterse o kişi ölür.

Uygur yıgaç uzun kes, temür kısga kes (II. 11)

Ey Uygur, ağacı uzun kes, demiri kısa kes.

- Ü -

Üri kopsa oguş alkışur, yağı kelse imrem tepreşür (I. 87)

Gürültü kopsa hısım, akraba koşuşur, düşman gelse halk debreşir, yer yerinden oynar.

- Y -

Yablak tıllıg beğden kerü yalñus tul yeğ (III. 133)

Kötü dilli beyden yalnız dul kadın yeğdir.

Yagıñ erse kerek yundakı tegir (III. 44)

Düşmanın hücum edip gitse bile atının fışkısı kalır.

Yağını aşaklasa başka çıkar (I. 305)

Düşman küçümsenirse başa çıkar.

Yakadaki yalga gali eligdeki ıçgınur (I. 253) (III. 307)

Yakandakini yalarken elindeki gider.

Yalksa yeme yağ eyğü, köyse yeme kün eyğü (III. 435)

Bıksa bile yağ iyi, yaksa bile gün iyidir.

Yalñuk meñgü tirilmez, sınka kirüb kirü yanmas (III. 64)

Kişi ebediyen diri kalmaz, mezara giren geri dönmez.

Yalñuk oglı munsuz bolmas (III. 141)

Kişi oğlu dertsiz olmaz.

Yalñuk oglı yokayur eyğü atı kalır (III. 384)

Kişi oğlu yok olur, ölür, iyi ise adı kalır.

Yalñuk ürülmüş kap ol, ağzı yazlıp alkınur (I. 195)

Kişi şişirilmiş tulum gibidir, ağzı açılınca söner.

Yalñus kaz ötmes (III. 384)

Yalnız kaz ötmez.

Yarın bulgansa el bulganır (III. 21)

Kürek kemiği karmaşık olursa, yurt da karışır. ( 6 )

Yaş ot köymes, yalapar ölmes (III. 47)

Yaş ot yanmaz, elçi ölmez, öldürülmez.

Yatnıñ yaglıg tiküsinden, öznüñ kanlıg yuyruk yeğ (III. 43)

Elin yağlı lokmasından, kendinin kanlı yumruğu yeğdir.

Yayag atı çaruk, küçi azuk (I. 381)

Yayanın atı çarık, gücü azıkdır.

Yazıda böri ulısa ebde ** bağrı tartışur (III. 255)

Düzlükde kurt ulusa, evde itin bağrı sızlar.

Yazıdaki süblin eyergeli, ebdeki takagu uçgınma (I. 447)

Düzlükdeki sülünü ararken, evdeki tavuğu kaçırma.

Yazın katıglansa kışın sebnür. (III. 159)

Yazın katık yapan, kışın sevinir.

Yazmas atım bolmas, yañılmas bilge bolmas (III. 59)

Şaşmaz ok olmaz, yanılmadık bilgin olmaz.

Yazmas atım yağmur, yañılmas bilge yañku (III. 379)

Şaşmaz ok yağmur, yanılmaz bilgin yankıdır.

Yer basrukı tag, budun basrukı beğ (I. 466)

Yerin baskısı dağ, milletin baskısı beğdir.

Yeti başlıg yil büke (III. 227)

Yedi başlı ejderha.

Yıgaç uçuña yel tegir, körklüg kişiğe söz kelir (I. 319)

Ağaç ucuna yel deyer, değerli kişiye söz gelir.

Yılan kendü eğrisin bilmes, tebi boynın eğri ter (I. 127)

Yılan kendi eğriliğini bilmez, deveye boynun eğri der.

Yılan yarpuzdın kaçar, kanca barsa yarpuz utru kelür. (III. 39)

Yılan, yılan sıçanından kaçar, nereye kaçsa yılan sıçanı karşısına dikilir, gelir.

Yıparlıg kesürgüdin yıpar kitse yiyi kalır (III. 4

Amber kabından amber gitse de koşusu kalır.

Yırak yer sabin arkış keldürür (I. 97)

Uzak yerin haberini kervan getirir.

Yitükliğ anası koyun açar (III. 1

Kaybetdiği nesneyi anasının koynunda arar.

Yogurkanda artuk ayak kösülse üşiyür (II. 137)

Ayak yorgandan dışarıya uzatılırsa üşür.

Yunt başın yularlab keñeldi (III. 9)

At başını dâimâ yularlayıp tedbîr al.

Yunt kazısı yağ (III. 223)

Yağın iyisi atın karnından çıkan yağdır.

Yurt kiçük bolsa angut bedük ur (I. 93)

Delik küçük olsa da tapayı (yamayı) büyük vur.

Yüpüşlüğ kelin keyeküni yapaş bulur (III. 11)

Yüz görümlülüğü çok olan gelin, güveyiyi yavaş, yumuşak bulur.

Yüzge körme erdem tile (II. 6) (III. 143)

Kişide yüz güzelliği değil fazilet ara, dile.


AÇIKLAMALAR

( 1 ) Yalancı yufka, yalancı ekmek... Herhalde yalancı dolma gibi bir isim olacak..

( 2 ) Andız, dağlarda yetişen ve kökü atın karın ağrısına iyi gelen bir ottur.

( 3 ) Andlaşma meseli... Çelik renkli hançer yere konur, andlaşanlar hançerin üzerine ellerini koyup hep bir ağızdan bu sözü söylerler. Bugün dahi Türk Ordusu’nda, askerlik yemîninin silâha el basarak yapılmakta olduğu malûmdur.

( 4 ) Çakrak = Şakrak... Şen-şakrak'daki neş'eli mânâsına değil de, herşeye, mütemâdiyen gülen, şımarık, gerzek mânâsına düşünülmelidir.

( 5 ) Kuş tuzağı çatallı daldan yapılır

( 6 ) Kürek kemiği yakılarak üzerinde peyda olan çatlaklarla bakılan Türk falı... Bu fal ve fala vesile olan kürek kemiği pek uğurlu sayılmaz. Belki de Eğinli (Kemâliye'li) ve Anadolu'daki kasap esnafının kürek kemiği üzerindeki eti sıyırdıktan sonra, satırla, bu kemiği ikiye ayırmaları veya üzerine bir dexlik açmaları bu yüzdendir. Biz bunun sebebini kasap esnafına sorduğumuzda açık bir cevap alamadıksa da çoğu, sebebini bilmediklerini söylediler. Baxzıları da "âdetdir, görenekdir" cevâbını verdiler. Belki de bu âdet, Atilla Kağan'in Orleans savaşından bir gün önce şamanlara bakdırdığı faldan sonra zuhur etmişdir.